ANALİZ

Argoda bir deyim vardır olumsuz bir olaydan yararlanmak için “Ters manyel” denir. Aslında söylenen bir söz veya bir eylem ilk bakışta aleyhinize gibidir ama işin aslına bakarsanız aleyhinize görünen bu durum sizin için müthiş yararlıdır.
Şu anda Amerika, Rusya ve Avrupa ülkelerinin yaptığı aynen budur.
Sanki Türkiye aleyhine gibi davranıyorlar.
Sanki Türkiye’den çekiniyorlarmış gibi yapıyorlar.
Sanki referandumda hayır çıkması için çalışıyorlar.
Sanki Erdoğan’ın bir an önce yerinden edilmesini istiyor gibi konuşuyorlar.
Oysa bunların hepsi “ters manyel.”
Amerika da, Rusya da, Avrupa ülkeleri de büyük bir iştahla 16 Nisan’da yapılacak referandumda evet çıkmasını ve Erdoğan’ın tek adam olarak ülkenin başına oturmasını arzuluyor.
Nedeni çok basit; çünkü iktidara geldiği günden beri Erdoğan’la çok iyi anlaştılar. Erdoğan buralardan gelen hiç bir talebi reddetmedi. Amerika ve Batının çıkarlarını zedeleyecek en küçük bir adım bile atmadı. Nasıl cemaat için “ne istediler de vermedik” dediyse, Amerika, Avrupa ve Rusya için de aynısı geçerlidir.
Tabii diyeceksiniz ki, “görüntü böyle değil.”
Haklısınız. Sadece söylemlere göre bakarsanız Erdoğan sanki Amerika ve Avrupa ile kavga ediyor. Sanki Amerika ve Avrupa’nın çıkarlarını zedeliyor onlara büyük zararlar veriyor.
Oysa yok böyle bir şey. Her şey Amerika ve Avrupa’nın istediği gibi gidiyor. Son aylarda buna Rusya da katıldı.
“Var” diyen parmak kaldırsın ve anlatsın. Hangi olayda, nerede ve ne zaman Amerika ve Avrupa’nın bir isteğini yerine getirmedik veya onların çıkarını bozduk?
Suriye’de mi, Irak’ta mı, İncirlik’te mi, mülteci sorununda mı? Nerede, ne zaman?
Aylardır bıkmadan yazıyorum “Erdoğan içe başka dışarıya başka konuşuyor, siz bakmayın o efelenmelere, sert sözlere, gerçek olmadığını bildikleri için kimse ciddiye almıyor” diyorum.
Amerika ve Avrupa şu anda Türkiye aleyhine görünen sözler söylüyor, eylemler yapıyor. Avrupa medyasında çıkan çirkin haberler, Türkiye’nin AB’ye giremeyeceğine ilişkin açıklamalar, Erdoğan’ı diktatör gibi gösteren söylemler birbiri ardına geliyor.
Amerikalılar, Avrupalılar herhalde aptal değil. Bu söylemlerin Türkiye’de çok ters etki yapacağını ve halkın bir bölümünün inatla Erdoğan’ın arkasında birleşeceğini biliyorlar. Zaten bunun için özellikle saldırıyorlar ki Erdoğan daha güçlensin, tek başına iktidarı ele geçirsin ve Amerika, Batı ne istiyorsa aynen yerine getirsin.
15 Temmuz’da cemaatin olmadığını söylemek herhalde ahmaklıktır. Ama hem Amerika hem Almanya “darbede Gülen’in izi olduğuna dair yeterli kanıt yok” diyorlarsa durup düşünmemiz gerek. Bu söylemin Türkiye’de yaratacağı ters etkiyi bunların görmemesi mümkün mü?
Kasıtlı yapıyorlar, Erdoğan güçlensin, önde giden hayır oyları evet’e dönüşsün, Türkiye tam istedikleri kıvama gelsin diye bekliyorlar.
Uyumayalım. Oyunu görelim. Erdoğan’ın “16 Nisan’ı bir geçirelim, ondan sonra masaya oturacağız” sözlerinin ne anlama geldiğini fark edelim.

BAŞIMDAN GEÇENLER

Bursa’da coşkulu ve mutlu bir hafta sonu geçirdik


Hem her gün canlı televizyon programı hem de günlük köşe yazıları olunca İstanbul dışındaki etkinliklere katılabilmek hatta kendimize biraz vakit ayırmak bile mümkün olmuyor.
Bu nedenle uzun süredir İstanbul dışından gelen davetlere üzülerek “maalesef” cevabı veriyordum. Bu kural hafta sonunda bozuldu. Çünkü davet edenler Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Bursa üyeleriydi.
Kahvaltılı bir söyleşi için gelmemi istediler. ÇYDD’nin benim için özel bir yeri var. Bugüne kadar derneğin bir gönüllüsü olarak hemen her davete katılmayı görev bildim. Bu kez reddedemezdim.
Cumartesi gününden ailecek Bursa’ya gittik. Neredeyse 4 yaşına gelen kızım Peri’yi öncelikle Bursa Ulu Cami’ye götürdüm. Tam anlamasa bile 1300 yılından bu yana ayakta duran bir kutsal eserin hafızasına yerleşmesini önemli görüyorum. Ardından tarihi diğer mekânları da gezdik, ardından da kaplıcada sıcak havuz keyfi yaptık hep birlikte. Kızım çok eğlendi.
Pazar sabahı ise ÇYDD’nin Bursalı üyeleriyle kahvaltıda bir araya geldik. İnanın hiç bu kadar kalabalık bir kahvaltıya katılmamıştım. Elbette referandumu ve bunda bireyler olarak hepimize düşen görevleri anlatmaya çalıştım. Kahvaltıya katılanların yorum ve soruları da günümüze ayrı bir renk kattı.
Bursa’yı çocukluğumdan beri bilirim. Ama şimdi tanınmaz halde. Bir kere kente giriş ve kentten çıkış bir işkenceye dönmüş. Hem anormal bir araç yoğunluğu var hem de Yalova yoluna galiba tramvay yapacaklarmış, her yer inşaat, bu nedenle pek çok nokta daralmış, trafik İstanbul’dan bin beter olmuş. Şehir içi de farklı değil. Bursalılara sabırlar dilerim. Bu çile çekilmez.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

HGS ve OGS özel paralı yollarda ne işe yarar


Bursa’daki ÇYDD kahvaltısına karayolundan, Körfez Köprüsü’nü geçerek gittik. Yollar gayet iyi. Bursa’ya giriş çıkış işkencesi olmasa normal süratle iki saat sürüyor.
Gidişte köprüden geçtik. 65.65 lira yazdı. Sonra mecburi otoyola giriyorsunuz, Bursa çıkışında da 12 küsur lira kesildi HGS hesabından.
Dönüşte köprünün gişelerine geldiğimde bariyer açılmadı. Her geçiş yerinde bir de görevli var. “Ne oldu?” diye sordum “HGS hesabınızda para kalmamıştır, nakit ödeyeceksiniz” dedi.
Şaşırdım tabii. “65.65 artı 12 lira gidiş, aynı paraya dönüş olursa elbette ne HGS’de ne OGS’de para kalmaz ki. Ama fark etmez, kredili hesaba yazılır, nasıl olsa bankalar kredi azaldıkça uyarıyor, her zamankinden fazla para yatırırız olur biter” değil mi? Değilmiş. Orada nakit ödetiyorlar. Yollar özel şirkete ait ya, “ben paramı peşin alayım” diyorlar yani. Gerçi geçmesek de ödüyoruz o da başka. Ancak merakım başka. Araçtaki OGS veya HGS cihazları gişelere yaklaşınca otomatik olarak okunuyor. Yol boyunca uyarılar var “Çifte para ödememek için girdiğiniz gişeleri değiştirmeyin” diyor. Bende HGS olduğu halde nakit para aldılar, aynı anda HGS’den de kredi yazıp yazmadıklarını bilmiyorum. Daha doğrusu güvenemiyorum, ya çifte para ödediysem.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Tebrikler Türkiye’yi “terör şüphelisi ülke” konumuna da soktular


Amerika Başkanı Trump aldığı bir kararla bazı ülkelerden Amerika’ya direkt uçan uçaklardaki yolcuların cep telefonu dışında laptop, tablet bilgisayar, video ve fotoğraf makinesi ve her türlü elektronik cihazın taşınmasını yasakladı. Bu tür cihazlar bavul içine konarak bagaja verilecek.
Gerekçe tam belli değil. Ama El Kaide’nin yeni bir saldırı planı bulunmuş, bunu da bazı elektronik cihazlarla yapabilirlermiş, Amerika da kendine bazı ülkelerden gelen uçaklar için bu önlemi almış.
Bu yasak hangi ülkeler için geçerli; Mısır, Ürdün, Fas, Katar Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Türkiye.
Dikkat edin, hepsi Müslüman ülkeler. Amerika bu ülkeleri “terör şüphelisi ülke” olarak niteliyor.
Türkiye de artık bu liste içinde. Bizim adımıza daha ayıp bir şey olabilir mi?
Bu iktidar bunu da
başardı ya...

ÜZÜLDÜM

Bir güzel insanı çok zamansız kaybettik


Sabahın altı kırkbeşinde interneti açtığımda inanılmaz bir haberi görünce ne yapacağımı bilemedim. “Tayfun Talipoğlu hayatını kaybetti” başlığını henüz gün ağarırken ilk haber olarak görmek herhalde akla gelecek en son şeylerden biridir.
Tayfun henüz 55 yaşındaydı. Türkiye’yi karanlığa götürmek isteyen zihniyete karşı “hayır” demek için dört bir yana koşuyor, yazıyor, çiziyor, konuşuyordu.
Güzel bir insandı. Yürekliydi. Coşkuluydu. Korkusuzdu.
Türkiye’nin dört bir yanını dolaşmış, binlerce belki on binlerce Anadolu insanını dost edinmiş, onların yüreklerinde erişilmez bir tahtta oturmayı başarmıştı.
Hiç olmadık bir zamanda aramızdan ayrıldı.
Çok üzüntülüyüm.
Mekânı cennet
olsun, ışıklar içinde yatsın.