ANALİZ

Artık “tek adam” dönemi “resmen” başladı. Erdoğan zaten hiç ayrılmadığı AKP Genel Başkanlığına anayasa gereği tekrar dönerken, bugüne kadar işlemiş olabileceği ileri sürülebilecek “tarafsızlık nedeniyle anayasa ihlali” suçlamalarından da tamamen kurtulmuş oldu.
Bundan sonrasını artık tahmin etmek zor değil. Artık bütün ipler resmen Erdoğan’ın elinde olduğuna göre yakın bir dönemde hükümet değişikliği gündeme gelecektir.
Erdoğan artık “aracı başbakan” kullanmadan başbakanlık görevini de sürdürecektir.
Ohal’in asla bitmeyeceğini açıklaması da yeni anayasada kendisine tanınan “Cumhurbaşkanlığı kararnameleri” hakkını Ohal’le hükümete tanınan Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisiyle kullanacaktır.
AKP’de yeni dönem olarak sunulan bu süreci övmeye çabalayan yandaşlar bugünden itibaren “çift başlılığın” ortadan tamamen kalktığını, yürütmenin bundan sonra çok daha hızlı ve başarılı biçimde yol alacağını, koalisyon ihtimali de ortadan kalktığı için yönetimde istikrarın kurulduğunu anlatıyorlar.
Oysa görmedikleri şu; Bu sistem Erdoğan’la sınırlı. Ölümüyle ya da kendi isteği sonucu ayrılması ile sınırlı.
Erdoğan gittikten sonra AKP’nin bir cumhurbaşkanı adayı çıkarması çok zor hatta olanaksızdır.
Nedeni basit; Eğer Erdoğan aday değilse AKP içinde kimseye bu ayrıcalıklar tanınamaz.
Daha açık ifadeyle, Erdoğan yoksa AKP’de hiç kimse bir başkasını “kral yapacak” karara oy vermez veremez.
Bu sistem başından beri sadece ve sadece Erdoğan’a göre kuruldu. Erdoğan’ın diğerlerinden fazla bir üstünlüğü yok aslında. Farkı yeni rejimde cumhurbaşkanına tanınan tüm yetkileri Erdoğan’ın zaten kullanıyor olması. Bu nedenle şimdilik bir tartışma çıkmıyor. Çünkü Erdoğan partiye ve devlete o kadar hakim oldu ki, kimsenin gıkı bile çıkamıyor.
Oysa Erdoğan’ın olmadığı bir ortamda bu kadar çok yetkiyi bir kişiye vermek konusunda AKP’de çok ciddi tartışmalar çıkacaktır.
İddia ediyorum, Erdoğan’ın olmaması halinde AKP içinden ne bir cumhurbaşkanı adayı çıkar ne de parti içinden herhangi biri bir başkasını aday gösterir.
Siz bakmayın bütün AKP’lilerin canhıraş biçimde ucube anayasaya evet demelerine. Sanki bu dünya hiç bitmeyecekmiş, Erdoğan sonsuza kadar başkan kalabilecekmiş gibi davrandılar. Referandum öncesi “Erdoğan olmazsa kimi aday görmek isterdiniz?” soruma hiçbir AKP’li cevap verememişti. Böyle bir şey akıllarına bile gelmiyordu da ondan.
Ama bir gün bu gerçekle karşılaştıklarında “Valla babamın oğluna bile bu kadar çok yetkiyi veremem” diyeceklerdir hiç kuşkunuz olmasın.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Çatladıkapı Muhtarı deyince muhtarlara hakaret sayılmıyor


Cumhurbaşkanı Trump’la görüşmesinin çok kısa sürdüğü konusunda bazı eleştiriler duyduğunu belirterek “Devlet işi yapıyoruz. Daha ne olsun, Çatladıkapı muhtarı değiliz ki” dedi.
Açıkçası ne demek istediğini tam anlamış değilim. Galiba süper bir devletle görüşmesinin ne kadar önemli olduğunun altını çizmek istedi.
Peki bu söz “muhtarlara hakaret” sayılmaz mı?
Oysa Erdoğan Kılıçdaroğlu’nun “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda muhtarlara konuşur gibi konuştu” sözlerine çok büyük tepki göstermiş ve “Benim muhtarlarıma hakaret edemezsin” demişti.
Kılıçdaroğlu bu sözleriyle muhtarları küçük görmemiş sadece Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler kürsüsünü saraydaki kürsüye benzettiğini belirterek Erdoğan’ın iç politikadaki tavrını uluslararası bir platforma taşıdığını ifade etmişti.
Erdoğan ise “Çatladıkapı Muhtarı değiliz” diyerek muhtarları küçük gördüğünü açıkça belirtmiştir.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Rıza’nın önünde yatmak Rıza’nın yanında yatmak


Geçen hafta Perşembe günü Halk TV’deki Yazıişleri programında konuğum CHP İstanbul milletvekili Gürsel Tekin’di.
Programda Tekin’le Erdoğan’ın Amerika gezisini konuşurken söz Rıza Zarrab’a geldi.
Gürsel Tekin’e “Reza Zarrab’ın avukatları Türkiye’ye gelip Cumhurbaşkanıyla görüşüyorlar, sonra Amerikan yönetimine bir rapor verip, Zarrab’ın rahatlatılması karşılığında Türkiye ile diplomatik ilişkilerin kolaylaşacağı tavsiyesinde bulunuyorlar, bu nasıl iştir böyle?” diye sordum.
“Bunların hepsini izliyoruz” diyen Gürsel Tekin “Bunlar suçluluğun telaşından başka bir şey değildir, Erdoğan’ın Amerika gezisine kimlerin katılamadığına bir bakın” dedikten sonra bir de espri yaptı; “Bazı bakanlar zamanında Reza’nın önüne yatacaklarını söylemişlerdi, önüne yatarlar mı bilemem ama bir gün mutlaka yanında yatacaklar, işte bunu biliyorum.”

BAŞIMDAN GEÇENLER

Teknoloji geliştikçe giderek esiri oluyoruz


Biraz özel ve basit bir konu ama yazmadan edemeyeceğim. Çünkü basit bir şey olmasına rağmen aslında teknolojik gelişmelerin bizleri nasıl esir aldığına kimsenin nasıl inisiyatif kullanamamasına tipik bir örnek bu.
Babamı üç yıl önce kaybettik. 90’lı yılların sonlarında kardeşimle babama bir cep telefonu hediye etmiştik. Annem babam hiç ayrılmadıkları için tek telefon ikisine de yetiyordu.
Babamın vefatından sonra telefon doğal olarak anneme kaldı. Annem taaa 90’lı yılların sonunda alınan o eski küçük telefonu kullanıyor.
Geçenlerde kardeşim anneme bir akıllı telefon almış. Amaç bizlerin zaman zaman fotoğraf ve video da gönderebilmesi için.
Telefon akıllı olunca, eski SİM kartının de değişmesi gerekiyor. İşte teknolojik sorun burada karşımıza dikildi.
Telefon babamın üzerine olduğu için SİM kartının (numara aynı numara biliyorsunuz) değişmesi için babamın gelmesi gerekmiş.
Çaresiz annemi de alıp bir Türkcell Merkezi’ne gittik. Annem durumu anlattı. Eski telefonu ve yeni telefonu gösterdi. “Buna uyumlu bir kart verir misiniz?” dedi.
Olmazmış. Babam öldüğüne göre ölüm kağıdı ile kart iptal edilecek sonra yeniden çıkacakmış.
Annem “Evladım ben 85 yaşındayım, işte iki telefon da burada” dediyse de ikna edemedi.
Çünkü bilgisayarda işlem yapılınca babamın öldüğü ortaya çıkacakmış. “Peki sakıncası ne?” diye sorduk. “Bunu kötü amaçlarla kullananlar var” dediler. İyi de Türkcell bilgisayarında babamın öldüğü görülüyorsa 3 senedir niye hattı kapatmamışlar da parasını almayı bilmişler?
“Haklıymışız” ama her şey bilgisayara bağlı olunca böyle oluyormuş, prosedürü aşamazlarmış.
Teknoloji hepimizi böyle esir alıyor. Yakında her şeye bilgisayarlar karar verebilir, ona göre.

YENİ ÖĞRENDİM

Dünyada 10 binin üzerinde Türk tutuklu var


Erdoğan’ın Amerika gezisinde halen tutuklu olarak yargılanan Raza Zarrab konusunun da görüşüldüğünü söyledi.
Bir yabancı ülkede “kara para aklamak ve dolandırıcılık” suçlarından yargılanan bir kişi ile cumhurbaşkanının neden bu kadar yakından ilgilendiği yönündeki eleştirilere de kızan Erdoğan “Her devlet bir vatandaşının sorunlarıyla ilgilenir” diye konuşmuştu.
Elbette bir devlet kendi vatandaşını yad ellerde tek başına bırakmamalıdır. Hakkındaki suçlama ne olursa olsun vatandaşının “hukuki haklarına” sahip çıkmalıdır.
Yeni öğrendiğim bir bilgiye göre halen çeşitli dünya ülkelerinde 10 binin üzerinde Türk tutuklu ve hükümlü var.
Acaba bu kadar vatandaşımızın kaçıyla devletimiz Zarrab’a gösterdiği yakın ilgiyi gösteriyor? Kaçının avukatı Türkiye’ye gelerek Cumhurbaşkanı ile görüşme şansı yakaladı? Kaçının avukatı aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de PİAR hizmetlerini üstlenmiş durumda?