Daha önce “Sefiller” müzikalinde de izlediğimiz yetenekli oyuncu Hugh Jackman, yine bir müzikalde harikalar yaratıyor.

Müzikaller bilim-kurgu ve fantastik filmler gibi bizi gerçeklikten en hızlı uzaklaştırabilen film türleridirler. Hikayenin kahramanlarının bir anda şarkı söyleyip dans etmeye başladıkları, bütün sahnelerinin pırıl pırıl bir ışıkla kurulduğu bu filmler; insanı hızlı bir şekilde hayatın sıkıcı gerçekliğinden çıkarıp alır. Geçen yıl bu zamanlarda “Aşıklar Şehri”nin (La La Land) getirdiği güzel duyguları hatırlayın. Senaryosunda kimi yetersizlikler var gibi görünse de, bir parça ayaklarımızın yerden kesilmesinin kime ne zararı olabilir ki?
Yine yılın son günlerinde, “Aşıklar Şehri”nin de müziklerine imza atmış Justin Paul ve Benj Pasek ikilisinin müzikleriyle bezenmiş “Muhteşem Showman”, sinemalarda sizi masalsı bir dünyaya dahil olmaya çağırıyor. Ünlü Barnum sirkinin ve müzesinin kurucusu P. T. Barnum’dan esinlenilerek oluşturulan klişe bir aile hikayesi aslında ama yıldız oyuncularla, coşkulu müziklerle ve güzel koreografilerle renklendirilmiş...

muhtesem_2

Pek çok müzikalde olduğu gibi “Muhteşem Showman” de bir yükseliş, ardından bu yükselişi kaldıramayan kahramanın yaşadığı krizin hikayesini anlatıyor. Amerika’da ekonomik buhran sırasında işsiz kalan Barnum, bankadan hileyle aldığı krediyle, dondurulmuş hayvan heykelleriyle dolu bir müze açar. Ancak müze beklediği ilgiyi göremeyince müzeyi sirke döndürür. Toplumda kıyıda köşede saklanarak yaşayan ve fiziksel deformasyonu olan (sakallı kadın, çok uzun boylu adam, yapışık kardeşler, fazla cüce bir genç vb.) ya da ‘farklı’ oldukları için dışlanan siyahiler, tüm vücudu dövmeli olan adam gibi insanları bir araya getirerek bir şov tasarlar. İnsanlar bu acayip görünüşlü ama birbirinden yetenekli üyelerin oluşturduğu topluluğa büyük ilgi gösterir. Barnum karısı ve iki kızıyla nihayet hayal ettiği rahat hayata kavuşur. Ancak her hızlı yükselişte olduğu gibi Barnum da dengesini kaybedecek ve bir çöküşe doğru sürüklenmekten kendisini alamayacaktır...

“Muhteşem Showman” bir “Aşıklar Şehri” etkisi yaratamıyor. Ama derdi de öyle bir aşk hikayesi anlatmak değil zaten. Fakir bir terzinin oğlu olan Barnum’un büyük hayalleri vardır ve bir zengin kızı olan Charity’e aşıktır. Çok para kazanıp da seçkinler arasına girince ailesini ihmal etmeye başlar. Bu son derece klasik hikaye bir “Kırmızı Değirmen” (Moulin Rouge) gücü de ihtiva etmiyor. Ama çağdaş pop müziği kalıplarında, etkili sözler ve iyi koreografilerle icra edilen müzikli sahneler filmi taşıyor. Yine de başrolündeki Hugh Jackman’sız nasıl olurdu bu film o da ayrı bir konu. Avustralyalı aktör o kadar yetenekli ki, dahil olduğu her sahneyi alıp götürüyor. Hem çok iyi bir aktör, hem yakışıklı, hem şarkı söylüyor ve çok iyi dans ediyor... Hikayenin ve karakterlerin yeterince derinleşememesi ve senaryonun birtakım çelişkileri hiç eşelemeden bırakması normal şartlar altında göze batar, iç kaçırır. Ama coşkulu müzikler eşliğinde, çekilmesi çok zor olan kalabalık müzikal sahnelerin içinde Hugh Jackman’ın pozitif enerjisi seyirciyi de sarıp sarmalıyor.

muhtesem_3

Barnum’un eşi Charity rolünde Michelle Williams ve hikayeye sonradan dahil olan İngiliz şarkıcı Jenny Lind rolünde Rebecca Ferguson da yetenekli oyuncular ama bu filmde hikayeye güzelliklerini katıyorlar en çok. Aslında şöhretini müzikal bir diziye borçlu olan Zac Efron sulu komedilerde oynayarak oyunculuğunu iyice köreltti. Hugh Jackman’ın karşısında kaybolmamaya çalışıyor. Trapezci kız rolünde genç oyuncu Zendaya ise dikkat çekiyor.
“Muhteşem Showman” perdede masalsı müzikal filmler izlemeyi sevenler için doğru bir seçenek. Yeni seneye biraz moralli girmek isteyenler için birebir...

3,5 yıldız
Muhteşem Showman
Yönetmen: Michael Gracey
Oyuncular: Hugh Jackman, Michelle Williams, Zac Efron
105 dakika, 7+

YENİ ÇAĞIN “JUMANJI”Sİ

Yüzyılı aşkın biri süredir el değiştiren bir kutu oyunu 1969 yılında Alan adlı bir çocuk tarafından bulunup oynanır. Ancak bu oyun sihirlidir ve Alan ilkel bir Afrika kabilesinin rehinesi olarak oyunun içinde sıkışıp kalır. 26 yıl sonra oyunu ele geçiren iki yetim kardeş bu dünyayı keşfeder. Artık bir yetişkin olan Alan’ı şans eseri bulup kendi modern dünyalarının içine çekerler.
1995 yapımı ilk “Jumanji” filminin hikayesi buydu. Öyle acayip yaratıcı olduğu pek söylenemez yani. Ama popüler olmayı başarmıştı. En büyük özelliği sinemada altın zamanını yaşayan Amerikalı komedi/dram oyuncusu Robin Williams’ı Alan’ın yetişkin halini canlandırıyor oluşuydu. O zamanlar için yeni sayılacak bazı eğlenceli efektleriyle de dikkat çekse de bugünün çocuk ve genç izleyicileri için eskimiş bir film sayılır.

Hollywood stüdyolarının bazı eski popüler filmleri tekrar ele alıp yeni kuşağa göre yenilemelerine artık biz orta kuşak izleyiciler alıştık ama yine de ayaklarımız hep biraz isteksiz gidiyor bu yeni çevrimlere. Nitekim geçtiğimiz haftalarda bunun en son örneğini “Çizgi Ötesi”nde yaşadık. Ancak “Jumanji” öyle olmamış. Günümüz genç kuşak seyircileri için eğlenceli bir şekilde yorumlanmış.
Nereden geldiği bilinmeyen kutu oyunu eski model bir video oyununa dönüştürülmüş mesela. Orijinal olmasa da güzel bir çıkış noktası da var hikayenin. Birbiriyle pek geçinemeyen dört liseli çocuk, bir 80’ler klasiği olan “Kahvaltı Kulübü”ndeki (The Breakfast Club) gibi okulda cezaya kalırlar. İçlerinde en itilip kakılanı ama bilgisayar oyunu manyağı olan Spencer oyunu bulur, çalıştırır ve diğerlerini de dahil eder. Şimdi bir ormanın içinde başka bedenlere sahip bir şekilde bazı görevleri yerine getirmek zorundadırlar. Yoksa oyunun içinde hapis kalacaklardır. Dört ana karakterin de üçer kere ölme hakkı var. Karakterlerimiz son canlarını vermeden ana görevlerini tamamlamak zorundalar. Bunu yaparken birbirlerine tahammül etmeyi öğrenecek, aslında birbirleriyle ne kadar iyi geçinebilecek karakterlerde olduklarını da keşfedeceklerdir.

jumanji-1

Grubu oluşturanların video oyununda gerçek fiziklerinin çok dışında avatarlarla varolmaları filmin en parlak fikri elbette. Okulun inek öğrencilerinden olan, dolayısıyla diğer öğrenciler tarafından pek de kale alınmayan Spencer, Jumanji oyununda kaslı bir kahramana yani Dwayne Johnson’a dönüşüyor. Spencer’ın eski arkadaşı olup da okulun futbol takımına girince onu bir kenara atan Fridge ezik bir yancı karaktere, asosyal bir genç kız olan Martha seksi bir aksiyon kızına, sürekli cep telefonuyla selfie çekme peşine düşmüş, flörtöz sosyetik kız Bethany de şişman ama zeki bir erkeğe dönüşüyor oyunda!
Önceki filmde çocuk ve gençler için pek de pozitif mesaj verme kaygısı yoktu, işi tamamen eğlenceye vuruyor gibiydi. Ama bu filmde genç kahramanların kendilerinden çok farklı yaradılıştaki başka insanlara empati duymalarını sağlayacak içsel değişimlerden geçmeleri, birbirlerini daha iyi anlamaları sağlanıyor. Video oyunları dünyasına çok aşina olan genç kitleyi içine alan, akıcı ve yer yer eğlenceli, komik bir hikayenin oluşturulduğunu da söyleyebiliriz. Mesela oyunlardaki yan karakterlerin otomatik hareketleri ve kendini tekrarlayan diyalogları bile es geçilmemiş.
Jake Kasdan’ın yönetmenliği kusursuz değil ama şık. Oyuncu kadrosu ise oldukça cazip. Dwayne Johnson her zamanki gibi dev bir kas yığını ama bir şekilde yine sempatik. Canlandırdıkları karakterlere kendilerine has renklerini katmayı başaran iki popüler komedi oyuncusu Kevin Hart ve Jack Black ile güzel oyuncu Karen Gillan’ın tamamladığı kadro filmi daha izlenir bir hale getiriyor.
Sonuçta “Jumanji: Vahşi Orman” ait olduğu türde ortalamanın üstünde bir performans gösteren, özellikle 10 yaş üstü çocukların daha iyi anlayabileceği eğlenceli bir aile filmi.

3 yıldız
Jumanji: Vahşi Orman
Jumanji: Welcome to the Jungle
Yönetmen: Jake Kasdan
Oyuncular: Dwayne Johnson, Karen Gillan, Kevin Hart
119 dakika, 7+