İRONİ

Bahçeli ancak ”hayır”la kurtulur


Kendine göre bir takvim hesabı yapan saray Meclis’e “geciktirin” talimatı verdi belli ki, çünkü Meclis Başkanlığı yangından mal kaçırır gibi geçirilen cumhurbaşkanlığı sistemi teklifini hâlâ elinde tutuyor.
Eğer Ankara’da dolaşan “Erdoğan başkanlıktan vazgeçebilir, teklifi imzalamayabilir” spekülasyonları hâlâ yapılsa da teklifin birkaç gün içinde saraya gönderileceğini ve Erdoğan’ın imzasıyla referandum sürecinin başlayacağını düşünüyorum.
Tabii “hayır” çıkma olasılığının her gün biraz daha artması karşısında durum değişebilir o da bir kenarda tutulması gereken konudur.
Referandum süreci sanıyorum iktidar kanadında sadece Erdoğan eliyle yürütülecek. Saray sözcüleri Erdoğan’ın 40’a yakın miting yapacağını söylüyorlar.
Başbakanın ve AKP yöneticilerinin aslında kampanya yapmasına bile gerek yok, zaten Erdoğan sahadayken Başbakan Yıldırım’ı kim ciddiye alır kim dinler?
Benim merakım MHP’nin yapacağı kampanya. Bahçeli duyumlara göre açık hava mitingleri yerine kapalı salon toplantılarını tercih edecekmiş.
Doğrudur, MHP tabanından yükselen tepkilere bakılırsa Bahçeli’nin miting yapmaya pek cesareti olmaz. Kapalı toplantılara ise kontrollü giriş sağlanabileceği için daha rahat eder.
Tabii eder de, karşısındaki MHP’lilere ne diyecek? “Evet verin, Erdoğan’ı başkan yapalım” mı diyecek?
Şurası bir gerçek ki rejimin MHP oylarıyla değişmesi halinde bu partinin yaşama şansı yok. Çünkü başkanlık sistemi tek kişide bütün yetkileri topladığı için belki bir muhalefet partisi dışında başka bir partinin Meclis’e girebilmesi çok zorlaşacak.
Devlet Bahçeli’nin bu gerçeği bilmemesi mümkün mü?
Buradan Bahçeli’ye bir “kurtuluş reçetesi” sunmak istiyorum. Referandum sürecinde artık “hayır” kampanyası yapamaz belki ama “MHP’ye gönül verenleri serbest bırakıyorum, vicdanınız neyi emrediyorsa onu yapın” diyebilir.
Sonuçta “hayır” kazanırsa işte o zaman Bahçeli “Halkımız doğru kararı verdi, biz de AKP’nin yıllarca şişirdiği milli irade arkamızda balonunu böylece patlatmış olduk, biz ön ayak olmasak AKP daha yıllarca başkanlık sistemini başımıza kakacaktı, artık bu bitti” diyerek kendini kahraman gibi bile sunabilir.
Bahçeli durup dururken Türkiye’nin başına böyle bir şey sardı. Belki son anda yanlıştan dönüp referandum sürecinde sessiz kalarak durumunu kurtarabilir. Böylece partisini de kurtarabilir.

ANALİZ

“Koalisyon dönemi bitiyor” diyorlar ama aslında “kirli koalisyonlar” olacak


Rejimi değiştirerek halkın bütün iradesini tek kişiye veren anayasa değişikliğini cansiperane savunan iktidar, seçmenlerin yarıdan fazlasının bilmediği koalisyonları umacı gibi göstererek beyin yıkamaya çalışıyor.
Anlattıkları şu; “Türkiye koalisyonlardan çok çekti. Koalisyonlar nedeniyle birçok iş yürümedi, Türkiye hep hükümet bunalımları yaşadı.”
Çok kısa dönemler için belki doğru bir tanımlama ama Türkiye’nin koalisyonlarla da iyi yönetildiği dönemler oldu. Ayrıca birçok demokratik ülke de koalisyonlarla yönetiliyor yıllardır ve bu ülkelerde hiçbir şey olmuyor.
Koalisyonlar yerine tek parti iktidarları belki tercih edilebilir ama dayatılan başkanlık sistemi söylendiği gibi koalisyonları önlemiyor aslında.
Üstelik bu sistem gizli kapaklı yapılacak “kirli koalisyonları” da yanında getirebilir.
Parlamenter sistemde bir parti tek başına iktidar olamazsa partiler aralarında uzlaşmaya çalışırlar. Bu çabaların hepsi halkın gözü önünde olur. Partiler kendi tekliflerini sunarlar, tartışırlar, kamuoyu da bütün bunları anında öğrenir.
Oysa başkanlık sisteminde başkan adayı kimi partilerle “tek başına” ve “kimsenin asla öğrenemeyeceği” pazarlıklar yapacaktır.
“Beni destekleyin veya karşı çıkmayın sizden de bakan alayım, bir başkan yardımcılığı vereyim, tabanınızın devlette iş bulmasını sağlayayım” gibi vaatlerde bulunacak bir başkan adayı bu yolla “görünmeyen” ve aslında “kirli” bir koalisyon kurmuş olmayacak mı?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Trump’ın Müslüman karşıtlığına karşı dut yemiş bülbül gibi olduk


İktidar mensupları lafa gelince “bütün dünyadaki Müslümanlardan sorumlu olduğumuzu” söylüyorlar. Bosna’dan Moğolistan’a, Yemen’den Fransa’ya, nerede bir Müslüman mağdur ediliyorsa yanında olduğumuz söyleniyor her fırsatta.
Ama gelin görün ki Trump’ın Müslümanları aşağılayan kararnamesinden sonra bizimkiler nedense dut yemiş bülbüle döndü.
Her gün herkese ayar veren “Eyyyy” diye başlayan konuşmalar yapan Cumhurbaşkanı da son derece sessiz.
Dışişleri’nden bir açıklama yok.
Sadece Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş “zevahiri kurtaran” bir açıklama yaptı o kadar.
Oysa Amerika Müslümanlara karşı açık bir tavır aldı. 5 yaşındaki bir çocuk bile saatlerce kelepçeli halde tutuluyor.
Amerika’daki Hırıstiyanlar, Yahudiler, Budistler, Hindular ve dünyanın başka bütün dinlerine inananlar ayakta ama bizden ciddi bir ses yok.
Hayrola ne oldu acaba?

ŞAŞIRDIM

F klavyeyi her bilgisayarda kullanabilirsiniz


Mesleğe başladığım günden beri F klavye kullanıyorum. O tarihlerde zaten başka klavye yoktu. Q klavye bilgisayarın yaygınlaşmasıyla ortaya çıktı Türkiye’de. Yeni nesil şimdi Q klavye kullanıyor.
Cumhurbaşkanı bir süre önce kamu kurumlarında F klavye kullanılması için bir genelge yayınlamıştı.
Ancak dün “Bu konuda ilerleme kaydedemedik çünkü bu teknolojiyi biz yapmıyoruz” dedi.
Sanıyorum bugüne kadar pek yazı yazmadığı için teknolojiyi bilmiyor.
Her bilgisayarda F ve Q klavye var. Bilgisayarın klavye bölümüne girdiğinizde size iki seçenek sunuluyor. F’i de seçebilirsiniz Q’yu da. Sorun basit şekilde F klavye üretmektir. Laptoplarda ise piyasada satılan F klavye şablonlarını satın alarak orijinal klavyenin üzerine yapıştırabilirsiniz.
Örneğin benim laptopumun klavyesi Q ancak sistemi F’e ayarladım ve klavyeyi de şablonu yapıştırarak hallettim.
Erdoğan’ın “teknoloji bizim değil” sözünü bu nedenle anlamadım.

BUNU YAZMAK GEREK

Evetçilere linçle hayırcılara linç aynı değil


İktidar ve özellikle yandaşların hiç vazgeçmediği savunma sistemlerinden biri mağduru oynamak.
Sanki bütün millete korku salan herkesi susturan, susturamadığında hapse atan kendileri değilmiş gibi en küçük bir olayda “Bunu yapan AKP’li olsa şimdi yeri göğü inletirlerdi” diyerek algı yaratmaya çalışıyorlar.
Şimdi gündemde referandum var ve iktidarın talimatıyla ve finansal desteği ile sanatçısından futbolcusuna, rektöründen kaymakamına, valisinden paşasına herkes “Güçlü Türkiye için ben de varım, evet diyorum” kampanyasına katılıyor.
Bunlara yönelik her eleştiri ise iktidar ve yandaşları tarafından “linç kampanyası açıldı” şeklinde değerlendiriliyor.
Doğrudur, sosyal medya üzerinden ve çoğu isimsiz hesaplardan evet diyen bu kişilere yönelik ağır eleştiriler yapılıyor. Ama bilin ki bu karşılıklı. Hayır diyenlere yönelik hakaretler çok daha fazla.
Diyelim ki sosyal medya üzerinden karşılıklı bir linç kampanyası var. Ama ikisi çok farklı.
Evet diyen bazı ünlüler belki sosyal medyada biraz hakaret yiyor ama başlarına başka bir şey gelmiyor.
Oysa hayır diyen ünlülerin başı anında belaya giriyor. Gözaltına alınan hatta tutuklanan var. Bunun da ötesinde hayır diyenler işlerinden oluyor anında dışlanıyor.
Örneğin Rıdvan Dilmen hayır dese NTV’deki işine devam edemezdi örneğin. Ya da Murat Boz kazara evet yerine hayır dese Acun Ilıcalı’nın kanalında kalamazdı.
Ama tersi olan örnekleri biliyoruz. Şarkıcı Sıla sadece bir mitinge gitmediği için neredeyse sahne hayatını kaybetmek üzere. Mehmet Ali Alabora en büyük bankanın reklam yüzüydü, Gezi’ye katıldığı için linç edildi hem işini kaybetti hem de Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı. Hayır diyen Fazıl Say’a bütün dünya hayranlıkla kucak açarken Türkiye’de sanatçıdan bile sayılmıyor.
Ama inanın, geçecek bu günler.