ANALİZ

Son zamanlarda sokakta karşılaştığım ve hiç tanımadığım insanlar bana iki soru soruyorlar. Birincisi; Ne olacağız, bu daha ne kadar devam edecek? İkincisi ise; Meral Akşener’in partisi ne yapabilir?
Birinci soruya genellikle “Türkiye çok daha iyi olacak, bugün ülkeyi keyfi biçimde yönetenler bunun hesabını mutlaka verir. Türkiye tarihi boyunca daha ne büyük badireler atlattı” cevabını veriyorum.
İkinci soruya ise şunu söylüyorum; “Akşener başarılı olmak zorunda.”
Siyaset dört parti içinde sıkıştı. AKP “hasbelkader” tek başına iktidar olduğu 2002 seçimlerinden sonraki iktidar dönemini çok iyi değerlendirdi ve 15 yıldır o koltuktan düşmedi. Bu süreçte devletin tüm erklerine sahip olduğu gibi sağın tüm renklerini de içine aldı. CHP sol bir parti olarak geleneksel oyunun çevresinde dolaşıyor. MHP’nin varlığı bir yerde HDP’ye bağlı. İki parti de milliyete dayalı siyaset yapıyor aşağı yukarı aynı oranda yükseliyorlar ya da düşüyorlar. HDP bölgesel özellik nedeniyle MHP ile aynı oyu alsa da daha fazla milletvekili çıkarabiliyor.
Bu tabloda partiler arasında oy alışverişi olması pek mümkün değil. AKP iktidar gücünü “şiddet” kullanarak ayakta tutuyor. Bu nedenle parti tabanını oluşturan sağ siyasetlerin hiçbiri bırakın ayrılmayı eleştirmeyi bile göze alamıyor. Buna düzenin değişmesi halinde tüm güç ve servetlerini kaybetme korkusu da eklenince AKP’den “bir güvence olmadan” oy kayması çok zor görünüyor. CHP ile MHP arasında sınırlı bir oy geçişi olabilse bile bu iktidar olma sınırına kadar ulaşamıyor. HDP’nin olduğu yerde MHP olmayacağı için muhalefetin ortak bir eylem platformu kurması da olanaksız hale geliyor. Bunu 7 Haziran seçiminden sonra gördük, yaşadık.
Bu durumda tek şans ve fırsat merkezde kurulacak bir partinin topluma güven vermesidir. Sağ ağırlıklı merkez bir parti korkuları yüzünden AKP’den kopamayan siyasi görüşlere bir umut verebilir.
Meral Akşener bugün partisinin kuruluşunu açıklıyor. Bilinenler dışında umarım toplumda heyecan ve beklenti yaratacak kurucu isimler olacaktır. Partiye AKP’den de katılım olması halinde hareketin büyüme ihtimali de yükselecektir.
Sokakta karşılaştığım insanlara söylediğim gibi “Meral Akşener mutlaka başarmak zorundadır.” Eğer başarılı olamazsa uzunca bir süre demokrasi kuralları içinde ve sandığa dayanarak iktidar değişikliği bana göre pek mümkün olmayacaktır. Akşener hareketinin başarılı olması tek kişiye bütün ülkenin tapusunu veren ucube başkanlık sisteminin de önüne geçebilir. Zaten 2019’da başkanlık seçimleri yapılır ve tek adam sistemine geçilirse artık demokratik yoldan iktidarı değiştirmek asla mümkün olmayacaktır.
Peki yine sıkça sorulan “Akşener partiyi taşıyacak kadar güçlü ve yetenekli mi, başkan adayı olursa seçilebilir mi?” sorusuna. Bana göre bunu düşünmenin ya da bundan endişelenmenin hiç gereği yok. Çünkü önemli olan merkezde bir hareketin başlatılması ve bunun toplumda bir heyecan yaratmasıdır. Meral Akşener işaret fişeği olacaktır. Başarılı olup olmayacağı zaman içinde belli olur. Başarırsa partisini sırtlar götürür, Türkiye’nin siyasi yapısını da değiştirir. Yok başarılı olamayacağı anlaşılırsa yerine bir başkası gelir. Burada önemli olan yeni bir siyasi hareketin başlatılmasıdır. Böyle bir hareketin başlatılamaması veya hüsrana uğraması, bilinmelidir ki Türkiye’de demokrasi ve hukuk düzeninin tamamen sona ermesine neden olacaktır.
Merkezdeki bir siyasi hareketin başarısı deyince akla “Bu parti tek başına iktidar mı olsun, herkes buna mı çalışsın?” demek gelmemeli. Merkez hareketi sağın tüm unsurlarını “zor ve şiddetle” içinde tutan AKP’nın bu egemenliğinin yıkılması olarak algılanmalıdır. Bir merkez parti ile oy dağılımı makul hale gelirse hem 15 yıllık bir iktidar sarhoşluğu bitmiş olacaktır hem de demokratik düzen kurtarılacaktır.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Savcılar kıllarını bile kıpırdatmadı


Hafta içinde başımdan geçen “telefon” olayını yazmıştım. Bindiğim takside telefonu unutmuştum. Sonra kendi telefonumu aramış ve taksi şoförüyle konuşmuştum. Şoför telefonu söylediği yere teslim edeceğine söz vermiş ancak daha sonra telefonu taksiye binen bir müşterinin çaldığını ve telefonu iade etmek için benden para istediğini söylemişti. Ben de bu şoförden şikâyetçi olmuştum.
Bu olayın üzerinden tam bir hafta geçti. Benimle ve polislerle adeta alay eden “Bana bir şey olmaz” diyen taksici ellerini kollarını sallayarak gezerken, savcılar kıllarını bile kıpırdatmadı. Daha o gece telefonun yerinin bulunması için ilgili telefon şirketine talimat verilmesi gerektiği halde bu hala yapılmadı. Ayrıca artık yapılsa da hiçbir yararı olmaz sanıyorum çünkü telefonu alan kişi ben şikâyetçi olunca telefonu çoktan parçalamıştır, ya çöpe ya denize atmıştır.
Burada beni üzen, kıran, ülkeme karşı güvenimi sarsan işte bu duyarsızlık. Yoksa telefonun maddi bir değeri yok. İki yıl önce faturaya bağlı olarak alınmış bir telefondu. Son iki ayda kaydedilen numaralar hariç 2 binin üzerinde numaranın bulunduğu rehberimi kurtardım. Son çekilen bazı fotoğraflarla bazı mesajlar gitti. Yani maddi kayıp yerine konuyor ama insanı devletine, devletinin savcısına olan güvenini kaybediyor ki bunun tamiri o kadar kolay değil.
Bu arada sordum, öğrendim; yargı bu tür şikâyetlere artık hiç bakmıyormuş bile. Hakim ve savcılar “FETÖ’cü olmadıklarını” kanıtlamak için çaba harcamaktan asli işlerine pek zaman ayıramıyormuş.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Onursuzluğun adı “direniş” mi oldu


Siz sıkıldınız mı bilemiyorum ama şu istifa edecek mi etmeyecek mi tartışmalarına konu olan AKP’li belediye başkanlarından ben çok sıkıldım. Hepimiz biliyoruz ki bu kişilerin istifa edecekleri daha ilk günden belliydi. Tayyip Erdoğan bu kişilere “çekilin” diyecek ve onlar da buna direnecekler. Kargalar bile gülmez buna.
Sonucu görüyoruz işte. Bir gün önce sanki burnundan kıl aldırmıyormuş gibi davranan belediye başkanları istifa edeceklerini açıkladılar.
Benim anlamadığım şey bu kişilerde hiç mi onur yok, haysiyetlerini hiç mi düşünmezler? Bakın hiçbiri kamuoyunun önüne çıkıp da “Bizi neden istemiyorsunuz, ne yaptık, hatamız neydi?” diye sormuyorlar bile. Laf olsun torba dolsun misali “parti çıkarları en üsttedir, partimize zarar vermeyiz” falan gibi laflarla vakit kazandılar bir süre.
Şimdi çekip gidecekler. Etraflarına ne söyleyecekler. Çocuklarının, torunlarının yüzüne nasıl bakacaklar? Neden istifa ettiklerini asla söyleyemeyen bu başkanlar “hırsız mı, yolsuzluk mu yaptı, darbeci miydi, FETÖ’cü müydü, vatan haini miydi?” türü sorulardan ve meraklı bakışlardan hiç mi rahatsız olmayacaklar?

BUNU YAZMAK GEREK

CHP gidecek milletvekillerine engel olmamalı


Seçimlere CHP listesinden giren ve milletvekili seçilen Aytun Çıray’ın Akşener’in başlatacağı harekete omuz vermek için CHP’den istifa etmesine şiddetli tepki gösteren CHP’liler var. Kimi Aytun Çıray’ı ihanetle suçlarken kimi de Genel Merkez yönetimini özellikle Genel Başkanı “partiye yanlış adamları doldurmakla” itham ediyor.
Bana göre öfkeye hiç gerek yok. Çünkü Aytun Çıray ve bazı başka “sağ siyasetten” olan isimler CHP’ye biraz da zorunluluktan geldi. AKP sağın bütün unsurlarını içine alıp bir de üstüne bunları baskı ve şiddetle içerde tutunca bazı kesimlere siyaset yapma alanı kalmamıştı. Bu siyasetlerin bazı temsilcileri “belki yararı olur” düşüncesiyle CHP’ye alındı ve seçilecek yerlerden de aday gösterildi. Bu isimlerden Aytun Çıray CHP geleneğinden olmadığı halde bana göre milletvekilliği süresince çok başarılı oldu. CHP adına çok yararlı işler yaptı.
Ancak bu çabaların CHP dışından oy getirdiğini sanmıyorum. Diğer sağdan gelen isimler de bu açıdan yararlı olmadılar.
Bana göre Çıray ve bazı isimlerin gitmesine öfkelenmek yerine tam tersine onları teşvik bile etmek gerekir. Bu insanlar daha iyi çalışacakları ve daha yararlı olacakları bir siyasi hareket içinde olurlarsa hem AKP’nin gücünün kırılması, hem de yeniden demokratik sisteme dönüşümüz için bir umut ışığı yanabilir.
CHP de konjonktürün dayatması ile “ille sağa da açılmalı” saplantısından kurtulup kendi özüne, yani Atatürk devrimciliğine dört koldan sarılma fırsatı bulacaktır böylelikle.