Nil SOYSAL

“Kim olduklarını yazdım!” diyor ya, az bile söylüyor. Özdil’in kaleminde ete kemiğe bürünen, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti üzerine oynanan oyunlar var bu kitapta! Nereden nereye, niye, nasıl geldiğimizin, ha gayret adım adım hikayesi var...

O DAVALARDAN FARKI YOK

-Adalet Yürüyüşü ile ilgili tek satır yok “SEN KİMSİN”de...
Adalet Yürüyüşü eğer ADAM kitabı yazılmadan önce olsaydı, mutlaka adalet yürüyüşünden bir takım insanlar, mesela Emre Kongar elbette ADAM kitabının başköşesinde olurdu! Diyorum ya bu kitaplar aslında nitelik kitabı, nicelik değil. Siz zaten okuduğunuzda kimlerin o kitapta, kimlerin bu kitapta olması gerektiğini görüyorsunuz.

- ADAM kitabında yer alan SÖZCÜ’nün patronu Burak Akbay, “Silahlı terör örgütü yönetmek”
ile suçlanıyor!
Türkiye’nin kahraman madalyalı subaylarını PKK şahitliği ile hapse atıp, silahlı terör örgütü üyesi diye yargılamaktan hiçbir farkı yok bunun. Yani Genelkurmay Başkanı’nın terörist ilan edilmesinden hiçbir farkı yok. Prof. Erol Manisalı, Prof. Mehmet Haberal gibi, Prof. Fatih Hilmioğlu gibi Türkiye’nin saygın isimlerini veya Başsavcı İlhan Cihaner gibi birini ya da Emniyet Müdürü Hanefi Avcı gibi birini terörist ilan etmekten hiçbir farkı yok. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ı terör örgütü lideri ilan etmekten, İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu 400 sene ile yargılamaktan bir farkı yok. Aslında biz bunu özünde kumpas davalarının devamı gibi görüyoruz. Daha önce Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Odatv davaları sırasında da söylüyorduk, şimdi de bütün samimiyetimle söylüyorum; bu en çok AKP iktidarını zora sokuyor ve AKP iktidarını tarih huzurunda hukuksuz, otoriter, namuslu insanlara eziyet eden bir iktidar karakterine büründürüyor. Yani biz bu davadan alnımızın akıyla çıkacağımızdan eminiz. Çünkü ortada suç yok. SÖZCÜ Gazetesi kadar şeffaf başka gazete daha yok. Burak Akbay özelinde ise, ben hakikaten beraber çalışmaktan büyük onur duyuyorum. Atatürkçü, yurtsever, namusu ile gazetecilik yapan bir insan. Ben her okurun, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki her yurttaşın kendine şu soruyu sormasını rica ediyorum. Burak Akbay yandaş olsaydı ne olurdu?

Yılmaz Özdil ile KADIN, ADAM serisinin üçüncü kitabının çıktığı Kırmızı Kedi Yayınevi’nin Gümüşsuyu’ndaki binasında bir araya geldik. Kırmızı Kedi’nin sahibi Haluk Hepkon (sağda) ve Satış Direktörü Salih Yavuz da bizimle birlikteydi. Yılmaz Özdil ile KADIN, ADAM serisinin üçüncü kitabının çıktığı Kırmızı Kedi Yayınevi’nin Gümüşsuyu’ndaki binasında bir araya geldik. Kırmızı Kedi’nin sahibi Haluk Hepkon (sağda) ve Satış Direktörü Salih Yavuz da bizimle birlikteydi.


BUNLARIN OLACAĞI BELLİYDİ

- Ne olurdu?
Ben size söyleyeyim; SÖZCÜ Gazetesi bugün Türkiye’nin en güçlü matbaa parklarından birine sahip. Çünkü SÖZCÜ Gazetesi bir holdingin parçası değil. Sadece gazetecilik yapan ve Türkiye’nin saygın isimlerinin gazetecilik yaptığı bir gazete. Gazetecilik dışında hiçbir işi yok. Burak Akbay dümeni biraz AKP’ye kırsaydı, hem bugün kazandığının 50 misli kazanırdı, hem de başına hiçbir sıkıntı gelmezdi. Burak Akbay, Cumhuriyet’ten taraf olmayı, hukuktan taraf olmayı, halktan taraf olmayı tercih ettiği için başına bunlar geliyor. Dolayısıyla başımıza bunların geleceğini hepimiz biliyorduk. Gazetenin patronu da biliyordu. Ortadaki iddiaların tamamı hayal, tamamı yalan. İşte aynı şekilde Balyoz, Ergenekon davalarının tanıkları PKK’lılardı. Uygulayıcıları da FETÖ’cülerdi. Bizim SÖZCÜ Gazetesi’nin bütün tanıkları da bir numaralı FETÖ’cü. Hüseyin Gülerce gibi, “Ben cemaatin mermisiyim” diyen adam bizim davanın tanığı. Sonra Fehmi Koru... Ben Fetullah Gülen’le Fehmi Koru’dan daha sıkı fıkı bir adam bilmiyorum yani. Dolayısıyla hem hukuk adına, hem gazetecilik adına bütün kalbimle ve bütün samimiyetimle söylüyorum; AKP iktidarının tarihte alacağı rol açısından bile biz bunu üzüntüyle yaşıyoruz. Bu, bize yapılandan çok aslında iktidara yapılıyor. Bazı insanlar şu anda SÖZCÜ’nün başı dertte diye belki mutlu oluyor ama aslında başları dertte olanlar, bizzat kendileri.

YÜZLEŞME YAPMALIYIZ

- Aslında Türkiye’nin nereden nereye geldiğini anlamak için de bir kılavuz gibi “SEN KİMSİN”. Tarikat ve cemaatler mesela, kitapta çok önemli bir yer tutmuş...
Bak bu aslında çok üzerinde durulması gereken bir mesele. Mesela II. Mahmut’tan itibaren Osmanlı’nın son döneminde bu topraklarda yaşayıp, İngiliz maşası olan, emperyal güçlerin maşası olan vatan haini sarıklıları konuşmadığımız için, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mustafa Kemal döneminde Cumhuriyet’e karşı çıkıyormuş da, sanki padişahın yanındaymış gibi görünüp, aslında İngiliz uşaklığı yapan, Fransız maşalığı yapan ahlaksız sarıklıları konuşmadığımız için veya Demokrat Parti döneminde o partinin yarattığı iklimde bir anda yeşeren tarikatları, cemaatleri konuşmadığımız için, Kenan Evren döneminde Atatürkçü görünüp, aslında hem yeşil sermayenin, tarikat kanalizasyonunun önünü açtıkları için ve bunları konuşmadığımız için, 28 Şubat’ın günahlarını konuşmadığımız için, yani Fetullah Gülen’i 40 senedir koruyup kollayanları, sırtını sıvazlayanları, önünü açanları konuşmadığımız için, 23 Nisan’ın yerine monte etmeye çalıştıkları Türkçe olimpiyatını Bülent Arınç başta olmak üzere Türkiye’de kimlerin parlattığını konuşmadığımız için, 15 Temmuz darbe girişimini de net olarak anlayamıyoruz. Bu yüzleşmeyi yapmazsak o zaman AKP’yi de tam anlayamayız. Sanki bir karşı devrim hareketiymiş gibi görünen, ama aslında tamamen paraya odaklı, ranta odaklı bir zihniyet. Yani din bezirganlığının afişe edilmesini sağlamazsak, o zaman Türkiye’yi de, dünyayı da anlayamayız. O yüzden bu kitabın önemli bir bölümü, Osmanlı’nın son döneminden başlayıp, günümüze kadar gelen tarikat, cemaat, din bezirganı sahtekarlar, zekat hırsızları, iyi niyet bağışları adı altında insanların dini duygularını sömürüp paraya çeviren ahlaksızlardan oluşuyor.

Alt tarafı gazetecilik yapıyoruz


- Muhalif medyanın susturulmaya çalışıldığı dönemde deyim yerindeyse “Kelle koltukta” yazmışsınız bu kitabı...
Ben gazetecilerin kendilerine bu tür havalar vermelerinden mutlu değilim. Doğru bulmuyorum. Yani gazetecilerin kendi kendilerine; “yok biz çok korkusuzuz, çok cesuruz...” gibi söylemlerine katılmıyorum. Geçelim kardeşim bunları. Alt tarafı gazetecilik yapıyoruz. Geçmiş dönemde de gazetecilik Türkiye’de hiç kolay değildi, bugün de değil, yarın da olmayacak.

- Hakkınızda kaç dava var?
Gerçekten bilmiyorum. Ama şunu söyleyebilirim; ben hayatımda kırmızı ışıkta bile geçmedim. Hukuka ve kurallara saygılı bir yurttaşım. Böyle büyüdük, böyle öğretildi bize. Ama maalesef 14 civarında avukatımız var. Çünkü ha bire dava açılıyor. Bu çok ağlanacak, çok şikayet edilecek bir şey değil. Hem gazetecilik yapacaksın, hem de bunlara ağlanacaksın durumu bence çok aptalca bir şey. 15 bin tane şehit vermiş bu ülke. Türkiye’de kaç tane Güneydoğu gazisi var kimse biliyor mu? Baktığında Türkiye’nin en mağdur insanları gazeteciler! Bu ayıp artık, millete de hakaret. Sen bundan rahatsızsan, yapma kardeşim bu işi. Git başka iş yap. Mesela; “Ben mağdur oldum” diyen muhallebici var mı? Git muhallebicilik yap. Bu dönemin gazetecileri kahramanlık ayağına yatıyorlar. Çok cesurlar, çok mağdurlar filan. Ama Demokrat Parti zamanında mağdur olan gazeteciler kim diye sorsan, isimlerini sayamazlar. Mesela 12 Eylül döneminde kaç tane gazeteci hapse girdi desen bilmez kimse. Ama bunlara bakıyorsun, bir tane tırışkadan kitabı engellenmiş diye ağlaya ağlaya bir hal oluyorlar. Bu ülkede Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç öldürüldü.
Uğur Mumcu öldürüldü. Ama bakıyorsun, adamın programı yayından kalkmış diye ağlıyor! Bak mesela bu manada SÖZCÜ Gazetesi mağdur bir gazete değil. SÖZCÜ Gazetesi işini yapıyor, gazetecilik yapıyor.

-Gökmen’in 7 Kasım’da özgür kalacağını umuyoruz...
Gökmen’le ilgili dosyalar bizzat FETÖ davalarının belgeleri ile çürütüldü. Ankara’daki çatı davaya baktığında Gökmen’in suçsuz olduğu zaten ortada. O yüzden ilk duruşmada ben eğrisinin doğrusunun denk geleceğini ve Gökmen’in bırakılacağını, bizim gazete hakkındaki soruşturmanın da takipsizlikle sonuçlanacağını ümit ediyorum. Öyle de olmalı.

Bunlarda ne ahlak var, ne hukuk!


- “SEN KİMSİN”de geniş yer tutuyor bazı isimler...
Elbette. Fehmi Koru’suz “SEN KİMSİN” olur mu?.. Fehmi Koru veya o Taraf gazetesinin tetikçi yazarları, diğer yandaş gazetelerin yazarlarının pek çoğu, isim isim ahlaksız adamlardan oluşuyor. Bunlar parayı alıyorlar, AKP yalakalığı yapıyorlar. Bunlara yeterli bütçeyi verin, bir numaralı AKP düşmanı olurlar. Bunlarda ne gazetecilik, ne karakter, ne hukuk, ne ahlak var. Mesela bir örnek; askerliğini yapmamış, ateist olduğunu söylemekle gurur duyan, 28 Şubat olduğunda yazı işlerinin ortasında “hilafet kaldırıldı” diye göbek atan adam - ki o dönemde beraber çalışıyorduk, buna şahidim-, şu anda yandaş gazetede yayın yönetmeni! AKP şöyle bir etrafına baktığında Türk halkı tarafından veya gazetecilik tarihi açısından saygı duyulacak bir tane gazeteciye sahip mi acaba?

Kırmızı Kedi Yayınevi’nin evlat edinip Barış adını verdiği Suriyeli kedi, yayınevinin maskotu oldu... Kırmızı Kedi Yayınevi’nin evlat edinip Barış adını verdiği Suriyeli kedi, yayınevinin maskotu oldu...


23szt10a-ist-izm-ant-trb-ank