Geleneksel toplumlarda devlet yönetimi, en basit bir dille ifade edecek olursak, ahbap çavuş ilişkisiyle yürüyor. Din ise siyaset yapmanın ve yayılmanın bir aracı. Bu durum, tüm dünyada yüzyıllar boyu süren din savaşlarını da beraberinde getirdi. İnsanlık, gücü tekelinde bulunduran tiranlardan az çekmedi. 16. yy’dan itibaren, Batı medeniyeti, insanlığa bir ufuk oluşturdu; Batı rol model haline gelirken, İslam medeniyetini temsil eden Osmanlı, insanlığa, evrensel bir proje sunamadığı gibi, kendini de çökmekten kurtaramadı.
Gelişmiş ülkelerde, kurum ve kurallar, hak ve hukuk temelleri üzerinden yürüyor ve insanlara eşit, özgür ve müreffeh bir ortam sağlamak için oluşturuluyor. Tartışmalar da bu zeminde yapılıyor.
Ritüellerini bırakırsak bir kenara, dinlerin erdemli hayat anlayışı da bu... Akılla bulunabilen, gözlemlenebilen, deneyimlenebilen ve herkes tarafından kabul edilebilen davranışlar ve kurallar bütününe, ister insanilik deyin ister İslamilik... Zira İslam’ın kurucu ilkeleri ile evrensel hukuk normları çatışmaz.
İktidar medyası, Batı bitti, çöküyor diye yazılar yazıyor. Batı Avrupa ve ABD’nin yakın gelecekte çökmeyeceği aşikâr da asıl soru İslam ülkeleri ayakta kalabilecek mi? İslamcılar bir ekonomik sistem mi geliştirdiler? Demokrasinin yerine koyacakları evrensel ölçütte bir yönetim modeli mi buldular? Teknolojide, bilimde, sanatta biz de varız mı dediler?
Varsa yoksa hamaset... “Avrupa bizden korkuyor!” Laf-ı güzaf...

GELELİM İLKELERE

Daha iki gün önce haberlerde gördük. Dalgınlıkla yanlış yere park eden Avusturya Başbakanı’nın kendi kullandığı arabası, trafik görevlilerince çekiliyor! Herhangi bir İslam ülkesinde benzeri bir hadise yaşanabilir miydi?
İşine bisikletle giden başbakanlar görüyoruz; yolsuzluk söz konusu olduğunda istifa eden devlet adamları da... Nerede? Batıda.
Batının da eleştirilecek yönleri yok değil; ancak, önce aynayı kendimize tutalım:
Demokratik haklardan dem vurarak Batı’yı eleştiren iktidar medyasının, bugüne kadar, “ortak çıkar devleti” anlayışıyla hareket ettiğini hiç görmedim. Devletin tüm vatandaşlarını düşünmesi, hangi düşüncede olursa olsun ayrım yapmaması ve ona göre politikalar üretmesi gerekir diyen, güçlü bir ses duydunuz mu muhafazakâr yazarlardan? Ya da tüm medya mensupları eşittir, her oy veren aynı hakka ve saygınlığa sahiptir, muhalefet de iktidar sahipleri kadar, her imkândan faydalanmalıdır diyebilen bir AKP’li? Veya bir kural varsa, en başta ona yönetici uymalıdır, diyerek, iktidarı uyaran bir İslamcı?
Bakın şimdi şu örneğe: Şikâyet üzere gelen bir Yahudi, arsasının bir bölümünü de içine alan yere cami yapıldığını söyler; Hz. Ömer’in cevabı nettir: “Camiyi yıkın, ama adaleti yıkmayın.”
Yine, arkadaşlarına, yanlış yapacak olursam ne yaparsınız, diye sorar. Sahabeden biri, kılıcını göstererek “Seni eğri kılıcımla doğrulturum” der. Aldığı cevaptan memnun kalan Ömer, Allah’a yüzlerce kez şükreder; yanlış yaptığında kendini uyaracak insanların var olduğunu görerek. İşte o kılıç bugün hukuktur. Şimdi soralım; hangi İslam ülkesinde, herhangi bir yöneticiye, bunu söyleyebilecek bir babayiğit çıkabilir? Hadi çıktı diyelim, başına ne gelir?

FİİLİ DURUMA HUKUKU GİYDİRMEK

Peki, mevcut yönetim hukuka tabi oldu mu? Tam tersine, hukuk, fiili duruma uygun hale getiriliyor. Bu şu demek; fiili durum, devletin yönetim hukukuna uygun değilse, çoğunluğu bir şekilde sağlayıp, hukuku kendine uydur... Hani nerede adalet? Hani nerede iki bin yıllık devlet geleneğimiz?
Hz. Ömer, devlet başkanı olduğunda, hiçbir akrabasına görev vermemiş. Keza devletin mumu ile kendi özel işlerinde kullandığı mum hikâyesini hatırlayın. Bunlar, günümüz İslamcıları için nostaljiden ibaret!
Gelelim referandum çalışmalarına: 18 Mart’ta yapılan devlet töreninde, evet bayraklarının dağıtılışına ve bunun bir AKP mitingine dönüştürülüşüne bakın. Ki o temel atılan yola harcanacak kaynak, yüzde elli evet diyenden geliyorsa yüzde elli de hayır diyenden geliyor. Nerede kaldı hakkaniyet?
İlahiyaçı Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, “İslamcılar, daha önceki iktidarlarda neyi kınadılarsa, şu anda tek tek hepsini yapmaktadırlar. Baskıdan tutun, kutuplaştırmadan tutun, yolsuzluktan tutun; bunların hepsini yapar hale geldiler” diyor ve “Türkiye’de varoluş davasıyla yola çıkan İslamcılar, şu anda kendi yok oluşlarının hikâyesini yazıyorlar” tespitini yapıyor.
Ezcümle, Batı eleştirisini yapan iktidar medyasından bir talebim var: Dünyaya yönelik sunacakları evrensel bir projeleri var mı sorusundan vazgeçtim; destekledikleri iktidar, İslam’ın temel ilkeleri, hak, hukuk ve adalet konularında bir Ömer olmanın neresinde?
Adaletin ve hakkaniyetin olmadığı yerde; ne ilimden bahsedilebilir, ne ekonomik gelişmelerden ne de insanlık projelerinden... Moderniteyi tartışmaya geçmeden önce, kendinizi sorgulayın beyler, zira komik oluyor.