Bir yandan hâlâ hukuk devleti olmanın gereklerini içselleştirememiş olmak; diğer yandan, her fırsatta İslam deyip ve fakat din-diyanetten bihaber olmak... Televizyon tartışmaları, siyasete eklemlenmiş zihinler tarafından bu zeminde yürütülüyor. Malum, bu günlerde konu nikâh...
Bölgemiz kaynıyor; hemen dibimizde yeni devlet kuruluyor; birileri İran’la Irak’ı, Erbil’le Kudüs’ü birleştiren ilişkiler peşinde; 1938-39 yıllarına benzer gizli sözleşmeler, paktlar, ittifaklar kuruluyor; kıtalararası balistik füzeler tartışılıyor. Ve her gün gelen şehit haberleri; yoksulluk sınırının altında olan yirmi milyon vatandaşımız; başka ülkelerde yaşama isteğinin ve ev alma oranının üst seviyelere çıkması; mülteci Suriyelilerin durumu; işsizlik oranı; eğitimdeki içler acısı hal; tarım ve hayvancılıkta kendine yeten yedi ülkeden biriyken, şimdilerde gıda, hayvan, et, saman ithal etmemiz gibi devasa sorunlar bir kenarda bekleye dursun; biz müftü nikâhını tartışalım. Şaka gibi...
Ancak sığ tartışmaları görünce, yazı dizime ara vererek, konuya değinme gereği hasıl oldu.

DEĞİŞEN YASA

Anayasa Mahkemesi’nin, 1999 yılında aldığı bir kararda, dini nikahın, resmi nikahtan sonra yapılabileceği, aksi takdirde Türk Ceza Kanunu’nun 230. maddesinin 5. ve 6. fıkralarında yer aldığı üzere “resmi nikah olmadan nikah kıyan imam ile çiftlere 2 aydan 6 aya kadar hapis cezası” verileceği yönündeki düzenleme oy birliği ile kabul edilmişti. Kadını da koruyan bu maddeleri, aynı mahkeme, 16 yıl sonra 4’e karşı 12 oyla yürürlükten kaldırdı. Bu iptal kararı, anayasanın, İnkılap Kanunları’nın Korunması başlığında düzenlenen 174. maddesinin 4. fıkrasında belirlenen, 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile kabul edilen, “evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikah esasını” anayasal koruma altına almışken, yeniden, nikahı kim kıyacak konusunu önümüzde bulduk. Peki, İslam’da dini nikah diye bir kavram var mı? Soruyu şöyle soralım; dini nikah ile resmi nikah arasında ne fark var?

İSLAM’DA NİKAH

Kur’an’da, evlenme akdini dikkate alan nikah kelimesi ve türevleri 19 yerde geçer. Tarafların sorumlulukları, evlilik sona erdiğinde ise yerine getirilmesi gereken hükümler, kuruma verilen önemi gösterir. Gayri meşru evlilikler yasaklanır.
Mezheplerde, evliliğin ibadet olup olmadığı tartışılmıştır. Nikah bahsi, fıkıhta, ibadetler tasnifi içinde değil muamelat (hukuk) konuları içinde yer alır. Klasik fıkıh (hukuk) literatüründe, eşler arasındaki hukuki ilişkiyi ifade eder. Karşılıklı akittir. Kelimenin etimolojisine bakarsak, cinsel ilişkinin adıdır. Hukuken ve ahlaken evlenme engeli olmayan ve reşit olan kadın ve erkeğin, karşılıklı rıza içinde evlilik taleplerini topluma duyurmalarıdır. (Bütün mezheplere göre nikahın aleniyeti şarttır.) Baskı, zorlama ve tehdit altında yapılan evlilikler yok hükmündedir. Neslin sürdürülmesi ve korunması, saygı ve sevgi temelli bir birliktelik anlayışı, karşılıklı hak ve yükümlülükler gibi nikaha yüklenen nitelikler, İslam fıkhında da, modern hukuk anlayışında da aynıdır.

NİKAHI KİM KIYACAK?

Diyanet Vakfı’nın İslam Ansiklopedisi’nde:
“İslam hukukunda nikah akdinin geçerliliği için diğer akitlerden farklı olarak şahitler huzurunda akdedilmesi şartı aranır; bunun dışında din adamı veya başka bir kimsenin huzurunda kıyılması ya da dini merasim icra edilmesi gibi bir şekil zorunluluğu bulunmamaktadır” denilir.
Kaynaklarda ilk dönemlerden itibaren, nikah, devletin denetimine tabi tutulmuştur. Bizdeki nikah memurları gibi akkadü’n nikah (nikah kıyıcılar) vardır. 12. yy’dan itibaren nikah akdetme görevi kadılara verilmiştir. Osmanlı’da, kıyılan nikâhların belgeye bağlanması uygulaması, tarih içinde yaygınlaştırılarak sürdürülmüş, 1917’de “Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnamesiyle” nikahların tescil edilmesi esası getirilmiştir.
Gelenekten tevarüs eden, resmi nikahın dışında; müftünün, imamın ya da saygın bir kişinin, duayla birlikte nikah akdini tekrarlatması, evliliğin sosyal hayattaki önemine ve eşlerin mutlu olması için temenniye atfendir.

KİLİSE ÖRNEĞİ YANLIŞTIR

Kilise adetini camiye taşımaya çalışmak, camiyi kiliseleştirmenin yolunu açar. Mevcut düzenleme, müftünün/imamın camide nikah kıymasını ve camide nikah töreni düzenlenmesini öngörmüyor; ancak bu zemini hazırlıyor. Kaldı ki kilise-cami mukayesesi yanlıştır. İslam’da, yeryüzünün her yeri mescittir; ibadet için mekan şartı yoktur. Hristiyanlık ise kilisenin içiyle kayıtlıdır.
Hukukla çözülmesi gereken meselelerin, dine çekilmesi ve fetvalarla idare edilmeye çalışılması, zamanla dini düşüncenin birçok dallara ayrılmasına ve birbirinden başkalaşmasına; dolayısıyla toplumun ayrışmasına yol açmıştır. Öyle ki Batı tarihinde, evlenmek için mezhep icat eden krallar bile çıkmıştır.

TARİHİ BİR ANEKDOT

İngiltere Kralı VIII. Henry, ağabeyi Arthur’un ölmesiyle onun eşi olan Catherine d’Aragon ile nişanlanır. Amacı, İspanya’nın desteğini kazanmaktır. 1509’da Henry’nin tahta çıkmasıyla evlenirler. Catherine, altı çocuk doğurmasına rağmen sadece kızı Mary Stuart hayatta kalır. Oğlunun olmayışı ve karısına olan sevgisizlik, Henry’yi yeni bir eş arayışına yöneltir. Norfolk dükünün genç yeğeni Boleyn ile evlenmek ister. Lakin Katolik nikâhında boşanmak yoktur; Papa’nın özel izni gerekir. Henry, gerekçe olarak, Catherine ile olan evliliğinin dine aykırı olduğunu, kutsal kitaba göre yengeyle evlenmenin yasak olduğunu söyler. Papa ise kralı 6 yıl boyunca oyalar. Henry, Boleyn ile gizlice evlenir. Papa bunun üzerine kralı aforoz eder.
VIII. Henry’nin boşanma davası Katolik ve Protestanların yanında yeni bir grup olan Anglikanlığın doğmasına sebep olur.

* * *

Ezcümle, kilisede nikah kıyılıyor da neden bizde olmasın diyenlere sesleniyorum; biz kilise dini değiliz; ikincisi, bizde ruhban sınıfı yok; üçüncüsü, nikahı, belediye veya müftü nikahı olarak ayrıştırmak, İslam Fıkhının ilkelerine aykırıdır. Osmanlı’dan bu yana yerleştirilmeye çalışılan nikah akdinin şeklini bozmak ve siyasete malzeme etmek, kaş yapalım derken göz çıkarmaya sebep olabilir. Bizden söylemesi...