MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Cemaatin dinci faşist darbe girişiminin yıldönümünden iki gün önce çok ilginç bir gerçeği öğrendik.
Geçtiğimiz Cuma gününe kadar Başbakan Binali Yıldırım’ın darbe gecesi Kastamonu’daki Ilgaz Tüneli’nde olduğunu, burada koruma altına alındığını ve darbeye karşı önlemleri buradan izlediğini biliyorduk.
Çünkü Anadolu Ajansı bir yıl önce bu haberi tüm dünyaya duyurmuştu.
Anadolu Ajansı’nın haberine göre Başbakan dinci faşist darbe girişiminin başladığı sırada Kastamonu’da olduğunu bildirmişti. Habere göre Başbakan geceyi tünelde güvenlik altında geçirdikten sonra sabaha karşı Ankara’ya dönmüştü.
Oysa Başbakan geçen hafta iliştirilmiş gazetecilerle bir toplantı yaptı. Burada darbe gecesi ile ilgili bazı bilgiler verdi.
Yıldırım darbe gecesi İstanbul’da evinde olduğunu ve gelişmeleri buradan izlediğini söyledi.
“Nasıl yani” değil mi?
Cümle alem tam bir yıldır Başbakan’ın darbe gecesini Kastamonu’da bir tünelde geçirdiğini sanıyormuş meğer. Meğer Başbakan o sırada evindeymiş, üstelik İstanbul’da.
Başbakan bunun için bir de fotoğraf paylaşmıştı. Salonda tek başına oturuyor, karşısında televizyon ekranı elinde de cep telefonu.
Yine kendi sözlerine göre saat 21.30 sıralarında Cumhurbaşkanı ile de görüşmüş.
Orada da yanıltılmışız, onu da öğrenmiş olduk, çünkü Cumhurbaşkanı darbeyi saat 22.00 sıralarında eniştesinden öğrendiğini açıklamıştı yabancı basına.
Galiba aradan bir yıl geçtikten sonra herkes söylediğini unutuyor, sonra da ortaya böyle garip ve çelişkili durumlar çıkıyor.
Bu arada Başbakan’ın “o gece İstanbul’daydım” açıklamasıyla iktidarın özellikle sarayın CHP Genel Başkanı’na karşı yürüttüğü “darbe gecesi kaçtın” kampanyası da çökmüş oldu.
Çünkü fotoğraflara baktığımızda Binali Yıldırım ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun arasında fark yok. İkisi de evde, televizyon karşısında.
O halde Kılıçdaroğlu’na “tankların üzerine niye çıkmadın?” diye soranların aynı soruyu başbakana da sorması gerekmiyor mu? Madem Yıldırım İstanbul’daymış neden sokağa çıkıp da tankların karşısında durmamış acaba?
Gerçi bir yıldır bakanların o gece nerede olduğunu soruyoruz, cevap yok, önemli AKP’li isimleri soruyoruz yine cevap yok.
Varsa yoksa “Kemal bey neden tankların üzerine çıkmadı?” sorusu.

Bİ SORALIM BAKALIM

AKP ve MHP dün teröristlerle mi oturmuş oldu?


Meclis’te dün iki ayrı toplantı vardı. Biri mecburen “bütün parlamenterleri” kapsayan genel oturum. Diğeri ise AKP’nin şovuna dönüşen ve muhalefetin dışlandığı gece toplantısı.
Gündüz yapılan toplantıda Meclis Başkanı, Başbakan, CHP ve MHP Genel Başkanları ile HDP temsilcisi birer konuşma yaptı.
Şimdi dikkatimi çeken şu; HDP temsilcisi Meclis’te konuşurken herkes kendi sırasında oturuyordu. AKP ve MHP’liler de salondaydı.
Peki, onlara göre HDP terörist değil mi? Bir milletvekili ile bir görevden alınmış belediye başkanı Adalet Yürüyüşü’ne kısa bir süre katıldığı için “teröristlerle yürüdüler” diyenler, “destan yazıldı” dedikleri günde aynı teröristlerle resmi devlet törenine katılmış olmadılar mı?
“450 kilometre teröristlerle yürüyenler acaba 4.5 dakika Fatiha okurlar mı?” diye soran Cumhurbaşkanı da salonda HDP’linin konuşmasını izledi.
7 Haziran seçimlerinden sonra “Teröristlerle aynı yönde oy kullanmam” diyerek Meclis Başkanı’nı CHP’den seçtirmeyen ve AKP’nin yine tek başına iktidar olmasını sağlayan MHP Genel Başkanı ve diğer milletvekilleri neden o salonda hazır bulundular?
Bu yazıyı ne HDP’yi yaralamak ne de tüm milletvekillerinin salonda bulunmasını eleştirmek için yazdım. Ama bir partiyi her
fırsatta suçlayıp ağız dolusu “terörist” diyorsanız gereğini yapacaksınız.
İlkeli olacaksınız. Muhalefeti suçlamak için terörist dediklerinize Meclis’te de tepki koyacaksınız, hileli hurdalı oyunlarla hapse atarak popülizm yapmayacaksınız.

KOMİK

Bu pazarın aforizmaları


İbrahim Ormancı’dan gelen aforizmaları bir süredir kullanamıyordum. Merak eden okurlar çıktı. İşte son gelen aforizmalardan bir demet;
Çalışma Bakanlığı yürürlüğe soktuğu eylem planıyla yabancıya tarlada çalışmasının önünü açmış. İthal tohum, ithal et, ithal işçi vs. her şey ithal olsun.
Sonra gel de kendi uçağımızı kendimiz yapıyoruz diye övün öyle mi?

*  *  *

Vatandaşlarımız kutuplaşmaya o kadar meraklı ki; Antalya Muratpaşa’da vatandaşlar yakaladıkları kapkaççıyı “dövelim dövmeyelim” diye kavga edip birbirlerini dövmüşler. Allah ıslah etsin.

*  *  *

İstanbul Valiliği bence doğru söylüyor. Maltepe Meydanı’nda Adalet Yürüyüşü’nün finaline katılanlar gerçekten de
175 bin kişiydi. Geri kalan
2 milyon kişiyse, bir arkadaşa bakıp çıkmak için
oradaydılar.

*  *  *

Bugüne değin adını sanını hiç duymadığım yazar Metin Hara Brezilyalı ünlü model Adriana Lima ile aşk yaşamaya başlamış. 30 yılı aşkın bir sürü dergi ve gazetede yazıları çıkan bense Meslek Lisesi Torna Bölümü’nde öğrenim gören bahtsız öğrenci gibiyim hâlâ.

*  *  *

Gafını balla kestim. Pot kırıp durma artık.

*  *  *

İkimiz bir fidanın güller açan dalı idik. Yok yaprak biti, yok koşnil, yok gül hortumlu böceği. Baş edemedik anasını satayım.

*  *  *

Fazla peynir yemek zararlıymış. Hem sana sormazlar mı sonra. Kilosu 40 liraya kıyıp peynir alıp iki günde bitirirsen “Kafayı peynir ekmekle mi yedin hemşo?” diye değil mi?

*  *  *

İnsanların çift kişilikli olmasında bir sakınca yok. Zift kişilikli olmasınlar yeter!

*  *  *

Ülkemizde adalet tecelli edeceğine sürekli kendini tecil ettiriyor.

*  *  *

Savaşçı dizisinde oynayan Burç Kümbetlioğlu “Senaryo da olsa teröristleri etkisiz hale getirmek istedim” demiş. Bu arkadaşı gönüllü olarak askere alıp Güneydoğu’ya gönderelim bence. Yok öyle meydanı boş bulup atıp tutmak. İşte Halep işte arşın beyim.

ÇOK GÜLDÜM

Ve kavga böyle başladı


Geçen hafta ilkini yayınladığım “Ve kavga böyle başladı” fıkra dizisine devam ediyorum. İşte bugünün fıkrası:
Mezunlar yemeğinde karımla masadayız. Yandaki masada, sarhoş, elindeki kadehi çevirip duran kadına bakakalmışım. Karım sordu; “Onu tanıyor musun?” Ben “Evet” dedim, “Eski flörtüm. Duydum ki yıllar önce ayrıldığımızda içmeye başlamış, o zamandan beri kendisini ayık gören yokmuş.” Karım “Hadi canım!” dedi, “Amma uzun kutlamış.” Ve kavga böyle başladı...

BAŞIMDAN GEÇENLER

İktidar sarhoşluğu her alana sıçramış


Cumartesi sabahı diyerek eşimle kızımı alıp Nakkaştepe’de Boğaz’ı da gören bir kafeteryaya götürdüm. Burada eskiden içki de verilirdi. Ama Üsküdar Belediyesi’nin baskıları sonucu sahibi satmak zorunda kaldı. Sonuçta burası da iktidar yandaşlarından birinin eline geçti. İçki de anında ortadan kalktı tabii. Böylelikle dünya güzeli bir yer hem içkiden arındırılmış oldu hem de belli ki bir yandaşa yeni kapı açıldı.
Kahvaltı için isteklerimizi sıralamak istedim. Garson “Serpme kahvaltı veriyoruz efendim” dedi. Ben de “Tamam bir tane kahvaltı alalım, diğerlerini de söyleyeyim” karşılığını verdim. Garson “Öyle olmuyor efendim, serpme kahvaltı en az iki kişilik” diye üsteledi. “Yahu” dedim, “niye ille iki kişilik, bir kahvaltı alırız, gerisini de istediğimiz gibi seçeriz.” Garson ısrarlı “Öyle olmuyor” dedi yine “Bize verilen emir, kişi başı 50 lira alınacak, buna mecburuz.”
İşe bakın. Benim söylediğim yöntemle belki kişi başı 50 lirayı çok çok aşacağız. “O zaman” dedim “Biz gidiyoruz, paramızla rezil olmaya niyetim yok.”
O sırada içeriden tam bir mahalle kabadayısı edasıyla biri gelmeye başladı. “Ne var ne oluyor?” dedi. İşletmecisiymiş. Ona da anlattım. “Bizde öyle” dedi. Ben de “Öylesi var mı, sonuçta müşterinin isteği değil mi önemli olan, ayrıca belki sizin söylediğiniz kişi başının çok üzerine bile çıkacağız” dedim. “Valla işinize gelirse, burada kuralları ben koyarım” dedi ve bize kapıyı gösterdi.
Bu olayı yaşadığımız sırada içeride bizden başka kimse yoktu. Şımarıklığa ve pervasızlığa bakar mısınız? İktidar sarhoşluğu her tarafa sirayet etmiş.
Oradan çıktık, muhafazakâr vatandaşların daha sıklıkla uğradığı Şazeli’ye gittik, harika bir kahvaltı yaptık. Hele tandırda pişen ekmeklerine diyecek yok.