ANALİZ

AKP’de aklı olan Adalet Yürüyüşü’nü destekler


Giderek artan kalabalıkların katıldığı Adalet Yürüyüşü devam ederken çeşitli noktalarda “bireysel” olduğu anlaşılan “yürüyüşü protesto” eylemleri de yapılıyor.
Yürüyüşe katılanlar hiçbir provokasyona kapılmamak konusunda kesin kararlı olunca bu eylemlerin hiçbir olumsuz etkisi olmuyor.
Dikkat ediyorum “adalet isteyenlere” karşı çıkanlar yani bir anlamda adaleti pek umursamayanlar Mısır’daki dinci İhvan hareketinin işaretini gösteriyorlar. Şu “Rabia” denilen işaret. İktidar partisi bu işareti pek seviyor biliyorsunuz. Siyasal İslam’ın sembolünü muhalefete karşı kullanmak istiyorlar.
Son zamanlarda dünya İhvan hareketini terörist olarak görmeye başlayınca iktidar da Rabia işaretine yeni anlamlar yükledi.
Meğer AKP’nin bu işareti İhvan’ın sembolü değil Erdoğan’ın sıklıkla saydığı “Tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak” sloganını temsil ediyormuş.
Bu dört kavram adalet olmadığı zaman hiçbir işe yaramaz. Adaletsiz bir devlet, bir millet olabilir mi? Adaletsizlik hakimse o ülke huzur içinde olabilir o bayrak gururla dalgalanabilir mi?
Bu nedenle sırf kendilerinden olmayanlar yürüdüğü için kalabalıklara parmak sallayanlar oturup bunu bir düşünmeli. “Ben neden adalete karşı çıkıyorum?” diye kendine sormalı.
Gözlediğim kadarıyla AKP’liler, tabii özellikle iktidarı elinde tutanlar bu yürüyüşü endişe içinde izliyor. Açıkçası ne yapacaklarını da tam bilemiyorlar.
Konuşmalarından anladığımız kadarıyla bu yürüyüşün bir şekilde bitirilmesini çok istiyorlar. Ama bunu nasıl yapacaklarını bulamıyorlar. Çünkü en başta “nasıl olsa yürüyemezler” diye küçümsedikleri “üç beş kişiyi geçemezler” diye tahminde bulundukları yürüyüş henüz nüfusu yoğun bölgelere ulaşmadığı halde arkasına binlerce insanı takmaya başladı.
Bu andan itibaren devlet gücü kullanarak yürüyüşü engellemeye kalkmanın da kendilerine zarar vereceğini düşünüyorlar.
Tepe takımı kendi siyasi çıkarı gereği bu yürüyüşü karalamak ve sonlandırmak için elinden geleni yapabilir. Bu nedenle AKP’nin tepe noktası da dahil hepsine seslenmek istiyorum.
Adalet Yürüyüşü Türkiye’nin bugüne kadar yaşadığı en büyük ve önemli kitlesel harekettir. Türkiye yıllardır adaletsiz biçimde yönetiliyor. Sonunda milyonlarca insan buna tepki olarak yollara döküldü.
Akıllı olan adaletin yanında yer alır. Çünkü bu iktidar sayısal olarak şu anda ne kadar güçlü görünürse görünsün, gerçekler bir gün mutlaka daha ağır basacak ve adalet yerine gelecektir.
İşte o gün her şeyin adil olmasını isteyenler şimdiden adalete sahip çıkmalıdır ki, başkalarına reva gördükleri adaletsizlik kendi başlarına da gelmesin.
Neredeyse son 8 yıldır dilimizde tüy bitti, “hukuku bu kadar örselemeyin, adaletli olun, insanları karalayarak, küçük düşürerek, sahte belgelerle suçlayarak, hapishanelerde süründürerek belki hırsınızı tatmin edersiniz ama bir gün devran değişirse aynı şeyi size yaparlar” dedik. İktidar o zaman cemaatçilerle iç içeydi, operasyonları birlikte yapıyorlardı. Sonra para pazarlığında anlaşamayınca birbirlerine düştüler, iktidar adına her türlü melaneti işleyenler şimdi hukuksuzluktan, adaletsizlikten yakınıyor.
Oysa bunlar zamanında güç sarhoşluğu içinde kendilerine hiçbir şey olamayacağına inanıyordu. Şu anda da iktidar aynı güç sarhoşluğu içinde, canının istediği gibi davranıp hukuku katlediyor, adaleti yok ediyor.
Yarın mutlaka sıra onlara da gelecektir. Bu nedenle “akıllı olun” diyorum, adalete şimdiden sahip çıkın ki, ülke normalleşsin, siz de rahat edin. Hukukun size de lazım olacağını hiç unutmayın.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Savaş tamtamları Adalet Yürüyüşü’nü engellemek için mi çalınıyor?


AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan yabancı bir haber ajansına yaptığı açıklamada “Suriye’ye tekrar girebileceğimizi” söylemiş.
Halep başta olmak üzere Suriye’nin ortasına ve güneyine Esad rejimi hakim. Rakka’daki operasyonu Amerika PYD desteği ile sürdürüyor. Ruslar bölgede tuttukları alanları kontrol ediyor.
Bu durumda Türkiye hangi alanda hareket ederek Suriye’ye girecek. Amaç PYD’ye zarar vermekse buna Amerika’nın karşı çıkacağı kesin. Çünkü daha önce “Rakka alındıktan sonra PYD verdiğimiz silahları iade edecek” diyorlardı şimdi vazgeçtiler “Rakka’dan sonra da desteğimiz sürecektir” diyorlar.
Bunun tercümesi şudur: “Buralara askeri müdahaleyi sakın düşünmeyin, karşınızda bizi bulursunuz.”
Bu koşullarda Suriye’ye yapılacak bir askeri operasyon mantıklı olur mu, bir başarı kazanır mıyız, bunları herhalde askeri uzmanlar ve diplomatlar değerlendirecektir.
Ama bir anda “Suriye’ye girme” seslerinin yükselmesi bende “Asıl amaç Adalet Yürüyüşü’nü engellemek mi?” hissi uyandırdı.
Kimse kendini kandırmasın, Türkiye’nin Suriye’ye kendi başına girip askeri bir harekat yapması çok zordur. Ama “mış” gibi yapabilir. İşte dün sabaha karşı Kilis’ten top atışları yapıldı. Yarın tanklar üç beş kilometre girip çıkabilir. Amerika’dan tepki gelince de bir ağız dalaşı başlar, vatandaş savaş havasına sokulur, sınıra yığınak yapılır, hatta AKP’liler gönüllü olmak için sıralara bile girebilir.
Böyle bir ortamda yapılan yürüyüşü “hainlik, alçaklık, düşmana yardım” türü akla ziyan tanımlamalarla karalamak daha mümkün hale gelir.
Bu yazdıklarımı “olmaz artık bu kadar” diye eleştirebilirsiniz. Aslına bakarsanız ben de kendimi bu açıdan eleştiriyor ve “nereden çıkarıyorsun bunları?” diye soruyorum. Oysa söz konusu AKP ve başkanı olunca hiçbir şeye “o kadar da olmaz ki” diyemiyor insan.

YENİ ÖĞRENDİM

Türkiye elbette IŞİD’e silah vermemiştir


Ünlü MİT TIR’ları haberinin yarattığı fırtına bir CHP milletvekilinin hapse atılmasına kadar vardı. Şu anda yapılan büyük Adalet Yürüyüşü’ne neden olan “bardağı taşıran damla” da zaten buydu.
İktidar “Suriye’ye TIR’larla silah gönderilmesinin haber yapılmasını” hainlik, casusluk olarak niteliyor. İlk başlarda “gıda yardımıydı” demesine rağmen artık bu iddiadan da vazgeçti. Yani anlıyoruz ki silah gitmiş, sorun bunun açıklanmış olması. Devlet sırrı oluyormuş çünkü.
Önceki gün tahrip edilen bir IŞİD kampında Türkiye’den giden silahlar bulunduğu yer aldı internet medyasında. Fotoğrafları da vardı.
Uluslararası siyaset konusunda uzman bir akademisyenle haberi konuşuyorduk. “Biliyor musun?” dedi “Hükümet haklı olabilir, gerçekten IŞİD’e bizden silah gönderilmemiş olabilir” diye sürdürdü ve gülümsedi.
Ben de “Gülümsediğine göre var bir bildiğin” diye üsteleyince devam etti: “Silahlar direkt IŞİD’e gitmez ama IŞİD’in rahatlıkla el koyabileceği gruplara gönderilebilir.”
Sonra cümlesini biraz daha açtı: “IŞİD’e silah vermeye cesaret edilemeyebilir ama aynı bölgede savaşan ve silah verilmesinde sakınca görülmeyen gruplara bu yardım yapılabilir. O gruplar savaş güçleri fazla olmadığı için ya ellerindeki silahları gönüllü olarak diğerlerine aktarır ya da zaten daha güçlü olan gruplar baskınlar yapıp bu silahlara el koyar. Sonuçta sen istenmeyen bir örgüte asla silah vermediğini göğsünü gere gere söyleyebilirsin, kimse de verdiğini kanıtlayamayacağı için iddia edemez.”

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Şehitliği bile kirletmekten çekinmiyorlar


Şehitlik bizler için en kutsal mertebelerden biridir. Vatanı için hiç çekinmeden canını vereni “şehit” kabul ederiz. Şehitlerin de öteki dünyada herkesin uğrayacağı sorgu sualden muaf tutularak cennete gideceklerine inanırız.
Elbette bu bir inanıştır. Kimse birini “şehit ilan edemez” ancak şehit olduğuna inanır, ona karar verecek asıl büyük güç başkadır.
Şehitlik en yüksek kutsal mertebe olduğuna göre bunun türleri, dereceleri de olamaz.
Oysa bizde göstermelik bir Müslümanlık yarışı yaparak dini sömürenler şehitliği de kirletmeyi başardılar.
Önce devlet vatan savunması ya da teröre karşı mücadele ederken şehit olanlarla 15 Temmuz’da ölenleri ayrı kategorilere koydu. 15 Temmuz şehitlerinin ailelerine, diğer olaylarda şehit olanların ailelerine verilenden çok daha fazla tazminat verdi ve maaşa bağladı.
Şimdi de AKP himayesindeki bir üniversite 15 Temmuz’da yitirdiklerimizin çocuklarına yüzde yüz burs verme kararı aldı. Aynı üniversite diğer şehitlerin çocuklarına ise yüzde 50 burs veriyor.
Bu “benim şehidim-senin şehidin” ayırımından başka bir şey değildir.
Gerçi YÖK duruma müdahale etti ve “Bu tür davranışlardan kaçınılması gerek” dedi ama bakalım o yandaş üniversite buna uyacak mı? Tabii diyeceksiniz ki “YÖK açıklamasından sonra bu üniversite uygulamadan vazgeçebilir. Ama ne fark eder ki, bu ayırımı yaptıktan sonra hatadan dönülmüş dönülmemiş, önemli olan bu ayırımcı zihniyetin, şehitliğin bile kirletilmesinin ortaya çıkmasıdır” derseniz, haklısınız tabii.