HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

O bir öğretmen. Ama sadece öğretmen değil. O öğretmenleri de yetiştiren bir öğretmen.
Öğretmen okullarında, Eğitim Enstitülerinde binlerce öğrencisini öğretmen olarak yetiştirmiş.
Yaşı şimdi 85. Tek başına yaşıyor, her gün gazetelerini alıp okuyor, televizyon izliyor, Twitter’da yüzlerce farklı görüşten insanı takip ediyor, haftada en az iki kitap okuyor.
Bir öğretmen, öğretmenlerin öğretmeni ve bir anne olarak bana bir mesaj göndermiş. “Hayır diyelim bu referandumda” diyor. “5 yıl 10 yıl sonrasının değil yüz yıl sonrasının hesabını yapalım” diye ekliyor.
Kelimesine dokunmadan 85 yaşındaki bu öğretmenlerin öğretmeninden gelen mesajı sizlerle paylaşmak istiyorum;
Ben 85 yaşında, hayatını bu ülkeye adamış bir büyüğünüzüm. Bugüne kadar hiçbir partiye girmedim.
Babam Balkan Harbi, dünya savaşı ve İstiklal Harbi’ne katılmış vatansever bir subaydı. Annem o devirde iyi bir eğitim almış, edebiyata meraklı uygar bir Türk kadınıydı. Ben hepsi üniversite mezunu 5 kız kardeşin dördüncüsüyüm.
Esas mesleğim kimya mühendisliği. Aynı meslekten olan eşimle fabrikalarda çalıştıktan sonra tüm olanakları bırakıp, Eğitim Enstitülerinde öğretmenliğe başladık. Binlerce öğretmen yetiştirdik. Öğrencilerimizle gurur duyduk.
Son zamanlarda ülkemizde akıl almadık olaylar gerçekleşiyor. Bir yandan terör saldırıları, gencecik evlatlarımızın şehadeti, Meclis’teki olaylar içimizi yakıyor.
Son olarak başkanlık referandumu önümüze geldi.
Bu seçim değil. Seçimde istediğiniz partiye oy atabilirsiniz. Ama anayasa gibi Türkiye’nin tüm geleceğini ilgilendiren bir konu aynı değil. Ayakkabı ve elbiseniz eskiyince atarsınız. Ama yasalardaki değişiklikleri istediğinizde atamazsınız. Çok dirayetli, her şeyine güvendiğiniz bir kişiye bu hakları vermekte sakınca görmeyebilirsiniz. Ama hepimiz insanız. Diğerlerinin aynı dirayeti göstereceğine güvenebilir misiniz?
İnsanlar ölümlüdür. Yasalarsa kalıcı. Ben ömrünü tamamlamış bir vatandaşım. Bütün üzüntüm Türkiye’nin seneler sonra nasıl olacağı. Hesaplarımızı 5-10 yıl sonrası için değil asırlar sonrasını düşünerek yapmak zorundayız.
Alelacele hazırlanmış, tartışılır bir anayasaya HAYIR dememiz lazım.
Bir olalım, birlik olalım. Kendi irademizi kullanalım. Bugünü değil, geleceği düşünelim.
Referanduma HAYIR HAYIR HAYIR diyelim.
Kadriye Özkan.

YENİ ÖĞRENDİM

Stajyer öğretmenler öncelikle 15 Temmuz’u bilecek


Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğü stajyer öğretmenler için 6 derslik bir seminer düzenlemiş.
Bu seminerin başlığı “Türkiye’de demokrasi serüveni ve 15 Temmuz süreci” olarak belirlenmiş.
Etkinliğin amaç bölümünde “Her kursiyer Osmanlı’dan günümüze demokratikleşme sürecini tüm aşamalarıyla bilir” deniyor.
Bir başka maddede ise stajyer öğretmenlerin Cumhuriyet dönemi boyunca yapılan askeri darbeler ve bunların demokratik yaşama zararlarını bildiği ve önemini kavradığı belirtilerek “Stajyer öğretmen 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasındaki demokrasi zaferinin Türkiye tarihindeki önemini fark eder” deniliyor.
15 Temmuz akşamı yaşadığımız dinci faşist kalkışma elbette demokrasimize vurulmak istenen bir darbedir. Ancak iktidar bir bölümü halkın katılımıyla da bastırılan bu olayı adeta “Kurtuluş Şavaşımız ve Cumhuriyetin ilanı ile” eşdeğer tutmaya çalışarak “yeni bir tarih yazma” telaşında.
Tarih basit kalkışmalar, iktidar savaşları ve menfaat çevrelerinin çatışmasından sonra yazılmaz.
Tarihi halkın gücünü arkasına alan büyük insanlar yazar.

ÖNERİ

Ataşehir Belediyesi’nden küçük bir istek


Annemi ziyarete gittiğimde karşılaştığım Ataşehir sakinlerinden çok sık olarak aldığım bir şikâyeti burada dile getirmek istiyorum.
Bölgenin en yoğun yerlerinden Dilek Sabancı Caddesi üzerinde modern bir üstü kapalı pazar yeri var.
Ataşehir Belediyesi pazara gelenlere hizmet için pazarın hemen yanındaki büyük bir araziyi “ücretsiz otopark” olarak kullandırıyor.
Ancak burası adeta “tektonik alan” gibi. Araba park etmek için değil sanki kros yarışmaları için kullanılacak bir yer.
Ataşehirliler diyor ki “Belediye buraya bir dozer gönderse ve araziyi biraz düzeltse karda, yağmurda, çamurda arabamızın altını vurdurmadan, çamur dolu su birikintilerine basmadan pazara ulaşabilsek.”
Benden duyurması.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Ne oldu da El Bab konusunda çark edildi?


Çok değil bir iki hafta önce Cumhurbaşkanı El Bab konusunda konuşmuş ve “kararlılığımızı” dile getirerek “Orayı bitireceğiz oradan Menbiç’e ineceğiz” demişti.
Gerçi o günden bu yana El Bab’da ne olup bittiğini bilmiyoruz. Genelkurmay ara sıra “bilmem kaç terörist öldürüldüğünü” haber veriyor ama bizi ilgilendiren oradan gelen şehit haberleri.
Ayrıca onlarca yerin vurulduğu haber veriliyor da El Bab’a neden bir türlü girilemediği konusunda da bilgimiz yok.
Zaten El Bab konusunda bilgimiz bu kadar azken, Cumhurbaşkanı Afrika dönüşü şaşırtıcı bir açıklama yapıverdi. “El Bab’da daha derine inmeye gerek yok” dedi.
Ne demek şimdi bu? Ne oldu da yine çark ettik böyle?
Alıştık tabii aslında bu bir gün başka öteki gün başka politikalar izlemeye ama en azından verdiğimiz 50’nin üzerindeki şehide ayıp olmuyor mu?

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Trump’ın açıklamasına tam sevinirken telaşa kapıldılar


Amerika Başkanı Trump göreve başladığından bu yana “sert” ve “şaşırtıcı” açıklamalar yapıyor, kararlar alıyor.
Bizi de ilgilendiren “şaşırtıcı” açıklamalarından biri Suriye ile ilgiliydi. Trump “Suriye’de güvenli bölgeler oluşturmalıyız” dedi.
Bizim yandaşlar bu lafa hemen atladılar “İşte Türkiye’nin tezi nihayet kabul gördü, Obama ve ekibi bize düşmanlık yapıyordu, Trump geldi her şey düzeliyor” tadında yazılar döşendiler.
Ama daha yazılar belki okurlar tarafından okunmadan Dışişleri’nin “telaşı” ve “endişesi” ortaya çıktı. Çünkü Trump’ın kastettiği “güvenli bölge” bizim dediğimiz gibi mültecileri koruyacak güvenli bölge değil, bir Kürt koridoru ve Kürt özerk bölgeleri kurulması anlamına geliyordu.
Üstüne bir de Putin’in “Kürtlerin özerk bölgeye kavuşmasını destekliyoruz” açıklaması gelince iktidarın şaşkınlığı ve endişesi daha da arttı.
Tabii gerçekten bir endişe içindeler mi yoksa Astana’da yapılan ve “Türkiye’nin zaferi” diye sunulan Suriye görüşmelerinde alınmış bir karar mıdır bu, orası da şüpheli.
Eğer öyleyse iktidarın tek telaşı bunu halka “iyi bir şey yapılmış” gibi anlatmanın yolunu aramakta olur. Tabii karşılarında ne olursa olsun inanmaya hazır bir kitle buldukça işleri kolaylaşıyor orası da ayrı.