İkibinli yılların Hollywood’u çizgi roman kültürüne çok şey borçlu. Marvel ve DC Comics gibi iki devin süper kahraman evrenleri hızır gibi yetişti gişelere. Hem Hollywood’un en büyük müşteri kitlesini oluşturan genç tüketicileri, hem de böyle popüler ürünleri masaya yatırıp incelemeyi seven kitleyi memnun eden/edemeyen ama her koşulda ‘kazandıran’ bir ton film çıktı ortaya ve çıkmaya da devam ediyor. Elbette bu kadarla sınırlı kalınmadı, bu evrenlerden bağımsız çizgi roman eserlerine de el atıldı. “Kick-Ass” (Göster Gününü) bunlardan biri mesela. Marvel ve DC Comics’le de çalışmış yaratıcısı Mark Millar, kalemi oldukça güçlü bir yazar.

Millar’ın hınzırca bir komedi sosuyla karıştırılmış şiddetle dolu modern hikayelerinde, günümüz süper insan/süper ajan temsillerinin parodileri yapılıyor aslında. Yönetmen Matthew Vaughn, Millar’ın bu minvalde ilgi gören iki eserini görsel olarak zenginleştirerek desteklediği filmlerle sinemaya uyarladı. 2010’daki “Göster Gününü” uyarlamasının ardından, sıra, şöhreti çizgi roman evreninin çok da dışına taşamamış olan “Kingsman: Gizli Servis”e gelmişti.

kingsman_1

İlk filmde, genç bir sokak serserisi Eggsy’nin, özel bir istihbarat servis ajansı olan “Kingsman” adına çalışan ajan Harry Hart tarafından eğitilmesini ve birlikte Valentine adlı çılgın bir adamın planına engel olmaya çalışmalarını izlemiştik. 2014’ün popüler filmleri içinde özel bir ilgiye mazhar olmuştu film. Hınzır ve gözünü budaktan sakınmayan bir mizah anlayışıyla, sürprizi bol şiddet sahneleriyle ve tabu düşmanı edepsizliğiyle de ilgi görmüştü. Böylesi dengeli bir zıpırlık barındıran bu ajan fantazyası içinde, genellikle zarif duruşuyla dikkat çeken aktör Colin Firth’ün, ajan Harry Hart olarak konumlandırılışı da akıllıcaydı.

İçinde kılıç bacaklı bir kadın suikastçının olmasına, kafaların rengarenk havai fişekler gibi patlamasına rağmen kendisini ciddiye aldıran bir süper ajan parodisiydi film. Harry Hart’ın herkesin birbirini öldürmeye programlandığı kalabalık kilise sahnesinde yarattığı kaos ise aksiyon sineması antolojilerine girecek güçte teknik bir gövde gösterisiydi.

Elbette her gişede başarı tutturan filmde olduğu gibi, ikinci bir “Kingsman” filmi de karşımıza gelecekti.  Ancak “Kingsman: Altın Çember” ilk filmin farklılığından uzak. Hikayenin kötülük merkezi Julianne Moore’un canlandırdığı Poppy adlı bir kadının yönettiği dev bir uyuşturucu karteli. Kingsman’in gizli karargahını havaya uçurduktan sonra tüm dünyaya kendi zehirli uyuşturucusunu hızla yayar Poppy. Kendisinin acımasız kişiliği ve robot teknolojisine karşı olağanüstü bir ilgi duymasının yanısıra uyuşturucu meselesine de dair enteresan fikirleri vardır. ABD başkanından, vereceği panzehire karşılık, uyuşturucu satışının yasallaştırılması kanununu çıkartmasını ister. Bu operasyona karşı harekete geçecek olan Eggsy ve ona sahada taktik destek veren Merlin, varlığını yeni öğrendikleri Amerikalı kardeş organizasyon Statesman ajanlarıyla birlikte harekete geçer. Bundan sonrası yine eğlenceli bir ajanlar savaşına kapı açmakta...

 

Tanıdık numaralar...

Yönetmen Vaughn, daha en başta, bol aksiyonlu açılış sahnesinde ilk filmin bütün başarılı hamlelerini abartarak yürüyeceğini belli ediyor, nitekim öyle de oluyor. İlk filmdeki efsanevi kilise sahnesinde aksiyonun merkezinde oradan oraya savrulan kamera hareketini o kadar abartıp suyunu çıkartmış ki bu sefer, ilgili sahnelerde kameranın nasıl kullanıldığını, nerelerde nasıl konumlandırıldığını, nerelere bilgisayar müdahalesi yapıldığını düşünmekten sahnenin eğlencesini kaçırıyorsunuz! Ayrıca hikaye anlamında da ilk filmin yapıbozumcu tavrı, yerini tümüyle gişe devam filmi formüllerine bırakmış. Bu sefer öyle bir düşman çıkar ki, öncekinin kötülüğü solda sıfır kalır! Kahramanımız çok sarsıcı darbeler alsa da eski ustası onun yardımına gelir!

kingsman_2

İlk filmde normal şartlar altında geri dönüşü pek de mümkün olmayan bir şekilde öldürülen Harry Hart’ın zorlama bir fikirle yeniden canlandırılması film yapımcılarının bu 'ticaret' stratejisini daha da görünür kılmış. Neredeyse her rolün ünlü oyuncularla doldurulması da biraz fazla kaçmış açıkçası. Bir süre sonra sahneye giren her yeni karakterin kim olduğunu düşünmeye başlıyor izleyici. Yani ilk filmin artılarını abartınca dikkatler daha da dağılıyor. Hollywood’un yeni eğlence kaynaklarından biri olan Başkan Trump’ın filmdeki tezahürü ise evlere şenlik. Acaba Trump yerine Hillary Clinton seçilmiş olsaydı bu hikayedeki başkanın rolü nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyor insan!

Eggsy rolünde ikinci kez izlediğimiz Taron Egerton ve elbette Colin Firth, yine de filmin avarajın altında kalmasına engel olacak performanslar göstererek derin bir hayal kırıklığının önünü kesiyorlar. Poppy’nin kişisel rehinesi büyük müzisyen Elton John'un sahnelerinde ve bazı çok iyi yazılmış esprilerde de eğlenmemek mümkün değil doğrusu. Ama ilk filmin ayrıksı tavrını sürdülebilmiş olsalardı keşke...

 

3 yıldız

Kingsman: Altın Çember

Kingsman: The Golden Circle

Yönetmen: Matthew Vaughn

Oyuncular: Taron Egerton, Colin Firth, Mark Strong

141 dakika, 18+

 

 

Avcılara karşı tek başına

 

Pek çok yerde ünlü “Fargo” filmiyle benzerlikler kurulan “İz”, tecrübeli yönetmen Agnieszka Holland'ın yönetmenliğinin Amerika’da çektiği TV dizileriyle nasıl bir seyir aldığının da göstergesi adeta. Gerçekten de sanki sıkıştırılmış bir sezonluk dizi malzemesi içeren “İz”in merkezinde bir dağ kasabasında yarı-zamanlı ingilizce öğretmenliği yaparak geçinen ve iki köpeğiyle yalnız yaşayan Janina Duszejko adlı bir kadın var. Janine, bu ilk bakışta çok sakin gibi görünen kasabada av sezonu kurallarına uymayan avcılarla sürekli takışan bir vegandır. Hayvanların yaşam haklarını ihlal edenleri, kanun temsilcilerine ve belediye görevlilerine sürekli şikayet etse de bir türlü sonuç alamaz. Janine tutkuyla bağlı olduğu köpeklerigizmeli bir şekilde kaybolunca yana yakıla onları aramaya başlar. Bir süre sonra da kasabada esrarengiz cinayetler boy gösterir. Sanki bir seri katil harekete geçmiş gibidir.

iz_1

Film başarıyla oluşturulmuş ana karakteri ve atmosferiyle seyircisini hemen içine alıyor. Hikaye gayet güçlü başlıyor. Doğaya ve hayvanlara karşı acımasız olan erkekler sürüsüne tek başına direnen bir kadın olan Janine’nin rahiple tartıştığı sahne mesela çok dikkat çekici. Neredeyse hayvan dostu olan hiçbir filmde din kurumunun, hayvanların hayatlarına karşı duyarsızlığı bu kadar net bir şekilde dile getirilmemişti. Janine’i canlandıran Agnieszka Mandat’ın sevgi ve öfke arasında, iki uç arasında gidip gelen dengeli performansı ise filmin en büyük avantajı. Onun bu başarılı duygusal savruluşları sayesinde başından sonuna ilgiyle izliyorsunuz bu uzun filmi. Ancak bu performans yine de filmin sürprizlerini erken tahmin etmemize engel olamıyor maalesef.

Polonyalı tecrübeli yönetmen Holland, son birkaç yıldır Amerikan televizyonlarında yayınlanan “The Wire”, “Cold Case”, “The Killing” ve “House of Cards” gibi başarılı dizilerin bazı bölümlerini çekmişti. Yönetmenin bu tecrübeleri, ülkesinde çektiği bu filmin dilini de bariz bir şekilde etkilemiş anlaşılan. Sahnelere yüksek gelen müzikler, bu hikayeye büyük gelen kamera ve kurgu oyunları izleyenlerin dikkatini dağıtıyor bir parça. Aynı duyarlı mesajını daha sade ve biraz daha ‘kapalı’ anlatsa daha etkili olabilecekken, gösterişli bir film yapmayı tercih ediyor sanki yönetmen. Üstelik aynı finale başka bir üslupla yürüse yine daha güzel bir filme ulaşılabilirmiş sanki.

 

3 yıldız

İz

Pokot

Yönetmenler: Agnieszka Holland, Kasia Adamik

Oyuncular: Agnieszka Mandat-Grabka, Wiktor Zborowski, Jakub Gierszal

128 dakika