Birleşik kaplar misali, bozukluk ve kirlenmişlik öylesine kapladı ki çevremizi, bu noktada “güven insanı” zorlanabilir… İnanan insana bu durumda Kur’an’ın tavsiyesi sabırdır. Güven insanlarının birbirlerine sabrı önermeleri de bir zarurettir. Çünkü gerçekten Hakka sarılmak zordur...

İman sahibi için bir önceki yazımızda “güven insanı” kavramını kullandık. Kur’an’ın, vasıflarını saydığı müminin, güven vermesi ve güvende olması imanının sonucudur.
Davranışlar ile kalp arasında bir hareketlilik söz konusu değilse, ya samimiyette ya da motivasyonda bir sıkıntı var demektir.
“Ey müminler iman ediniz” ayeti inananlar olarak üzerinde uzun uzun tefekkür edilmesi gereken bir ayettir. Allah, inananları, neden yeniden imana davet eder? İnandığını zannedenlere Yüce Mevla’nın bir uyarısı olmasın!
İman, hayatın içinde yansımaları olacak değerler dizisinin tamamına şamil en temel kavramdır. Allah kendi ahlakı ile ahlaklanmasını insandan isterken ona yüklediği sorumluluk çok büyüktür.

‘DOSDOĞRU OL’

İnsanı ve evreni bir düzen (mizan) üzere yarattığını bildiren Yaratıcı, bu düzenin ahenk içinde sürmesi sorumluluğunu insana yükler. Kur’an’ın “sıbgatullah” dediği Allah’ın boyası ile boyanmak da aynı anlamı taşır. Dolayısıyla Peygamberin arkadaşlarının, bir araya geldikten sonra ayrılırken, birbirlerine tavsiye ettikleri Asr sûresi ve içinde geçen iman, salih amel, hakk ve sabır kavramları güven toplumu oluşturmada yeterli ilkelerdir. Yeter ki doğru bir şekilde idrak edilmiş olsun. Çünkü eksik ya da yalan yanlış bilgiler, istismarı ve tehlikeyi beraberinde getirir.
İmanın tezahürleri, iyi, doğru, güzel ve yararlı işler yapmak, bunu yaparken de hak ve adaletten asla ayrılmamaktır. Hakk kelimesinin içerdiği anlamlar oldukça önemlidir. Mutâbakat, muvafakat, uygunluk, işin yerli yerinde olması anlamlarına gelir. Allah’ın da aynı zamanda ismi olan Hakk, onun memnuniyetini de içerir. Dolayısıyla benim yaptığım en doğrudur anlayışı veya iddiası, insanı bu manada kırk kez düşündürmelidir. Peygamberimiz’in “Beni Hud Suresi ihtiyarlattı” derken suredeki “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayeti bu mealde okunmalıdır.
Maalesef günümüzde, bir işi yaparken; bu işi nasıl kotarırım, köşeyi en kolay nasıl dönerim, kimleri aracı olarak koyarım, nasıl torpil bulurum gibi anlayışlar ön plandadır. Buna teşne olan en başta iktidar sahipleridir. Herhangi bir işin başarılması elbette önemli; ancak, yapılış süreçlerinde insanî ve ahlakî değerleri dikkate almak, yaratılanlara uygunluğu göz önünde bulundurmak, yani “hakkı” gözetmek de yapılacak iş kadar önemlidir.(Şimdi zeytin ağaçları meselesini bu zaviyeden değerlendirelim.)
Birleşik kaplar misali, bozukluk ve kirlenmişlik öylesine kapladı ki çevremizi, bu noktada “güven insanı” zorlanabilir… İnanan insana bu durumda Kur’an’ın tavsiyesi sabırdır. Güven insanlarının birbirlerine sabrı önermeleri de bir zarurettir. Çünkü gerçekten hakka sarılmak zordur.
Dünya insanlığının gidişatı ve Müslümanların içinde bulunduğu hal, hakkı destekleyen ve hakka dayanan anlayıştan ne kadar nasibini almış, gelin kendimizden başlayarak sorgulayalım.

KUR’AN SES YARIŞMASI

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Kur’an, ses yarışmalarının güftesi olarak kullanılacak bir kitap değildir” diyerek, TRT de yayınlanmakta olan yarışma için tepkisini koydu.
Her şeyden önce, bir ahlak kitabı, bir ilkeler kılavuzu olan Kur’an okumaları şov programlarına döndürülemez, Reklama, paraya, eğlenceye araç edilemez. Ses yarışmalarına alternatif gibi sunmak, kutsalı istismar etmektir.
Diyanet, neden bu konuda susuyor derken, Başkan’ın tepkisine sevindim.
Ayrıca, “Haram parayla hacca gidilir” fetvasıyla ilgili Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı, gelen tepkilerden olsa gerek, “Diyanet, böyle bir fetva veremez” dedi ve “ konuya yeterince açıklık getirmediklerini ifade etti. Buna da sevindim.
Ancak, “Sokakta yemek yiyen kadınlar dayak yer” diyen kendini bilmez kişiye bir cevap vermesini de tüm kadınlar adına bekliyorum.