İSTANBUL Kemerburgaz Üniversitesi (İKBU) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Akın Sevinç, genetik testler sayesinde insanlara kişilerin genetik yapılarına özel diyet programları oluşturulabileceğini ve böyle çok daha kolay, güvenli kilo verilebileceğini belirtti. 

'ALDIĞINIZ BESİNLERİ GENLERİNİZ NASIL İŞLİYOR'

Henüz bu genetik testlerin Türkiye'deki yapılamadığını, örneklerin yurt dışındaki laboratuarlara gönderildiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Sevinç, nutrigenomik ve nutrigenetik adı verilen iki farklı kavramdan bahsetti ve bu alanda sürdürmekte oldukları araştırmaları şöyle açıkladı:

“Nutrigenomikde aldığımız gıdalarla vücudumuzda ifadesi değişen genler çalışılıyor. Nutrigenetikte ise genetik yapımıza bağlı olarak aldığımız besinleri nasıl işlediğimiz çalışılıyor. Bunlar da örneğin bireyin beslenme ve egzersiz programlamasında işe yarayan bir genetik testte kullanılıyor. Bunu şunu söylemek için söyledim; aldığımız gıdalar da gen ifademizi etkiliyor.” 

ÇEVRESEL FAKTÖRLER DE GENETİK YAPIYI ETKİLİYOR

Aynı şekilde çevresel faktörlerin de genetik yapımızı etkilediğini belirten Yrd. Doç. Dr. Sevinç, bunun nedenlerini de şöyle açıkladı: 

'Sekansımızı değiştirerek değil ama bu sekansın ifadesini, ifade seviyesini, organizasyonunu değiştirerek, genetik yapımızı etkiliyor. Vücudumuzda aktif bulunan metabolizmalardaki anahtar enzimlere ait genleri inceleyerek bireyin vücudunun, metabolizmasının nasıl çalıştığını ortaya koyabiliyoruz. Değişik metabolizmalara bakarak bireyin, değişik besin gruplarını vücudunda nasıl işlediğini, bunları nasıl kullandığını ortaya koyabiliyoruz. Diyet ve spor genetiği testinde de bireyin 38 genini inceleyerek, bireyin karbonhidratları nasıl işlediğini, yağları nasıl işlediğini, vücudundaki vitamin metabolizmalarını ortaya koyabiliyoruz. Hatta spor salonuna gittiğinde bireyin 'Ne tarz sporlara yönelmeleri gerektiğini, vücudun metabolizması için en etkili sporların hangileri olacaktır' gibi soruların cevabını verebiliyoruz. Bu cevabı kullanarak da beslenme uzmanlarımız bireylerin genetik yapısına uygun beslenme rejimleri takip etmelerini sağlayabilirler. Yani eskiden alışık olduğumuz o kalıplaşmış diyetlerin herkese uygulanmasına artık gerek kalmıyor. Kişiselleştirilmiş tıp uygulamalarına geçebiliyoruz. Tabii ki bizim bulduğumuz sonuçlarla, takip edilecek diyetler daha etkili olacaktır. Örneğin genel algı şu yöndedir: 3 ana 3 ara öğün. Ama biz genetik yapıya baktığımız zaman bazı insanların açlık tokluk mekanizmasının farklı çalışarak o bireylerin aslında ara öğün ihtiyacının daha az olabildiğini ortaya koyabiliyoruz. Ayrıca, bireyin genetik yapısına göre metabolizmasını en etkili hangi spor dalları ile çalıştırabileceğini, spor salonuna gittikleri zaman hangi tarz egzersiz programlarından en büyük faydayı görebileceklerini söyleyebiliyoruz. Bunu yaparken bilimsel, etik ve bireysel bir yol izliyoruz.' 


 

DHA