ANALİZ

Antalya’nın Büyükşehir Belediye Başkanı mı pek uğurlu gelmedi yoksa Antalya mı çok talihsiz bilemiyorum artık.
İktidarın hem yanlış dış politikası hem de demokrasiyi, hukuku, insan haklarını askıya alması nedeniyle uğradığımız zararın en büyük mağduru Antalya oldu.
Türkiye’nin en büyük turizm merkezi Antalya tarihinin en kötü günlerini yaşarken tüm gelirini seracılıktan kazanan yüz binlerce insan da perişan durumda. Geri kalan Antalyalılar ise zaten Türkiye’nin içine düştüğü darboğazda çırpınıp duruyor.
Şimdi bütün bu olumsuzluklara bir de “içki yasağı” tuz biber oldu.
Antalya Emniyet Müdürlüğü önceki gün bir genelge yayınlayarak açık alanlarda içki içilemeyeceğini duyurdu. Aslında genelgeyi dikkatli okuduğunuzda bunun içki satılan yerlerde bir yasak olmadığını anlıyorsunuz ama haber bir anda lokantaların açık alanlarını da kapsayan “genel içki yasağı” olarak algılandı.
Neredeyse tükenmekte olan turizmin yine de tek temsilcisi durumunda olan Antalya bu yasak haberiyle mevcut turisti de kaçırma korkusuna düştü.
Tepkiler yükselince bu kez Antalya Valisi Münir Karaloğlu “Böyle bir yasak yok, sadece halka açık alanlarda, parklarda, açıkta içki içmenin ve çevreyi rahatsız etmenin yasak olduğunu hatırlattık” dedi.
İyi de bu hatırlatma neden?
İçki satılan ve içilebilen yerler dışındaki açık alanlarda, parklarda, çocuk oyun alanlarında, spor alanlarında içki içilemeyeceği zaten biliniyor. Bunun önlemleri de cezası da belli.
O halde turizm nedeniyle sıkıntılı olan ve Türkiye’de içki içilmesine en az karışılan bir ilde böyle bir hatırlatmanın bir anlamı var mı?
Aynı Emniyet Müdürlüğü durup dururken zaten yasak olan “kemersiz araç kullanma” konusunda bir hatırlatma genelgesi yayınlıyor mu?
Bu “hatırlatmanın” tek anlamı vardı. Referandumda “hayır çıkan” Antalya’dan intikam alınıyor. İktidar belli ki turizmden umudunu iyice kestiği için Antalya’yı daha da batağa sokmakta bir sakınca görmüyor.
Hatırlayın 2010 yerel seçiminde AKP Antalya Belediyesi’ni kaybetmişti. Menderes Türel yerini CHP’li Mustafa Akaydın’a bırakmıştı. Daha o gece Erdoğan yaptığı açıklamada “Yahu bu nasıl şey böyle, biz bu Antalya’ya onca yatırımı boşuna mı yaptık” diyerek Antalyalıları adeta “nankörlükle” suçlanmıştı.
Nitekim sonraki beş yıl boyunca Antalya’ya daha önce yağan tüm kaynaklar kesildi, önceden başlatılmış ve parası ödenmemiş bütün masraflar CHP’li belediyeden tahsil edilmiş, işler durma noktasına getirilmiş. Sonunda Antalya halkı durumun farkına bile varmadan yeniden Menderes Türel’i, yani AKP’yi seçerek güya kendini kurtarma yoluna gitmişti.
Şimdi benzer bir durum referandumda yaşandı. Antalya bu iktidara açık ara “hayır” dedi.
“İçki yasaklanıyor” diye algılanan genelge de “şak” diye Antalyalıların suratında patlayıverdi.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Yarından itibaren Cumhurbaşkanlığı protokolü nasıl uygulanacak?


Medyamız yarını “tarihi gün” olarak nitelemiş.
Neden?
Efendim Tayyip Erdoğan 333 gün sonra yeniden AKP Genel Başkanı oluyormuş.
Bunun neresi tarihi yahu? Erdoğan 333 gündür zaten AKP’nin de başkanı değil miydi? Her şeye o karar veriyordu, sadece resmi belgelerde “AKP Genel Başkanı” sıfatıyla imza atamıyordu.
Ne diyeyim, yalakalıkta sınır
yok ki.
Asıl merakım başka; mevcut yasalarımıza göre Cumhurbaşkanlığı makamının bazı protokolleri vardır.
Örneğin Cumhurbaşkanının gittiği her yere forsu da asılır.
Cumhurbaşkanı bir salona girdiğinde kim olursa olsun herkes ayağa kalkarak selamlar.
Cumhurbaşkanı salondan ayrılırken herkes ayağa kalkar, o salondan çıkmadan kimse çıkamaz.
Cumhurbaşkanına hitap tarzı, karşısında oturmak, kalkmak hep protokollere bağlıdır.
Şimdi durum biraz farklı. Çünkü Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir partinin de genel başkanı olacak.
Bu durumda örneğin Meclis Genel Kurulu’na girdiğinde ne olacak? Milletvekillerinin tamamı Cumhurbaşkanlığı protokolüne göre ayağa mı kalkacak yoksa kendisine sadece genel başkan muamelesi mi yapılacak? Erdoğan AKP Meclis Grubu’nda konuşacak mı? Konuşmak için Meclis’de geldiğinde Cumhurbaşkanlığı forsu yine asılacak mı?
Heykeli dikilesice anayasa profesörümüz mümtaz insan Burhan Kuzu hepimizi ikna edecek bilgiler verebilir bu konuda.

BUNU YAZMAK GEREK

Sürpriz açıklandı; “AB’ye kapımız açık”


Bu köşede yayınlanan dünkü yazımda “17 Nisan sürprizlerini merakla bekliyoruz” demiştim. Erdoğan referandum boyunca Avrupa düşmanlığını körüklemiş, Avrupa’nın Türkiye’yi kıskandığını, kendisini devirmek istediğini söylemiş, halkı buna karşı “evet vermeye” çağırmış ve “17 Nisan bir gelsin hele onlara sürprizlerimiz var” demişti.
Tabii bunca ayar vermelerden sonra 17 Nisan’dan itibaren Avrupa’ya karşı önemli bir yaptırım uygulanacağını sanmıştık.
Öyle olmadı. Bir kere sürpriz Avrupa’dan geldi önce. Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi Türkiye’yi siyasi denetime aldı.
Güya sert tepkiler gösterdik “Ayıp ama” dedik, “kararı tanımadığımızı” falan söyledik.
Ben yazıyı yazıp gazeteye gönderdikten sonra Erdoğan konuşmuş. “Avrupa’ya kapımız açık” demiş. Başında sonunda elbette yine eleştiriler var bu açıklamanın ama işin özü bu.
“İtidalli” davranacağız yani. Bunu başından beri söylüyordum. Kimileri güldü. Dedim ki “Avrupa aslında tek adam rejimini destekliyor. Çünkü bu durumda isteklerini daha kolay yaptıracaklar.”
Sonuç buna doğru gidiyor. Dün Avrupa Birliği tarafından “Referandum sonucunun saygıyla karşılandığı” açıklandı. Avrupa’ya göre Türkiye kendi istediği rejimi seçti.
Şimdi yeni dönemde Avrupa ile yeniden bahar havası yaşarız artık. 16 Nisan’da “Gördün mü tokadımızı Avrupa, Türkiye’nin gücünü anladın mı?” diye parmak sallayanlar “Canım Avrupa” nakaratlarına başlar yine ve yakında yine gündüz gözüyle havai fişekleri patlatırız.
Karakter böyle ne yaparsınız.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Haberi olsun sokaktaki vatandaş Kılıçdaroğlu’na çok kızıyor


CHP’liler aralarında “Yüzde 48’in önemini” tartışıyor. “Bu oranı mutlaka diri tutmamız gerekiyor” diyor.
Haksız değiller elbette ama çok gerçekçi de değiller söyleyeyim bunu.
Bir kere bu yüzde 48 CHP’nin oyu değil. Eğer bu durum böyle gider ve 2019’da cumhurbaşkanlığı seçimi yapılırsa kim olursa olsun CHP adayının kazanması mümkün değil. Bunu bilmek gerek.
Yöntemler tartışılmalı ve bulunmalı. Öyle çatı aday falan da olmaz, bu kez daha da fena ters teper.
Son günlerde bu konuyu bulunduğum her yerde tartışıyor ve herkesi dinliyorum. Çok ilginç öneriler var ama şimdi yazmanın zamanı değil daha.
Bu arada sokaktaki bir gözlemimi aktarayım. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu referandum sürecini bir iki hata dışında çok iyi yürüttü. Ancak bu sempatisini ve ilgisini yitirebilir dikkatli olunmalı.
Sokaktaki vatandaş Kılıçdaroğlu’na çok kızgın. Referandum sürecindeki sakinliğin aynen sürdürülmesi hayal kırıklığı yaratıyor.
Bunun dışında sokaktaki vatandaş biraz aksiyon istiyor. Örneğin Kılıçdaroğlu’nun Başbakan ve Meclis Başkanıyla yan yana oturup kahkahalarla gülmesine delirmiş vaziyette.
O kişilerin onca ağır hakaretlerinden sonra gülmesi hiç hoş karşılanmıyor.
Erdoğan’ın elini sıkmasına da çok öfkeli sokak. Bir vatandaş “Tamam anladık, devlet terbiyesi var, kim olursa olsun cumhurbaşkanına makamı nedeniyle saygı gösterebilir salona girdiğinde ayağa kalkabilir ama elini neden sıkıyor, kendisine ‘sen kimsin’ diyen birinin eli sıkılmaz” dedi.
Benden hatırlatması.

ÇOK GÜLDÜM

İbrahim Ormancı’dan bu pazarın aforizmaları


Mizah yazarı İbrahim Ormancı’nın aforizmalarını bir süredir ihmal etmiştim. Araya referandum tantanası fazlaca girince gülümsemeyi de biraz ihmal etmiş olduk.
Ama bu hafta var artık. Birlikte okuyalım;
Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak “namlusuz, patlayıcısız, mermisiz” ışık hızını geçen bir top üretimi yapıldığını iddia ederek fizik kurallarını yerle bir etmiş. Nobel Fizik Ödülü’nü alamazsın belki
ama Nobel Saçmalama Ödülü gelecek yıl kesin senin!

*  *  *

Reklam aralarında uyuyor, dizilerde uyutuluyoruz!

*  *  *

Şoförsün dediler önce kızı vermediler. Daha sonra kızın babası İstanbul’da ticari taksi plakalarının 1.5 milyon liradan, dolmuş hatlarının 1.3 milyon liradan başladığını öğrenince anne ve babamdan beni kızlarına istediler!

*  *  *

Politikacıların yalanları ortaya çıkıp balonları patlayınca ardı arkasına demeç patlatmasını pek severler.

*  *  *

En hızlı koşan canlı ‘çita’ imiş, o bile Türkiye’de değişen gündemin hızına yetişemez!

*  *  *

Başka işimiz gücümüz yok ya. Hep internet sitelerine erişim yasağı getirip duruyoruz. Bende ayıptır söylemesi rüyalarımda özgür bir toplumda yaşadığımı görüyorum. Bakalım benim rüyalarıma ne zaman erişim yasağı getireceksiniz ?

*  *  *

Müjdat Gezen; adını taşıyan Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ni kundaklayan Mehmet Ali Aligül hakkında şikayetten vazgeçip üstüne üstlük birlikte çay içmeye çağırmış. Müjdat Gezen’e kızıp her türlü hakareti ona reva görenler sizler onun tırnağı bile olamazsınız yeminle!

*  *  *

Gönül ne kahve ister ne de kahvehane. Gönül dedikodu yapıp, birilerini çekiştirmek ister ötesi bahane!

*  *  *

Elektrikli süpürgemiz arızalandığında eşime ‘’Hanım ne yeni elektrikli süpürge alırım ne de eskisini tamir ettiririm . Hep senin için saçımı süpürge ettim diyordun ya. Hadi göster marifetini bakalım’’ dedim. Evde arbede çıktı!

*  *  *

Kutsal topraklara umreye giden iki cemaat Mekke’de kavga metmiş. 8 kişi yaralanmış. Anlaşılan hacı hacıyı Mekke’de kavgaya tutuşmak için buluyor. Ne acıdır!

*  *  *

Ekmek pahalı, peynir daha pahalı! Şimdi söyle söyleyebilirsen ‘’Peynir ekmek gibi satılmak‘’ lafını!

*  *  *

İşgüzar olmayı bırak, azıcıkta hayal kur, ‘düşgüzar’ ol!

*  *  *

Türk spor gazetelerinde okuduğumuz asparagaslar uç uca eklense dünyayı kaç kez dolanır? Merak işte!

*  *  *

Balık hafızalı bir topluma bilmem kaç GB’lik hafıza kartı da kar etmez!