“Tatlım Tatlım” bir sürü samimiyetsiz ve ticari romantik komediden katbekat daha iyi ve eğlenceli.  Yılmaz Erdoğan’ın tiyatroyla daha çok haşır neşir olduğu döneminde Demet Akbağ ile birlikte ilk kez 2004 yılında sahne aldığı kendi oyunu “Haybeden Gerçeküstü Aşk”, kadın-erkek ilişkileri üzerine yapılmış gerçekten komik diyalogları olan sade, izleyeni yormayan bir komediydi. Ülkenin genel ortalamasına dahil bir Türk erkeğiyle (hatta şimdilerde biraz kalburüstü bile kalabilir), zeki bir kadının tanışması, flört dönemleri, evlenmeleri, ev hayatları ve kavgalarıyla süregiden oyun, bir ilişkinin anatomisinden genele yayılan bir perspektife sahipti.

Erdoğan bu sevimli oyununu sinemaya uyarlarken senaryosunda birkaç küçük ‘sosyal medya’ yeniliği kondursa da esas büyük değişikliği bir çifti dört çifte çıkarmakla yapmış. Oyundaki ilişkinin her safhasını, birbirine paralel bir şekilde yaşayan dört ayrı çift var filmde. Her bir safhayı başka bir çiftle anlatmak da bir yoldu ama yönetmen aynı ilişkiyi çok az ve ince farklar barındıran dört çifte yaymayı amaçlamış. Kaynak oluşturan metin zaten güzel ve sevimli ama bu karar bir süre sonra bizi ‘zaten bütün erkekler aynı basitlikte, bütün kadınlar işte böyle titiz ve komplike, ilişkiler de zaten hep birbirinin aynı gibi’ genellemelere götürüyor ister istemez.

tatlim_tatlim_2

Bir tiyatro oyununda bir çiftin hikayesini bir yönde bitirirken aynı oyunu dört çifte uyarladığınızda dördünü de aynı finalle bitirmek de haliyle bize ısrarla aynı mesaj verilmek isteniyormuş gibi algılatıyor: Biz her ne kadar farklı özelliklere sahip oyuncularla farklı evlerde, farklı kimyalardaki evlilikleri izlesek de sonuçta ‘herkes evliliğini korumalı, aile içi sorunlar da biraz anlayışla puf diye çözülebilir’ diyor film sanki.
Elbette bu tondaki bir filmde fazla yüklü mesajlar, çözüm önerileri filan beklemek yanlış olur. Erdoğan’ın amacı memleketin kadın-erkek ilişkilerindeki kimi ortak noktalardan komik, akıcı ve daha çok ‘tespit yapmaya dayalı’ espriler üretmek. Her bir karaktere yetenekli oyuncular yerleştirerek, iyi yazdığı diyaloglarla, kelime oyunlarıyla, temelindeki skeç mantığını seyirciye çok da hissettirmeyen bir kurgu anlayışıyla yürüyor film. Karakterlerin sadece ana hatlarıyla var olmaları yetiyor, fazlasına pek de ihtiyaç duyulmuyor bu yapıda.

Ama yine de bu yapbozun içinde diğerlerinin önüne çıkan kimi parçalar mevcut. Mesela Büşra Pekin ve Serkan Keskin’in bazı sahneleri, özellikle de Pekin’in çarçabuk sarhoş olduğu bütün bir akşam yemeği bölümü; Şebnem Bozoklu ve Çağlar Çorumlu’nun neredeyse bütün sahneleri; Gupse Özay ve Fatih Artman’ın evlilik teklifi sahnesi, Aylin Kontante’nin akıllı telefon taklidi vb. Özellikle bu sahneler ve espriler akılda kalıyor en çok.

3 yıldız
Tatlım Tatlım
Yönetmen: Yılmaz Erdoğan
Oyuncular: Serkan Keskin, Şebnem Bozoklu, Çağlar Çorumlu
100 dakika, 13+

Bayat masala şenlikli versiyon

“Güzel ve Çirkin” masalı sinemaya en çok uyarlanan masal olabilir. Benim sayabildiğim kadarıyla sinema ve tv dizisi olarak neredeyse yirmi tane ayrı versiyonu var. En son 2014’te Fransız versiyonunu izlediğimiz bu masalın Disney tarafından gerçekleştirilmiş ve zamanında kendi türünün bir zirvesi sayılabilecek 1991 yapımı müzikal animasyonun gerçek oyuncularla çekilmiş bir ‘yeniden çevrimi’ bu hafta giren “Güzel ve Çirkin”. Yani masaldaki küçük bazı değişiklikler o tatlı animasyondan miras. Zaten o uyarlamayı diğerlerinden ayıran sevimli buluş da sefa düşkünü kibirli prensin büyücü kadın tarafından bir canavara dönüştürülürken, onun şatosundaki eşrafının da masa saati, çaydanlık, şamdan gibi eşyalara dönüşüyor olmasıydı.

Bu yeni Disney uyarlamasında da bilgisayar efektlerine başvurularak oluşturulan şamdan, fincan, masa saati gibi karakterler şaşırtıcı derecede başarılı. Onları seslendiren Emma Thompson, Ian McKellan, Ewan McGregor gibi birbirinden iyi oyuncuların varlığı da keyif veriyor, özellikle filmi orijinal sesleriyle izleyenler için. Ancak ne ilginçtir ki, bu bilgisayar destekli karakterler ne kadar büyük hacimli olurlarsa o kadar göze batmaktalar. Nitekim burada da prensin canavar hali, bazı genel plan sahnelerde bilgisayar ürünü olduğunu belli ediyor. Neyse ki Belle rolünde Emma Watson yeterince güzel ve belli oranda ilgi çekici.

guzel_ve_cirkin_1

Müzikal çekme tecrübesi bulunan bir yönetmen olan Bill Condon, filmin bu anlamda pek bir eksiğini bırakmıyor, ortaya koreografileri güzel, rengarenk ve enerji dolu müzikal sahneler çıkarmayı başarıyor. Orijinal filme sıkı sıkıya bağlı olan bu yeniden çevrim, sınırları az da olsa bu sahnelerde zorluyor en çok. Orijinal filmde çok rahatsız etmeyen romantik hantallık, bu yeni versiyonda sürenin de uzamasıyla hissedilir bir hale geliyor yalnız. Belle ile canavarın arasındaki aşk, mesela “Operadaki Hayalet”teki gibi bir tutku meselesine dönüşemediği için de biraz sarkıyor. Film buralarda masalın kötü adamı olan Gaston ve onun komik yardımcısından destek alıyor biraz. Anti-prens Gaston rolünde Luke Evans, filmin esas prensinden daha başarılı kesinlikle!

Aslında Disney eski klasiklerini böyle birer birer yeniden çekme kararı almış. Oldukça başarılı bir uyarlama olan “Orman Çocuğu”nu geçen yıl izledik. Yakında “Mary Poppins”in de yeni versiyonunun görselleri paylaşılmaya başlar. Hatta belki böyle giderse “Aslan Kral” ve “Küçük Deniz Kızı” gibi klasikleri de yeni çevrimleriyle izlememiz çok da uzak bir ihtimal gibi gözükmüyor.

3 yıldız
Güzel ve Çirkin
Yönetmen: Bill Condon
Oyuncular: Emma Watson, Dan Stevens, Luke Evans
129 dakika, 13+

Yoldan çıkan bir film

“Yaşam Kürü” iyi başlayan ve çok iyi çekilmiş olmasına rağmen ilerledikçe cazibesini ve sıra dışılığını giderek kaybeden bir korku-gerilim filmi. Genç ve iş hayatında yükselme konusundaki hırsıyla göze batan bir adam olan Lockhart, çalıştığı şirketin önemli bir yöneticisini, İsviçre’deki iyileştirme merkezinden çıkarmak için bir yolculuğa çıkar. Şirketi tarafından görevlendirilen Lockhart, bu gizemli merkeze girdikten sonra giderek büyük bir labirentin içine doğru çekilir. Sonrası bildiğimiz sanatoryumda geçen korku filmlerine yaklaşmakta. Hatta giderek gotik bir anlayışa doğru savrulmakta. Hikayenin sürprizlerini bozmadan şunu söyleyebilirim ama; bu öykünün merkezinde bir kadına deli bir tutkuyla bağlı olan çılgın bir doktor var!

Film kapitalist şirketleri bir hastalık yuvası, kapitalizmi de bizzat hastalık olarak gösterip değişik bir korku/gerilim hikayesi sunacak gibi başlıyor. Sonra birden “Zindan Adası”na çeviriyor direksiyonu, oradan da vazgeçip özellikle 1950’lerin 60’ların klişe korkularını adeta taklit ediyor. Yani giderek soluyor, özgünlüğünü yitiriyor. Yönetmen Gore Verbinski imajlarla çok iyi oynayan, parlak sahneler çekebilen bir yönetmen. Burada hem güzel resimler, hem etkili bir mekan çalışmasına imza atmış. Ancak hikaye yürümüyor, neden-sonuç ilişkileri yeterince güçlü olarak birbirlerine bağlanamıyor. Hikayenin omurgasıyla ilgili bir sürü soruya mantıklı cevaplar bulunamayor film boyunca. Üstelik bir de meselesini fazlaca uzatıyor. Bu hikayeye biz neden iki buçuk saatimizi veriyoruz?

yasam_kuru_2

Leonardo DiCaprio benzerliğiyle de ilgi çeken Dane DeHaan yetenekli bir genç oyuncu ama bu hikayede başrolde olsa bile oyunculuk anlamında yeterince dolgun bir performans veremiyor. Çılgın doktor rolündeki Jason Isaacs ise yakın zamanda rol aldığı “The OA” adlı dizideki rolünü sanki aynen taklit ediyor.

2 yıldız
Yaşam Kürü
Yönetmen: Gore Verbinski
Oyuncular: Dane DeHaan, Jason Isaacs, Mia Goth
146 dakika, 18+