Zarrab hakkındaki iddianameyi hazırlayan New York Güney Bölge Federal Savcılığı, dün yayınladığı ek iddianame ile, Zarrab’ın suç ortakları arasına Çağlayan, Arslan ve bazı eski Halkbank yöneticilerini de dahil etti.

MEHMET HAKAN ATİLLA’NIN “DOSYAMI AYIRIN” DURUŞMASINDAN SADECE SAATLER ÖNCE…


Savcı’nın yeni iddianameyi, halen Zarrab gibi ABD’de tutuklu yargılanan Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın, “dosyam Zarrab’ınkinden ayrılsın” başvurusunun görüşüleceği duruşmadan sadece saatler önce kamuoyuna açıklaması dikkat çekti.

Yeni iddianamede, Atilla’yı, Çağlayan ve diğer eski Halkbank yöneticileri ile birlikte Zarrab’ın suç şebekesine bağlayan yeni iddialar ortaya atıldı.
Böylece Savcı Kim, yeni iddianameyle mahkemenin Atilla’nın “dosya ayırma” başvurusunu da iyice zora sokmuş oldu.

ÇAĞLAYAN’IN KOD ADI “ABİ”


Zafer Çağlayan ismi iddianamede “kod adı” ile birlikte yer aldı. İddianamede, Çağlayan’ın “abi” kod adını kullandığı, bunun da Türkçe’de “büyük erkek kardeş” anlamına geldiği vurgulandı.

ÇAĞLAYAN VE ARSLAN’A “MİLYONLARCA DOLAR” RÜŞVET İDDİASI


İddianamede, Çağlayan’ın Zarrab’dan “on milyonlarca dolarlık rüşvet ve mücevher” aldığı iddiası yer aldı. Arslan’ın da rüşvet aldığı ve Zarrab’ın eski Halkbank Genel Müdürü’ne rüşvet vermek için Çağlayan’ın da “onayını aldığı” iddiasına da iddianamede yer verildi.

AMERİKALILAR HALKBANK’A ZARRAB’I SORMUŞ!


İddianamede, İran’a Halkbank aracılığıyla ABD yaptırımlarının delindiğinin iddia edildiği dönemde, ABD Hazine Bakanlığı yetkililerinin iki ayrı seferde banka yetkililerini uyardıkları bilgisi de yer aldı. Mehmet Hakan Atilla ve Süleyman Arslan ile görüşen Amerikalı yetkililerin, önce Halkbank’ın İran’la yaptığı işlemlerde “yaptırımların delinip delinmediğini” genel olarak sordukları, ikinci görüşmede ise Zarrab’ın adını vererek, yaptırımların zarar görüp görmediğini sordukları ifadesi yer aldı.

BAŞKA BİR TÜRK BANKASI DA DOSYADA YER ALIYOR


Yeni iddianamede Halkbank’tan “Turkish Bank-1” ismiyle bahsediliyor. Bu durum da, Zarrab’ın İran’a yönelik yaptırımları delme ve dolandırıcılık dosyasında, başka Türk bankalarının da yer aldığının işareti olarak yorumlandı.

İDDİANAMEYE GÖRE SİSTEM ŞÖYLE İŞLEDİ;


İddianamede, Zarrab’ın kurduğu şebeke aracılığıyla, Türk hükümet yetkililerine “rüşvet vererek” yürüttüğü “İran’a ABD yaptırımlarını delme ve Amerikan finans sistemini ve ABD bankalarını dolandırma” sisteminin ayrıntıları da paylaşıldı. İddianameye göre sistem şöyle işliyor;

* İran’ın Türkiye’ye sattığı gaz ve petrolün parası Halkbank’a, İran Merkez Bankası, İran Ulusal Petrol Şirketi ve İran Gaz şirketi’nin – hesaplar doğrudan kendi adlarına olmasa da- hesaplarına yatırılıyor. Ancak bu paranın doğrudan İran’a aktarılmasının yaptırımları delmek anlamına gelmesi nedeniyle, bu parayla Türkiye’den altın alınıyor, ancak bu İran’a gönderilmiyor – Altın alımı, Zarrab’ın döviz büroları ve şirketleri aracılığıyla yapılıyor. (İddianameye göre bu durum da ‘ikili ticaret kurallarının’ ihlali anlamına geliyor)

* Halkbank yetkilileri, aslında İran devletine ait olan bu parayı, “İran’da şahıslara ve özel şirketlere aitmiş” gibi göstererek, altın alınmasının önünün açılması ile suçlanıyor.

* Halkbank’taki İran hesaplarına yatırılan petrol ve gaz parasıyla ayrıca İran hükümeti adına altın alınması da- ABD’nin İran’a değerli metal ticaretini de yaptırım kapsamına alması nedeniyle- ayrıca bir suç teşkil ediyor. Türkiye’den alınan altınlar, Dubai’de Zarrab’ın oradaki şirketleri aracılığıyla bozdurulup, parası İran devletine aktarılıyor.

* Halkbank’taki parayla, yaptırımlara dahil olmayan ilaç ve yiyecekler alındığına ilişkin belgeler düzenleniyor, ancak bu ilaç ve yiyecekler hiçbir zaman alınmıyor.

* Alınmayan ilaç ve yiyecekler için de, İran devlet kurumları değil, İranlı şahıs ve özel şirketler adına sahte faturalar kesiliyor.

* Halkbank yetkilileri bu işlemleri, ABD Hazine Bakanlığı’ndan gizliyor ve böylece “İran’a yaptırımların delinmediği” izlenimi yaratıyor.

* Sonuçta Halkbank’taki İran hesaplarındaki paralar, sahte faturalar aracılığıyla harcanmış gönderilip, üçüncü ülkeler kullanılarak İran Devletinin hesaplarına ulaştırılıyor.

* Zarrab, birkaç kez iddianamede yer alan suçların işlendiği dönemde Ekonomi Bakanı olan Zafer Çağlayan ile, İran devlet yetkililerini buluşturuyor.

ZARRAB, İRANLILAR’A KIZMIŞ;


“BUNLAR APTAL, BUNLAR GERİ ZEKALI…”


İddianamede, Zarrab ile Halkbank yöneticileri arasında yaşanan telefon konuşmalarından da örnekler yer alıyor.

Zarrab, Halkbank eski Genel Müdürü Arslan’la 6 Mayıs 2013’te yaptığı bir konuşmada, kendi adına olan bir hesaba İran devlet kurumlarının doğrudan para aktarmasına çok kızıyor, parayı aktaran İran yetkilileri için “bunlar aptal, bunlar geri zekalı” ifadelerini kullanıyor. Süleyman Arslan’a da “İşlemi durdurun. Ben durumu düzelteceğim” diyor.

BALKAN’DAN ZARRAB’A UYARI;
“ABD’YE TAKILABİLİR…”


24 Ekim 2012’de Reza Zarrab’ın o dönemde Halkbank Genel Müdür Yardımcısı olan Levent Balkan’la yaptığı bir telefon görüşmesinin ayrıntıları da iddianamede yer aldı.

Konuşmada, Halkbank’ta “safir altın” adına açılmış hesaptan, Zarrab’ın kendi hesabına ABD doları üzerinden yapılacak para transferi üzerinde duruluyor.

İddianameye göre Balkan, Zarrab’a bu işlemin ABD’nin dikkatini çekebileceğini şu sözlerle ifade ediyor; “Bir; Amerikan bankası, iki; dolar, Üç; Safir. Hepsi üst üste geliyor…”

“TONAJA DİKKAT” UYARISI


İddianamede yer alan telefon konuşmalarından biri de Mehmet Hakan Atilla ile Reza Zarrab arasında geçiyor. Atilla, Halkbank’taki parayla aldığı iddia edilen malzemelerle, bunların taşındığı iddia edilen gemilerin “tonajlarının uymasına dikkat edilmesi” uyarısı yapıyor.

Nitekim Zarrab da çalışanı Happani’yi arayarak, Atilla’yla yaptığı konuşmayı anlatıyor; “13 tonluk gemiye, 20 ton malzeme yüklenmiş. Böyle şeylere dikkat etmemizi söyledi” diyerek, düzeltilmesini istiyor.

ZAFER ÇAĞLAYAN KİMDİR?

Zafer Çağlayan (10 Kasım 1957, Muş), Kürt asıllı Türk iş adamı ve siyasetçi.

Zafer Çağlayan 10 Kasım 1957 tarihinde Muşta doğmuştur. Ailesi önce İzmit'e oradan da Ankara'ya göç etmiştir. 1980 yılında Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Makine Mühendisliği bölümünden mezun oldu ve Alüminyum Yapı Sistemleri sektörüne adım atmıştır.

1987 yılındaki Ankara Sanayi Odası seçimlerinde, en genç sanayici olarak, 30 yaşında Oda Meclisi üyeliğine seçildi. 1989 yılında ASO Yönetim Kurulu'na, 1991 yılında ise Yönetim Kurulu Başkan Vekilliğine seçildi. 1995 yılında yapılan Ankara Sanayi Odası seçimlerinde en genç ASO başkanı olarak, Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçildi ve bu görevi 2007 yılına kadar devam ettirerek, en uzun süre başkanlık yapan isim oldu

Kasım 1995 tarihinde yapılan seçimlerde en genç ASO Başkanı olarak Ankara Sanayi Odası (ASO) Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçildi. ASO’nun en uzun süre görev yapan başkanı olarak 2007 yılına kadar bu görevini sürdürdü.

ASO yönetiminde yer aldığı zamanda, Ankara Organize Sanayi Bölgesi'nin oluşumunda ve bu günlere gelmesinde önemli rol oynadı. Başkanlığı sırasında Ankara Sanayi Odası 1997 yılında KOBİ'lerle ilgili çalışmalarından dolayı "En Başarılı Kuruluş" seçildi.

1999 yılında yaşanan Ağustos depremi sonrası, Bedelli askerlik ve Deprem Tahvili önerilerini gündeme getirdi. Devlet bu çalışmalardan ötürü 1 milyar Alman Markı gelir elde etti.[kaynak belirtilmeli] ASO Başkanlığı sırasında devlete fayda sağlayan diğer çalışmaları; Kamu Arazilerinin ve Milletvekili Lojmanlarının Satışı, KOBİ'ler için geliştirdiği Anadolu Yaklaşımı Projesi ve Bölgesel Asgari Ücret uygulamasıdır. 1996-1998, 2002-2005 ve 2005-2007 yılları arasında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkan Yardımcısı olarak da görev yaptı.

22 Temmuz 2007'de Adalet ve Kalkınma Partisi'nden Ankara milletvekili seçildi. 60. Hükümet'te Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, ardından da Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanlığı görevlerini yürüttü.

24. Dönem Mersin Milletvekili olarak TBMM'ye tekrar girdi ve Ekonomi Bakanı olarak atandı.

İngilizce bilmekte olup evli ve iki çocuk babasıdır. Ayrıca, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi ile TEPAV Türkiye Ekonomi Araştırma Vakfı Mütevelli Heyet Üyesidir.

17 Aralık 2013 tarihinde oğlu Salih Kağan Çağlayan, İstanbul Başsavcılığı tarafından yolsuzluk iddiaları nedeniyle gözaltına alındı. Daha sonra çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklandı. Soruşturma nedeniyle 25 Aralık 2013 tarihinde Ekonomi Bakanlığı görevinden istifa etti. Oğlu Salih Kağan Çağlayan 28 Şubat 2014 tarihinde tahliye edildi.

Hakkında cezai soruşturma açılabilmesi için TBMM'ye gönderilen fezlekede "rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık" suçlarını işlediği belirtildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 5 Mayıs 2014 tarihinde bu amaçla kurulan komisyon, 5 Ocak 2015 tarihinde kadar çalışmalarını sürdürdü ve bakanların Yüce Divan'a gönderilmemesi yönünde karar aldı. Mecliste yapılan oylama sonucu bakanların Yüce Divan'a gitmemeleri yönünde karar çıktı. Çağlayan'ın oylamasında 242 kabul oyuna karşılık 264 red oyu kullanıldı. 7 milletvekili çekimser oy kullandı, 1 oy boş, 3 oy geçersiz sayıldı