MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Bugün 15 Temmuz dinci faşist kalkışmasının birinci yıldönümü. Bu kalkışmanın önlenmesindeki rolleri asla unutulmayacak 249 vatandaşımızı saygıyla anıyoruz.
O gece 249 şehidi nasıl verdik?
Bazı noktalarda ne yazık ki toplu ölümler yaşandı. Örneğin Polis Özel Harekat Merkezi’ne uçaklardan bomba atıldı. 50’nin üzerinde şehit burada verildi. Bazı emniyet müdürlüğü binalarına da uçaklarla bombalı saldırılar yapıldı.
Tankların altında kalarak, helikopterlerden açılan ateşle vurularak ölenler de var.
Uçakların bombalaması veya helikopterlerden açılan ateşle şehit olanları kimin vurduğunu biliyoruz. Aynı şekilde vatandaşı ezen tanklar da belli.
Ancak bir de “kurşunlarla” vurularak şehit düşenler var.
Onları kim vurdu?
Şunun için özellikle soruyorum. Bazı kişiler havaya açılan ateş sonucu seken kurşunlara maruz kalarak can vermiş olabilir. Bazıları ise hedef alınarak öldürülmüşlerdir belki de.
İşte bunlar ancak otopsi ve balistik muayenelerle ortaya çıkarılabilir. Oysa o gece yaşananlardan sonra şehit olanlara otopsi yapılmadığını biliyoruz. Ayrıca anlaşılıyor ki balistik muayeneler de yapılmamış. Ya da yapılmış ama nedense açıklanmamış.
Devlet görevlisi olan asker polis kim olursa olsun taşınan her silah kişiye zimmetli olarak verilir. Bu silahların daha önceden balistik incelemeleri yapılmıştır ve hepsi kayda geçmiştir.
Bu nedenle her hangi biri kurşunla vurulduğunda, yapılacak balistik inceleme ile bu kurşunun hangi silahtan çıktığı hemen saptanır. Silahlar zimmetle verildiği için de bu silahı bulmak zor olmaz.
Örneğin ilk günden beri çok merak ediyorum, AKP’nin propaganda beyni olan Erol Olçok ve oğlu Muhammed Tayyip, kimin silahından çıkan kurşunlarla can verdiler.
Erol Olçok AKP için çok önemli ve asla vazgeçilmeyecek isimlerden biriydi. Her ne kadar darbe karşıtı gösteride en ön saflarda yer almış olsa bile vurulması insanı ister istemez kuşkuya düşürüyor.
Ayrıca medyada çok dillendirilmemiş olsa bile Olçok’un bir “keskin nişancı” tarafından vurulmuş olabileceği dedikoduları dolaştı uzun süre.
Olçok ve oğlunu ölüme götüren silahlar neden bu güne kadar bulunamadı? Kimse “Olçok ve oğlu seken kurşunların mı hedefi oldu yoksa özellikle mi hedef seçildi?” diye sormadığı gibi otopsi de yapılmadığı için konu adeta kamuoyunun gözünden saklandı.
Aradan bir yıl geçtiğine göre ısrarcı olalım diyorum ve başta Olçok ve oğlu olmak üzere kurşunla vurulanlarla ilgili bir balistik inceleme yapılıp yapılmadığını soralım.
Yapılmadıysa neden yapılmadı?
Yapıldıysa neden açıklanmıyor?
Cemaatin dinci faşist kalkışma gecesinde şehit olanların bazıları ile ilgili kimsenin aklında bir şüphe kalmamalı.

ŞAŞIRDIM

Erdoğan galiba ne tv izliyor ne gazetelere bakıyor


Büyük başarı ile yapılan ve milyonlarca kişinin katılımıyla finale ulaşan Adalet Mitingi iktidar partisini hayli telaşlandırdı biliyorsunuz. İktidar sözcüleri mitingin içeriğini bir kenara bırakıp “katılanların sayısını düşük gösterme” yarışına girmişti.
İktidar bunun için İstanbul Valisi’ne de talimat vermiş vali de “Yaptığımız hesaplamalara göre mitinge 175 bin kişi katıldı” açıklaması yapmıştı.
Ancak söylenmek istenen yalan bizzat AKP kaynaklarına dayanılarak anında çürütülmüştü. Örneğin Maltepe alanı ile ilgili Tayyip Erdoğan’ın sözleri vardı; “Yenikapı 1.5 milyon Maltepe 2 milyon kişi alıyor” demişti daha önceleri. Ayrıca yandaş medya aynı meydanda aynı kalabalığa sahip AKP mitingi için “2.5 milyon kişi Maltepe’yi doldurdu” manşetleri atmıştı.
Zaten aynı meydanda yapılan biri AKP diğeri Adalet Mitingi fotoğraflarını yan yana koyduğunuzda “sayı tartışmasının” ne kadar anlamsız olduğu da görülüyordu. Nitekim AKP ve yandaşlar bir gün sonra “katılım düşüktü” tartışmasını bitirdiler.
Ancak ne var ki AKP Genel Başkanı Erdoğan sayı tartışmasını tekrar açtı ve “Toplaya toplaya 170 bin kişi topladılar” dedi. Üstelik bunu muhtarlar toplantısında falan değil İngiliz BBC’ye röportaj verirken söyledi.
Siyasette bir algı oluşturmak için gerçek dışı açıklamalar yapıldığını biliyoruz ve AKP 15 yıldır bunu pek de güzel başarıyor. Ama ortada kıyaslamalı fotoğraflar dururken Erdoğan’ın herkesi güldürecek açıklama yapmasının bir anlamı olabilir mi?
Herhalde Erdoğan aynı yerde çekilmiş fotoğraflara rağmen “Orada 170 bin kişi vardı” demez, bu kendi akıl ve zekasına da hakarettir çünkü.
Demek ki Erdoğan Adalet Yürüyüşü ile ilgili hiçbir şey bilmiyor. Belki de öfkeden televizyonları açıp bakmamış veya gazetelere göz atıp “nasıl bir miting oldu” diye merak etmemiş. Sadece danışmanlarının kendisine aktardığı bilgilerden yola çıkarak “Toplaya toplaya 170 bin kişi toplamışlar” diyebilmiş. Bunun başka izahı yok bence.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Gülen durup dururken Gül ve Davutoğlu’nu gündeme getirmez herhalde


Önceki gün gündeme bomba gibi bir haber düştü. Dinci faşist darbe kalkışmasının başı Fetullah Gülen Alman medyasına verdiği demeçte Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’nun da kendisini ziyaret ettiklerini açıkladı.
Abdullah Gül hemen kısa bir açıklama yaptı. Fetullah Gülen’i tanımadığını, cemaatine de hiç sempati duymadığını söyledi. Bu açıklamaya karşı Gülen’in sadık adamlarından biri “kucaklaştığınızda iyiydi ama değil mi?” karşı açıklama yaptı. Bunların hepsi aynı kabın içinde oldukları için fazla detaya girmek istemiyorum, ama aklımı kurcalayan şu; Gülen durup dururken neden Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’nu “tehlikeli” biçimde gündeme getirdi?
Aklımda iki senaryo var; birincisi Gülen kendilerinden gördüğü Gül ve Davutoğlu’nun artık devreye girmesini istiyor. Yeni bir parti ya da AKP’yi parçalama konusunda harekete geçmesini sağlamaya çalışıyor ve bu ikiliyi zorluyor.
İkincisi; Erdoğan’ı tahrik ederek Gül ve Davutoğlu’nun tutuklanmasını sağlamaya çalışıyor. AKP kulislerinde Erdoğan’ın Gül’den hiç haz etmediği hatta “Onu kelepçeli görmek istiyorum” diye konuştuğu bile kulağıma geldi. Erdoğan’ın zaten Fetullahçı olarak gördüğü bu iki siyasetçiyi tutuklatması ihtimal dışı değil. Ama Fetullah Gülen, Gül ve Davutoğlu’nun tutuklanmasının hem Türkiye’de hem dünyada büyük yankı yaratacağını ve bunun da Erdoğan aleyhine rüzgâr estirebileceğini düşünmüş olabilir.
Bakalım Gül ve Davutoğlu bu günleri sakince mi atlatacak yoksa heyecanlı günler mi göreceğiz, bekleyelim.

BUNU YAZMAK GEREK

15 Temmuz Destanı’nda Atatürk’ü hiç hatırlamadılar


Artık bir AKP propagandasına dönüşen 15 Temmuz etkinliklerinde, bilmem dikkatinizi çekti mi ama Atatürk hiç yok.
Oysa cemaatin dinci faşist darbe kalkışması bir kişiye karşı değil Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yapıldı. Amaç Türkiye Cumhuriyeti’ni yok etmek, demokrasiyi ortadan kaldırmak ve Türkiye’yi bir İslam devletine dönüştürmekti.
Neyse ki başta Ordu içindeki vatansever subayların darbecilere haddini bildirmesi gerekse halkın şiddetli tepkisi Türkiye’yi uçurumun kenarından döndürdü.
İktidar bir yıl önce “birlik beraberlik ruhu” diyerek darbelere karşı ortak bilinç oluşturmaya çalışırken, şimdi ilk günkünden çok farklı olarak her şeyi partinin ve başkanının propagandası haline dönüştürdü.
Öyle ki Meclis’teki törene CHP davet bile edilmedi.
Gerçi CHP’nin daveti nedir ki, Atatürk adını bile anmıyorlar böyle önemli bir günde. Sanki yıkılmak istenen devlet Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet değilmiş gibi O’nu yok farz ediyorlar.
15 Temmuz bahanesiyle Cumhuriyeti, Atatürk devrim ve ilkelerini unutturacak yeni bir rejimin temelini atıyorlar adeta.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Utangaç Genelkurmay


Türkiye’nin dört bir yanını Türk Silahlı Kuvvetleri’ni aşağılayan, rencide eden ucube afişlerle donattılar. Güya darbeyi halkın iradesinin önlediğini anlatmak isteyen bu afişlerde Türk askeri üniforması altında ağlaşan, halktan tokat yiyen, yalvarır biçimde diz çökmüş kişiler var.
“Darbeye katılanlar asker üniforması giyen hainlerdi” sözü kulağa hoş geliyor da, bunu resmettiğiniz an ortaya çok çirkin bir görüntü çıkıyor.
AKP dışında halkın bu afişlere tepkisi büyük oldu. Başbakan da bu tepkileri “abartılı” bulduğunu söyleyerek “O kadar alıngan olmayın” dedi.
Gariptir ki afişlerde hedefe konan Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ise hiç ses çıkmıyor. Çıkmadığı gibi Genelkurmay Başkanı bu afişlerin önüne geçip darbenin nasıl destan yazılarak önlendiğini anlatıyor.
Buna karşın Aydınlık Gazetesi ise Genelkurmay’ın bu afişlerden rahatsız olduğunu ve bunun hükümete de bildirildiğinin belirtildiğini yazıyor.
Kim rahatsız, kim hükümete rahatsızlık bildirmiş bunlar belli değil. Genelkurmay artık o kadar “utangaç” hale gelmiş ki, açıkça “Bu afişler bizim onurumuzu zedeliyor çok rahatsız olduk” diyemiyor bunu bir gazetenin arkasına sığınıp “belirtildi, öğrenildi” gibi tamlamalarla anlatmaya çalışıyor.
Ya da Genelkurmay’ın hiçbir rahatsızlığı yok, Aydınlık Gazetesi asker adına işgüzarlık yapıyor.