Türkiye, referandum sürecine girdi. Başkanlık sistemi içeren anayasa değişikliği nisan ayında halk oylamasına sunulacak. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) de referandum çalışmaları için kolları sıvadı. ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan, anayasa değişikliğini ve referandum sürecini SÖZCÜ için değerlendirdi. “Hedef, Atatürk Cumhuriyet’i, kurucu ilkeler ve Gazi Meclis’tir” dedi. İşte anlattıkları:

HALKA BİLGİ VERİLMEDİ

- Anayasa değişikliği süreci ile ilgili olarak ADD neler diyor?
Derneğimiz, bu gibi halk oylamalarından önce kamuoyunun yeterince bilgilendirilmediğini ya da yanlış bilgilendirildiğini, yönlendirilmeye çalışıldığını tespit ederek, uzun bir süredir bilgilendirme çalışmaları yapıyor. Bu öngörümüz, kamuoyu araştırmalarında yüzde 78 oranında bilgi eksikliğinin olduğunun ortaya çıkmasıyla da doğrulanmıştır. Değerlendirmelerimizin özünü çok kısa ifade etmek gerekirse; kazanacağımıza inanıyoruz. Halkımızı bu kez çok daha inanmış, kararlı ve özgüvenli görmekten mutluyuz. Hedef kitlemiz MHP’deki, AKP’deki ve tüm ülkemizdeki Cumhuriyet’e bağlı, rejimi yaşamak isteyenlerdir.

FELAKETE DAVETİYEDİR

- Anayasa değişikliği ile rejim değiştirilmek isteniyor diyorsunuz. Önce Cumhuriyet rejiminden birkaç cümle ile bahseder misiniz? Cumhuriyet denince genel anlamda ne anlıyoruz?
1. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu’nda emperyalizme karşı, Mustafa Kemal önderliğinde verilen topyekün halk mücadelesi sonunda kurulan Cumhuriyet rejimi, halkın egemenliğine dayanan, onun seçtiği Meclis ve hükümetlerle yönetilen, halkı eşit ve özgür, temeli halka dayandığı için güçlü bir yapıdır. Bu temelin sarsılması felaketlerin çağrılmasıdır. Hitler halk oylamalarıyla yetkilerini artırmış, ama sonuç, kendisi için de, ülkesi için de çok acı olmuştur. Bugün anayasa değişikliği yoluyla son verilmek istenen bu rejim, aslında bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için, bağımsızlık ve ulusal, planlı kalkınma modelinin oturtulacağı bir zemindir. İlerlemenin, gelişmenin iklimi Cumhuriyet rejimidir. Ekonomik kalkınma yanında, halkımızın emeğinin en yüce değer olduğu, evrensel hak olan parasız sağlık, parasız eğitim gibi sosyal devlet gereklerinin yerine getirilmesinde etkili bir ortamdır. Ülkemizi çağdaş ülkelerin seviyesine taşıyacak çalışmaların yapılmasına imkan verecek temel yapıdır.“Halk egemenliği” çağdaşlaşmanın ve kalkınmanın ilk harcıdır.

‘TOPLUM DAHA DA BÖLÜNDÜ’

- Cumhuriyet halkın egemenliğine dayanır dediniz. Anayasa değişikliğini bu noktadan değerlendirir misiniz?
En kısa ve özlü şekilde ifade etmek gerekirse, Türk Milleti 100 yıla yakın bir süredir kendini yönetecekleri “seçerek” ülkenin başına getirmektedir. Bu Anayasa değişikliği ile 140 yıllık Meclis sistemi, 97 yıllık TBMM yönetimi, 93 yıllık Cumhuriyet birikimi, 70 yıllık çok partili siyasi yaşamın birikimleri yok sayılarak, Cumhuriyet rejiminin yerine, tek kişi, tek ses, tek fikir rejimi kurulmaya çalışılmaktadır. Halk oylamasına sunulacak anayasa değişikliği ile tek bir kişiye ülkeyi tek başına yönetsin diye ölçüsüz ve denetimsiz yetki vermemiz isteniyor. Halk, haklı olarak kaygı duyuyor. Ülkeyi 14 yıldır tek parti hükümetleri olarak yönetenlerin getirdiği yer belli; terör, her gün patlayan bombalar, şehitler, sokağa çıkmaktan korkan, hakkını alamayan, işsiz, yoksul insanlar, zengin-fakir uçurumu, ayrılıkçı politikalar, kısacası güvenliksiz bir ortamda, hukuki, ekonomik, siyasi krizler ve bölgemizde güvenilirliğimizin azaldığı bir noktadayız. En çok milli birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olduğu bir süreçte, böyle bir paketin gündeme getirilmesi toplumu bölmüştür. Kabul edilirse ülkenin de bölüneceği endişesini çok kuvvetli olarak hissettirmiştir. Halk, egemenliğini anayasa değişikliği ile kaybetme noktasına getirilmektedir. Çünkü, Meclis’in yetkileri elinden alınmış, milletvekilleri görev yapamaz noktaya getirilmiştir. Halkın seçtiği vekillerden oluşan “hükümet” ortadan kalkmıştır. Ülkeyi yönetenler halktan kopmuştur. Halk, sorunlarını ileteceği vekillerinin yetkisiz, etkisiz olduğunu görecek, sorunlarını çözmek için çaresiz kalınca kime derdini anlatacaktır?

‘YAPILAN, ANAYASAYA AYKIRIDIR’

- Ama, “Partili Cumhurbaşkanlığı “hükümet sistemi” değişikliğidir, “Rejim değişikliği” değildir” diyorlar?
Bu, millete söylenen kocaman bir yalandır. Demokrasinin temelinde iktidar gücünün sınırlanması vardır. İktidar gücü Anayasamızda da yazıldığı gibi, yasama, yürütme ve yargı organları arasında paylaşılarak kullanılır. Gücün keyfi kullanılması önlenir. Buna kuvvetler ayrılığı denir. Demokrasi varsa kuvvetler ayrılığı ve etkin bir Meclis var demektir. Kuvvetler birliğini öngören, Türk Milleti’ne ait olan egemenlik hakkının kullanılmasını doğrudan tek kişiye veren anayasa değişikliği, bu hali ile ‘Devlet Başkanlığı’ rejimi yaratmaktadır. Bütün diktatörler ‘Devlet Başkanı’dır. Siz bakmayın partili Cumhurbaşkanı vs. söylemlere, onlar halkın gerçeği görmesini engellemek için bulunmuş argümanlardır. Getirilmek istenen rejim değişikliğidir. Bu nedenle hem Anayasamızın başlangıç bölümü ile Cumhuriyet’in genel esaslarını düzenleyen hükümlerine, hem de temel hak ve ödevlerle, Cumhuriyet’in temel organlarını düzenleyen hükümlerine aykırıdır.

Milletin egemenlik hakkı bir kişiye devrediliyor, bu rejim değişikliğidir


- Anayasa değişikliği ile ilgili dikkat çekmek istediğiniz başka konular var mı?
Hükümet sistemi diye getirilmek istenen değişiklikle, milletin egemenlik hakkı tek kişiye devrediliyor, kuvvetler ayrılığı, kuvvetler birliğine dönüşüyor, Meclis sözde var ama işlevsiz ve yetkisiz kılınıyor. Yargı yürütmeye bağlanmış. Bu hali ile demokrasi yerine otoriter rejim getiriliyor, önemli olan bu.

04ata

- Meclis’in yetkileri nasıl sınırlanıyor? Kamuoyunu bilgilendirmek gerekmez mi?
Önce şunu tespit edelim: Cumhuriyet rejimi sonlandırılıyor. Rejim değiştiriliyor. Ama hep bir hükümet şekli imiş gibi algılatılmaya çalışıldığı için, önce başkanlık dediler, şimdi de partili Cumhurbaşkanlığı diyorlar. Aslı, tekrar söylüyorum; Tüm yetkileri elinde toplamış Devlet Başkanlığı modelidir. Rejim değişikliğidir. Başkanlık deseler de, Amerikan başkanlık sistemine benzemiyor. Oradaki gibi güçlü bir meclis, denge, fren mekanizmaları filan yok. Amerika’da Trump’a karşı yargının, yasamanın tepkilerini basından izliyoruz. Biz de tam tersine Meclis’in tüm yetkileri sınırlanmış, Meclis’in “Münhasır Kanun Yetkisi” bile, başkana devredilmiş bir model. Başkan tek başına yasama yetkisi kullanabiliyor. Çıkaracağı kararnamelerle bir bakanlık kurup kaldırabilir, Devlet personel rejimini yeniden düzenleyebilir, hatta “İl” esası yerine, özerkliğe ve bölünmeye yol açacak “Bölge” esasına gidişe yol açacak kararnameler çıkarabilir. Buna karşılık Meclis’in artık başkanı yok. Devleti temsil ve başkana vekalet yetkisi yok. Yine, kendi içinden seçtiği hükümeti, başbakan ve bakanları da olmadığı için bugün var olan Meclis-hükümet ilişkisi de yok. Bu ne sonuç doğuruyor? Şöyle; Kanunlar Meclis’e gelir, görüşülür, tartışılır, ortak akılla yasalaşır. Yeni sistemde, Meclis, milletvekili teklifleri üzerinden sınırlı sayıda kanun çıkarabilecek. Başkanın kararnameleri ise sekreterya olarak çalışacak ve doğrudan başkanın kabulü ile Meclis’te görüşülmeden, yürürlüğe girecek. Sadece adı “kanun” değil “kararname” olacak, ama kanun hükmünde olduğundan ancak AYM’de iptal davasına konu olabilecek. Aslında (ferman) dense daha doğru. II. Abdülhamit’in bile kararname yetkisi yoktu. Atatürk 1924’te tek parti döneminde böyle bir yetki almamıştır. Yine bakanların Meclis ile hiçbir siyasi bağı olmadığı için Meclis’in bakanlar üzerinde siyasi denetimi yok. Başkanın ve bakanların, görevleriyle ilgili konularda cezai sorumlulukları ise zor koşullara bağlanmıştır ki, başkanın, mutlak ağırlığı ile oluşacak 600 milletvekilli Meclis’te, 400 milletvekili bulup da Yüce Divan yolunu açmak neredeyse imkansızdır. Yine başkan bugün ancak belli şartlarda kullanabildiği fesih yetkisini, değişiklikle, gerekçe göstermeksizin tek imza ile kullanabilecek. Kısacası 97 yıllık Gazi Meclis sonlandırılmaktadır. Bu bir rejim değişikliğidir. Gerisi teferruattır.

Bu tuzağı aşacağız, engellere rağmen sandıkta kazanacağız


- Son olarak, söylemek istedikleriniz?
OHAL amaç ve kapsamını aşan KHK uygulamaları anayasa değişikliği ile getirilmek istenen düzenin habercisidir. Milletimiz bunu görmeli. Ayrıca torba yasa tekniğiyle anayasa değiştirilmesi, herhalde dünyada ilktir ve tek başına iptal gerekçesidir. Türk Milleti’ne ait olan egemenliği, bir kişinin mutlak iradesine bırakmayı amaçlayan bu değişiklik, tarih boyunca yüksek medeniyetler yaşamış Türk Milleti’ne hakarettir. Cumhuriyet rejimini yaşatmak, en haklı en yaşamsal ve en çok ortaklaştığımız davamızdır. 93 yıllık birikimimiz ile önümüze sürülen halk oylaması tuzağını aşmalıyız. Bizlere miras bırakılan Cumhuriyet rejimini, çocuklarımıza aktarabilmek, tüm yurttaşların en başta gelen görevi ve sorumluluğudur. Halk oylamasında “iş başa düşmüştür.” Halkımız kararlıdır. Bütün engellere karşın hep beraber çalışacağız ve kazanacağız.
İktidar yanlısı kimi anket firmaları, halkımızda “nasılsa evet çıkacak” algısı yaratarak, kaybedilmişlik ya da boş vermişlik duygusu ile sandığa katılımı azaltmaya çalışıyorlar. Cumhuriyet rejimini yaşatmak en haklı mücadelemizdir. Seçmeni ikna edeceğiz. Sandığa götüreceğiz ve Başaracağız. Cumhuriyet kazanacak.