Kavramların bir yakına bir de uzağa yönelik delaleti söz konusudur. Bizi öncelikle ilgilendiren yakın olanı, yani dünyevi boyutudur. İster ritüeller ve ibadetler içinden düşünelim, ister ahlaki değerler bağlamında ele alalım, iç huzur, başarı, denge ve ahenk sağlayan ne varsa etik ve estetik, ahirete yönelik referansa gerek duymadan, onu, hayata geçirmeyi görev addetmek, inançlı ve ahlaklı insana yakışan bir tavırdır.
Ahirete referans - cennet ümidi, cehennem korkusu veya sevap-günah hesapları - Hilmi Ziya Ülken’in de vurguladığı gibi, “korku ahlakı”ndan hareketle oluşturulan avâmî bir ahlak anlayışının tezahürüdür. Hâlbuki yine Ülken’in ifadesiyle, İslam’ın, barış, huzur ve adalet projesiyle örtüşen ahlak anlayışı “aşk ahlakı”dır. Günümüz Müslümanlarının -kahir ekserisinin- üzerinde durmadığı ve kendisine ram olduğu toplumsal (mükellefiyetçi) ahlaka Nurettin Topçu, “isyan ahlakı” anlayışıyla karşı çıkacaktır. Topçu, konformizme meydan okur. Kalabalıkların, “kendi huzur ve rahatları için, halkı kendi sefaletlerinden kurtarmak isteyen kahramanları, her devirde ateşe veya darağacına yollamaktan” hoşlandıklarını ifade eder. Ona göre, eğer yeni bir çığır açılacaksa, bu otoriteye boyun eğmeyen isyankâr ruhlarla olacaktır; bu isyanda Allah’a mutlak bir itaat vardır. İsyan, Allah dışındaki otoritelere söz konusu değilse, Allah’a itaat hakiki imana sebep olmaz.

RAMAZANI UĞURLARKEN

SLM kökünden gelen İslam kelimesi esenlik, barış anlamlarına gelir. Dikkat edilirse ramazan ayı birlik beraberlik, dayanışma, tezkiye, terbiye, hakkaniyet, hoşgörü vb. duyguların ve ritüellerin yoğun yaşandığı, İslam’ın oluşturmak istediği bir dünyanın ipuçlarını verir. Aslında bu ayın nirengi noktası Kur’an olmakla birlikte, oruç ibadetinin öne çıkmasındaki sebep, insanı arındırarak veya incelterek (!) insani normları ve değerleri hayata dâhil etmek istemesidir.
Bir ay boyunca, her türlü kötülükten ve haksızlıklardan kendini geri çekmeyi veya “tutmayı” başarabilmiş bireyin, ahlaken ve bedenen hazır hale gelmiş olması ve kazandıklarını bütün zamana yaymasıdır beklenen... İç dünyasındaki barış, huzur, adalet ve hakkaniyet dış dünyasına yansıyacaktır; yansımalıdır. (Aksi takdirde yapılan ibadet aç ve susuz kalmaktan ibaret kalır.)
Bu durum bir hazır oluştur. Bu hazır oluşla, yine Topçu’dan mülhem söyleyelim “menfaat ve ihtiraslarının tatminine koşan insanlığa karşı gelerek” sevgiye, estetiğe, hakka ve adalete doğru yürüyüşe geçecektir. Karıncayı dahi incitmekten korkan, haksızlıklar karşısında adeta titreyen bir ruh halidir bu; Ülken’in ifadesiyle aşk ahlakıdır. (Şimdi soralım; şort giydi diye bir genç kız tokatlanırken, susan ve hareket etmeyen güruh, hangi hakk ve adaletten dem vurabilir. İnsan haysiyetini çiğneyip geçen yobaz, hangi dinden, hangi hukuktan, hangi ahlaktan bahisle kendini savunabilir. Buraya yüzlerce örnek koyabilirsiniz.)

HAZIR OLUŞUN BAYRAMI

Diğer taraftan, bayramlar kimlik yaratma ve kodlarını oluşturma noktasında Müslüman topluluğun şiarı olması dolayısıyla önem arz eder. “Her kavmin bayramı vardır. Bizim bayramımız da budur” hadisinden hareketle düşünürsek.
Müslüman toplumları diğerlerinden ayıran özellikler itibarıyla, dini boyutu olmakla birlikte, daha ziyade sosyal ve kültürel farklılık oluşturan bir takım özgün semboller ve ritüellerden söz edebiliriz. Bayram gibi, ezan gibi...
Dini bayramlar, iki farz ibadetin sonunda kutlanılır. Elbette bunun pek çok hikmeti vardır. Öncelikle bedenin ve ruhun birlikte gerçekleştirdiği arınma ibadetinin arkasında, Yaratıcıya bir teşekkür yatmaktadır. Sağlıkla, huzurla, kedersiz bitirildiği için. Yapma imkânını bahşettiği için.
Diğer taraftan bir aradalık yaratan, ben değil biz duygusunu ortaya koyan, birbirinden haberdar olmaya yönelik sosyal hareketlilik oluşturan aile yaşantısının bir nevi dışavurumu da diyebileceğimiz, toplumu yekvücut haline getiren bir kutlamadır aynı zamanda bayramlar.

KÜLTÜRE SAHİP ÇIKMAK

Gün geçtikçe akrabalık, komşuluk ilişkileri, öyle hale gelmiştir ki, birbirini görmeyen kardeşler; asansörde, merdivende, sokakta bir merhabayı çok gören komşular; çekişme ve rekabet halindeki iş arkadaşlıkları; öğretilerimizdeki diğerkâmlığı, fedakârlığı, hoşgörüyü, birlik-beraberlik ve dayanışmayı nasıl da göz ardı ettiğimizi ortaya koymaktadır. Bayram unuttuğumuz veya yapmakta zorlandığımız bu değerleri hatırlamamıza olanak sağlar. Ziyaretler, hediyeleşmeler, ikramlar, kucaklaşmalar, kırgınlıkları sonlandırmalar, bayramın güzellikleri olarak insanlıkla buluşuverir.
Ayrıca, dünyanın dört bir yanında yaşayan Müslümanların, ritüelleri yerine getirmeseler dahi bayramlarına sahip çıkmalarının altında sosyo-kültürel hafızaya sahip çıkma anlayışı yatar. Ezcümle, bayramlar özel ölçekte aile ve efradı, genel ölçekte ise tüm Müslümanlar adına; mutluluk, huzur, hakk’ça ve adilane paylaşım adına bir “dil” oluşturmaktadır. İdrak etmek ümidiyle, tüm okurlarımın bayramını kutluyorum.
Ağız tadında nice bayramlara...