Ülkemizde de çok sevilen bir dizi olan “Narcos”, Kolombiya’dan çıkıp neredeyse bütün dünya için bir tehdite dönüşen uyuşturucu üreticisi/kaçakçısı Medellin Karteli’ni ve onunla mücadelede yardıma gelen Amerikan polisini anlatıyor. Amerikalı pilot Barry Seal’ın hikayesi ise Pablo Escobar’ın yükseliş ve iniş öyküsüyle domine edilen ilk iki sezonunda küçük ve altı çizilmeyen bir detaydı.
Jason Bourne karakterinin beyazperdedeki macerasını “Geçmişi Olmayan Adam” (The Bourne Identity) ile başlatan yönetmen Doug Liman, kariyerinin belki de bu en iyi filminde, yolu Escobar’la kesişen Barry Seal’ın inanılması zor ama gerçek hikayesini anlatıyor.

barry_1

1978 yılında Barry Seal, Amerika’nın en büyük havayolu şirketi olan TWA’da kariyerli bir pilottur. Güzel sarışın karısı Lucy’le hayat standartlarını biraz olsun genişletebilmek için yolculukları sırasında minik puro kaçakçılıklarıyla hafiften yolunu bulmaktadır. Bir gün CIA’den bir iş teklifi alır. Soğuk savaşın zirvede olduğu zamanlardır. CIA, Barry’den küçük bir havayolu şirketi kurmasını ve uçuşları sırasında bazı ülkelerdeki komünist çetelerin fotoğraflarını gizlice çekmesini ister. Bu andan itibaren Barry Seal’ın hızlı yükselişi başlar. Çünkü sadece CIA’ye fotoğraf çekmekle yetinmez Barry, madem ki CIA’in de izniyle çeşitli emniyet ve istihbarat kuruluşlarının radarlarından kaçabiliyordur; Medellin kartelinin bu yolculuklar sırasında Amerika’ya uyuşturucu taşıması yönündeki teklifini de kabul etmemek aptallıktır! Kilo başına iki bin dolarla başlayan bu süreç inanılmaz bir hızla büyük bir servete dönüşür. Barry kendi deyimiyle ‘oradan oraya uçan bir Amerikalı’dır sadece! Ama Barry’nin öyküsü bu kadarla da sınırlı değildir. Taşıdığı şeyler ve CIA tarafından verilen görevler de Amerikan dış politikasına göre yön değiştiriyor ve ağırlaşıyordur giderek. Barry çok kısa bir sürede inanılmaz paralar kazansa da hızlı yükselişlerin, hızlı düşüşleri vardır...

Anlaşılan o ki; yolu Pablo Escobar’la kesişen herkesin çok acayip hikayeleri var. Barry Seal’in hikayesinde bir kez daha anlıyoruz ki, ‘komünistlerle mücadele edeceğiz’ diye her türlü kirli operasyonlara göz yumulmuş ve sayısız insanın hayatıyla oynanmış! Bir tarafta uyuşturucuyla mücadele ediliyor intibası yaratılırken, diğer yandan uyuşturucunun havadan yer değiştirmesine adeta göz yumulmuş. Komünizm karşıtı olduklarını söyleyen her türlü yapıya silahlar gönderilmiş, hatta askeri eğitim almaları için ülkeye kaçak olarak bile sokulmuşlar. Bir noktadan sonra ise kullandıkları adamları tek bir fotoğraf karesiyle, bir kenara atmakta da hiç tereddüt etmemişler!

30 sene sonra bütün bu veballeri keyifle izlenen seyirlikler haline getirerek diziler ve filmler yapan, günah çıkartırken iyi para da kazanan bir endüstri Hollywood. Perdede gözlerimizin önünden geçenlerin her dakikasına ‘vay be!” diye tepki veriyorsunuz neredeyse. Ama hiçbiri ‘yok artık!’ dedirtmiyor.
ABD’nin tüm dünyayla kendi malıymış gibi oynamasını, ailesi ve kendisi için lüks bir hayat kurmak isteyen, maceraperest bir adamın hikayesi üzerinden anlatıyor film. Yönetmen bunu bol işçilikli ve hızlı olduğu kadar çok akıcı bir kurgu eşliğinde sunuyor. Metrajdan hiç sakınılmamış kısalı-uzunlu planlarla yerinde durmayan bir tempoya ulaşılmış. Anladığımız kadarıyla gerçek Barry Seal’ın hiperaktif kişiliğine uyumlu bir kurgu yeğlenmiş. Dinamik kurgusunun yanısıra olayların geçtiği dönemi (1978-1986) izleyiciye tam anlamıyla hissettiren başarılı görüntü çalışmasıyla da öne çıkıyor film. Barry Seal’ın Noriega, Escobar, W. Bush gibi pek şöhretli ve de hayırlı kişiliklerle tanışıklıklarının da keyfini çıkarıyor bu hızlı senaryo.
Tom Cruise’un kariyerinde ne zamandır böyle ciddi bir rol yoktu doğrusu. Bu filmdeki performansı yakın dönemde “Altın” (Gold) filminde izlediğimiz Matthew McConaughey’i hatırlattı bana. Ama Tom Cruise’u hangi filmde olursa olsun izlemek keyif vericidir. Onun aurası ve enerjisi, o uyduruk tarikata olan bağlılığının hep önüne geçebiliyor yine de. Cruise çok ince bir denge tutturmuş karakterinde, aktif/heyecanlı ama sakin/olgun bir performans gösteriyor.
Barry’le iletişim kuran CIA ajanı Schafer rolünde de Domhnall Gleeson, perdedeki benzeri temsillerden farklı bir duruş göstermiş doğrusu.

4 yıldız
Barry Seal: Kaçakçı
American Made
Yönetmen: Doug Liman
Oyuncular: Tom Cruise, Domhnall Gleeson, Sarah Wright
115 dakika, 13+

Başkası olma kendin ol!

Hollywood öyle bir endüstri ki; “Amiral Battı” adlı kutu oyunundan, ‘troll’ adlı oyuncak bebeklerden, ‘Angry Birds’ adlı telefon oyunundan hatta bizim çocukken dobişko diye bildiğimiz atari oyunu “Pac Man”den bile sinema filmi çıkartabilmişti. Yakında tavlaya okeye bile sulanabilirler, hiç belli olmaz!

Artık günlük hayatımızda hatırı sayılır bir yere oturan emojilerden de bir hikaye yaratmak ve bu hikayeyi çoluk çocuğa, onların anne babalarına izletmek hiç kolay bir iş değil aslında. Çünkü yukarıda saydığım örneklerden pek de iyi sonuçlar çıkmadığını biliyoruz. “Emoji Filmi” de çok başarılı bir örnek sayılmaz, ama yukarıda saydıklarımdan daha iyi mesajları var yine de...

emoji_1

Emojiler çok basit bir ihtiyaçtan çıktılar; dijital ortamlarda kullanıcılara cümle kurmaya ihtiyaç duyurmadan duygu belirten küçük ve basit imajlar onlar. “Emoji Filmi”nin senaristleri bu her biri bir duyguyu belirten emojilerden bir şehir kurmuşlar. Alex adlı 12-13 yaşlarında bir erkek çocuğunun cep telefonunda bulunan bu şehirde Gene adlı bir emoji ‘bezme’ ifadesini taşımaktadır. Ancak Gene yapısı gereği başka duygulara da sahiptir ve istediği ifadeyi takınabilmektedir. Şehrin yöneticisi Gülen Hanım bunun bir üretim hatası olduğuna karar verir ve emrindeki ‘bot’ları onu yok etmesi için görevlendirir. Gene kendi gibi dışlanmış ‘el emojisi’yle birlikte hacker bir kızı bularak kendisindeki bu ‘üretim arızası’nı talefi etmek için kaçar. Birlikte Alex’in cep telefonunun içinde, çeşitli aplikasyonları (Candy Crush, Just Dance, Facebook, Spotify) aşarak ‘Dropbox”a ulaşmaya amaçlarlar. Bu arada içinde bulundukları telefon vasıtasıyla Alex’in hoşlandığı kıza açılmasını da sağlamaya çalışacaklardır...

Tıpkı Alex’de olduğu gibi okul çağındaki çocukların sosyal hayatlarında önemli bir yer işgal eden cep telefonları, aplikasyonlar ve mesajlaşmalar filmde de önemli yer tutmaktalar. Dolayısıyla 10 yaşından büyük çocuk izleyicilerin ilgisini çekecek meseleler var filmde. Gene’in telefonun içindeki yolculuğu ise klişe bir ‘başkası olma, kendin ol’ hikayesi. Bu temayı yakın dönemde iki şahane animasyonda izledik: “Lego Filmi” ve “Ters Yüz” parlak fikirlerini, yaratıcı ve zeki senaryolarla birleştiren türünün çok iyi örnekleri olan filmlerdi. “Emoji Filmi” onları taklit ediyor gibi duruyor, onlar kadar kıvrak ve yenilikçi olamıyor. Ama yine de içinde kimi parlak fikirler var ve izleyenleri sıkmayan renkli bir akış da sunabiliyor.
Elbette “Oyuncak Hikayesi 3” ya da “Lego Filmi” gibi zirve filmlerle yarıştırılamaz, ama “Minyonlar” veya “Çılgın Hırsız 3” gibi kaş yapayım derken göz çıkartan animasyonlara göre mesajıyla da dijital esprileriyle de hoş bir seyirlik “Emoji Filmi”.

3 yıldız
Emoji Filmi
The Emoji Movie
Yönetmen: Tony Leondis
86 dakika, 7A