KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Atatürk sevgisini vıcıklaştırdılar


İlk günlerde canım sıkılmakla birlikte “Bir yerde iyi oluyor, bugüne kadar ettikleri lafları yalayıp yutuyorlar, ayrıca Atatürk’ün ortak değer olması da zaten hep hayalimizdi” diye düşünüyordum. Ancak işin tadı kaçıyor. İlk başlarda biraz da şaşkınlıktan olsa gerek bazı yandaşlarda birden ortaya çıkan “Atatürk hayranlığı” giderek vıcıklık haline geliyor.

Baksanıza adamın biri geçen yıl saçma sapan Atatürk mesajları atarken bu yıl canlı yayında İzmir Marşı’nı söylüyor. Bir başkası “En güzel Atatürk yazısını kendisinin yazdığını” iftiharla anlatıyor. Biri başka bir yandaşın Atatürk sevgisini göstermekte yaya kaldığını alay ederek yazıyor. Kimi “Babam gibi severim” derken biri de “Atatürk’e dinsiz diyen Müslüman değildir” diye konuşabiliyor geçen yıl söylediklerini unutarak.

Artık bunları izlerken gerçekten kafam çok bozuluyor. Çünkü güya “fedailiğini” yaptıkları genel başkanlarına yaranma yarışı içinde sahte bir Atatürk sevgisi dile getiriyorlar ama alttan altta Atatürk düşmanlığının ve karşı devrimciliğinin feriştahını yapıyorlar.

Atatürk’le ilgili ifadeler aslında tornadan çıkmış gibi birbirine çok benziyor. Meğer bunların hepsi aslında Atatürk’ü çok severlermiş ama üzerlerinde öyle bir baskı varmış ki bunu bir türlü ortaya çıkaramıyorlarmış. Şimdi Tayyip Erdoğan tarafından sağlanan demokratik ortam ve özgürlükler sayesinde üzerlerindeki ölü toprağını atmışlar ve Atatürk sevgilerini ortaya çıkarmışlar. Zaten bugüne kadar hep Atatürk’ü Atatürk adına istismar eden, Atatürk’ü bir çıkar aracı olarak kullananlardan şikâyet ederlermiş. Bunu söylemeye nefesleri yetmiyormuş çünkü Atatürk’ü bir din gibi algılayanların zulmü altındaymışlar. Hele “Atatürk’ü Atatürkçülüğü istismar edenlerin elinden kurtardık” demiyorlar mı, işte orada insan deliriyor. Tabii bu arada Erdoğan ve çevresine Atatürk’le ilgili sözlerinden dolayı saldıran bir yandaş kesim de var. Bence tehlike burada. Çünkü şu sıralar toplumun bir bölümüne Atatürk’ü seviyormuş gibi görünenler, yine kendilerinden olan bu tiplerin sözde eleştirileri ile Atatürk’e kinleri kusuyorlar gibi geliyor bana. Hani ikide bir “Biz Atatürk’ü severiz ama eleştirmeyi de biliriz, önemli olan Atatürk’ün hedeflerine varmak” diyenler kendi yandaşlarının güya kendilerine yönelik ama aslında Atatürk’e hakaret içeren sözlerini “demokrasi ve fikir özgürlüğü” kapsamında görerek hiçbir şey yapmayacaklardır.

YENİ ÖĞRENDİM

İcralık çiftçi sayısı devlet sırrı


Tarım ve hayvancılık öldürüldü. Dolayısıyla çiftçiler de derin bir sıkıntıya sokuldu. Hele son mazot fiyatlarıyla her şeye rağmen direnen çiftçilerin de can çekiştiği görülüyor. Çiftçi artık borç batağında. Eskiden ürününü kaldıran çiftçi borcunu ödüyor belki yeniden borçlanarak tekrar ürün ekiyordu. Oysa şimdi durum çok farklı. Artık çiftçi borcunu ödeyemediği için icralık halde. Bırakın ürününü kaldırıp borç ödemeyi ürününü verdiği gibi elindeki mallarından da oluyor. CHP Niğde Milletvekili Ömer Faruk Gürer çiftçinin durumuna ışık tutmak için Başbakan’na “Ziraat Bankası’ndan borç alıp icralık olan çiftçi sayımız kaçtır?” diye sormuş. Başbakan da Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’i cevap vermesi için görevlendirmiş. Şimşek çok akıllı olduğu ve herkesi aptal yerine koyduğu için manasız uzunlukta bir cevap yazıp en sonuna demiş ki “Kamuya açıklanan Bankamız finansal tabloları, denetim raporları ve faaliyet raporlarında yer alan veriler haricinde talep edilen detay bilgilerin ise 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun “Sırların saklanması” başlıklı 73. maddesi kapsamında banka sırrı olduğu mütalaa edildiğinden paylaşılması mümkün bulunmamaktadır.” Öyle cinlik olur mu? Yahu soru basit “Kaç çiftçi için icra takibi yapılıyor?” Bu sorunun cevabı neden gizli olsun ki? Soru “Hangi çiftçiler icra takibinde?” şeklinde olsa anlarız ama devlet olarak kaç kişinin borcunu ödeyemediğini söylemekten bile “sır” bahanesi ile kaçıyorlarsa durum çok vahim demektir.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Milli Piyango büyük ikramiyesi düşürüldü


Milli Piyango’nun yılbaşı çekilişinde vereceği büyük ikramiyenin bu yıl 61 milyon lira olacağı açıklandı. Büyük ikramiye geçen yıl 60 milyondu. Neden ve neye göre 1 milyonluk bir artış yapıldı, anlamak mümkün değil. Galiba rakamın çok uçuk olduğunu düşündüler ama geçen yıldan da geri dönemeyince bari 1 milyonluk zamla yetinme yolunu seçtiler. Tabii büyük ikramiye geçen yıla göre 1 milyon lira artmış görünse de reel olarak böyle değil. Geçen yılbaşında dolar 3 lira idi. Yani büyük ikramiye 20 milyon dolardı. Bu yıl şu anda dolar 3.9 lira. Yıl sonunu böyle bitirse bile büyük ikramiye dolar bazında 15 milyona düşmüş olacak.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

S 400’ler “parası tam ödenince” teslim edilecekmiş


Bu köşede dün yazdığım bir yazının detayında Erdoğan’ın Rusya’ya giderken S 400’leri de konuşacağını söylemesine rağmen Rusya’dan ayrılırken bu konudan hiç söz etmediğini belirtmiştim. Çünkü daha önce bana ulaşan bazı bilgilere göre S 400 konusu o kadar da bitmiş konu değil. Nitekim dün Rusya’nın silah ve silah teknolojileri ile ilgili birimin başındaki isimlerden birinin medyaya yaptığı açıklama bana çok manidar geldi. Çünkü adı açıklanmayan bu yetkili “Türkiye parasının tamamımı verdikten sonra S 400’ler teslim edilecek” dedi. Bu yetkiliye göre füze sisteminin teslimi de 2020 ve 2021 yıllarını bulacak. Tabii bu açıklama üzerine akıllara “S 400’ler için verdiğimiz kapora” geliyor. Toplam 2 milyar dolara yapıldığı belirtilen anlaşmaya göre ne kapora vermiştik acaba? Ruslar paranın tamamını almadan füzeleri teslim etmeyecekse kapora vermemizin ne anlamı vardı? Bunlar hemen akla gelen sorular tabii. Bu arada daha önce yazdığım ve herhangi bir tepki almadığım yazıyı da hatırladım. Erdoğan’ın Kırım konusundaki açıklamasından sonra Lavrov’un Mevlut Çavuşoğlu’nu aradığını “Başkan Putin, Erdoğan’ın nerede durduğunu tam olarak görmek istiyor” dediğini yazmıştım. Lavrov’un bu görüşmede Çavuşoğlu’na “Bu süreçte S 400’lerin satışı konusunu da askıya alıyoruz” dediği bilgisini de eklemiştim. Bütün bunları yan yana koyunca füze sistemi işinin gerçekleşme olanağının giderek azaldığını düşünüyorum.

ÇOK GÜLDÜM

Bahçeli Suudilere fena bindirdi de niye?


Salı günkü grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi hayretler içinde dinledim. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bağlılığını bir kere daha açıklayan Bahçeli’nin hedefinde bu hafta Suudi Arabistan vardı. Belki Ortadoğu politikalarını pek iyi bilmediğim için Bahçeli’nin Suudilere olan öfkesinin nedenini anlayamadım. Mutlaka bir mantığı vardır ama bana yine de komik geldi. Çünkü Bahçeli örneğin “Riyad yönetiminin ABD ile kılıç dansı eşliğinde 110 milyar dolarlık silah anlaşması hangi mantık sonucudur?” diye bir soru sordu. Suudilerin aldığı silahlar Bahçeli’yi neden bu kadar öfkelendirmiş olabilir ki? Ya Suudi Kralı “ülkeme silah alırken sana mı soracağım?” dese ne olacaktır? Yine Bahçeli “ABD Başkanı’nın ‘Benim için rejimler önemlidir” sözünün adresi neresidir?” diye sordu. Vallahi ben soruyu bile anlamadım. Sonra “Petrol kuyularından dolar çıktı ama insanlık o kuyulara gömüldü. Yerin altı, yerin üstüne çıkarıldı, yerin üstü de yerin altına sokuldu” dedi. Bizim anlamadığımız bir dilde konuştu sanki, çünkü bunun da ne anlama geldiğini anlamadım. Ama konuşmanın en güzel tarafı dünyanın ilk “insan görünümlü akıllı robotunun” Suudi vatandaşı olmasına yönelik eleştiriydi. Şöyle dedi Bahçeli; “Bir Hollywood yıldızına benzetilen, robota dünyada ilk kez vatandaşlık vererek ne yapmak istemektedir? (Bu cümleden sonra MHP’lilerin salonda kopardığı alkış inanılmazdı. Nedense MHP’liler bu eleştiriyi pek sevdiler.)  Nasıl bir hüsran, husumet kutsal topraklarda hakimiyet kurmuştur? Allah’ın emir ve yasaklarını çiğneyen, batıl hedeflerle yan yana gelen anlayışı Müslümanlıkla bir tutmak nereye kadar mümkündür?” Robotun kadın görünümünde olması mı rahatsız etti acaba Bahçeli’yi. Müslümanlık’tan falan söz ettiğine göre belki başının açık olmasına kızmıştır. Ama çaresi var zaten, Suudiler robota çarşaf giydirirler olur biter ne var bunda bu kadar kızacak?