ANALİZ

Herkes nefesini tuttu Erdoğan’ın Trump’la bugün yapacağı görüşmeyi bekliyor. Çünkü Erdoğan “virgül değil nokta koymaya gidiyorum” dedi. Trump’ın geziden hemen birkaç gün önce PYD’ye ağır silah yardımı yapılmasına izin veren kararnameyi imzalaması ilişkileri ister istemez germişti.
Türkiye’nin terör örgütü olarak nitelediği PYD’ye bu destek kırmızı çizgilerimizin çiğnenmesi anlamına geliyor ve Türkiye’nin buna mutlaka bir karşılık vermesi gerekiyor.
Peki, bu cevap nasıl verilecek? Amerika ile ipleri mi koparacağız? Yoksa makul bir anlaşma zemini bulunacak mı?
Şurası bir gerçek ki Amerika’nın yardım konusundan dönmesi şu anda pek mümkün görünmüyor.
Ama Türkiye’nin de buna karşı yapabileceği çok fazla bir şey yok.
Var da, bunlar gerçekleşirse Türkiye ile Amerika sıcak bir çatışma aşamasına gelebilir. Ya da en iyi ihtimalle iyice bozulan Türk Amerikan ilişkileri nedeniyle Türkiye ağır bir ekonomik ve siyasi hasar alır.
O halde çok gergin olduğu söylenen bu dönemde Türkiye’nin geri adım atması ve durumu kabullenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Sorun, bunun Türk kamuoyuna nasıl anlatılacağıdır?
Nasıl olacağını şu anda hayal edemiyorum ama Erdoğan’ın Amerika’dan “zafer kazanmış” bir eda ile döneceği tahmin ediyorum.
Ne ederler ne bulurlar bilemem, ama mutlaka “Gittim, gördüm, yendim” havası atılacaktır.
Başbakan’ın “Amerika ile savaşacak halimiz yok” sözleri zaten durumu kabullendiğimiz anlamına geliyor. Demek ki en azından Amerika “Siz merak etmeyin, PYD’yi kullanacağız sonra silahları toplayacağız, bu silahlar asla size karşı kullanılmayacak” garantisi verecektir.
Erdoğan bu garantiyi almadan Amerika’ya gitmez. Hele dönüşünden birkaç gün sonra AKP Genel Başkanlığına hazırlanırken bunu hiç yapmaz.
Kamuoyuna “Bölgemiz süper güçlerin cirit attığı bir yer. Türkiye olarak dik duruyoruz, oyun kuruculuğu yapıyoruz, Amerika bir yanlış yaptı ama sonuçta biz kazançlı çıkacağız merak etmeyin” dendiğinde, buna toplumun yarısının tereddütsüz inanacağını biliyorlar.
Ama bu yetmez. Bu nedenle mutlaka bir başka konuda zafer kazanılmış imajı yaratılacaktır.
Aklıma gelen Fethullah Gülen’le ilgili bazı gelişmeler olacağı yönünde. İktidar cemaatin bir çok ülkedeki okullarını Maarif Vakfı aracılığı ile ele geçiriyor. Amerika’ya “Sizin için cemaatin yaptığı hizmeti artık biz yaparız” denilerek Gülen’in Amerika’da yasal kıskaca alınması hatta tutuklanması bile sağlanabilir.
Bu durumda 15 Temmuz ruhu adı altında Fethullah Gülen’in sıkıştırılması toplumun yarısına kırmızı çizgilerimizi unutturuverir.
Bu analizim tamamen tahmine dayanmaktadır. Bu gezi kötü sonuçlar da doğurabilir elbette. Ama inanın içimden bu ihtimali geçirmek bile gelmiyor. Çünkü bu ülke koca bir gemi ve içinde hepimiz varız.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Atatürk’e istediğinizi söyleyin eşleri anneleri karıştırmayın


Cumhurbaşkanı Erdoğan karşı devrimci meczupların Atatürk’e ve annesine dil uzatmalarına nihayet bir tepki gösterdi. Ama bu nasıl tepkidir anlamak mümkün değil.
Çünkü Erdoğan “Eleştirmek başka, ama bu işe eşleri anneleri karıştırmamak gerek” dedi.
Yani bu söz “Atatürk’e istediğinizi söyleyebilirsiniz ama eşlerden, annelerden size ne?” anlamına geliyor.
Bunun da ötesinde Erdoğan “Olay yargı aşamasında. Gözaltılar var tutuklamalar var. Bu noktada daha fazla bir şey söylemek olmaz” da dedi.
Bir cumhurbaşkanının yargıya kalmış bir konuda görüş bildirmemesi elbette doğru bir harekettir. Ancak bu sözleri söyleyen Erdoğan olunca pek inandırıcı olmuyor. Çünkü Erdoğan bugüne kadar yargıya intikal etmiş bir çok konuda çok ağır müdahaleler yaptı. Örneğin Ergenekon konusunda kendisinin “savcı olduğunu” bile söylemişti. Bazı mahkeme kararları için de Cumhurbaşkanı sıfatıyla yaptığı ağır eleştiriler de hafızalarda duruyor hâlâ.
Ama nedense söz konusu Atatürk’e hakaret olunca “Şimdi karışmamak gerek” demek daha tercih ediliyor.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Metrobüste kavga çıkaran inanılmaz talep


Anlatacağım olayı bizzat çok yakın tanıdığım bir kişiden dinledim. Dinlerken de dehşet içinde kaldım.
Metrobüsün en kalabalık olduğu saatler. Az sayıdaki koltuklarda oturanlar var ayaktakiler ise sıkış tepiş durumda.
Türbanlı bir kadın ayakta güçlükle durmaya çalışıyor. Tam önündeki koltukta başı açık, genç kız sayılabilecek biri oturuyor.
Türbanlı kadın oturan kadının omuzuna dokunarak “Sen kalk ben oturayım, burası çok sıkışık, sen nasıl olsa alışıksındır” diyor.
Neye uğradığını şaşıran genç kadın “Sen ne diyorsun be” diye ayağa fırlıyor. Hafif bir itiş kakış yaşanıyor. Çevredekiler durumu yatıştırıyor, türbanlı kadın biraz arkadaki boşluğa kayıyor ve olay bitiyor.
Metrobüslerde ya da tüm toplu ulaşım araçlarında belli saatlerde kalabalığın çok yoğunlaştığı bilinen gerçek.
Türbanlı bir kadın sıkışmaktan rahatsız da olabilir. Bu da normal. Ama kendisine yer açabilmek için başı açık bir kadına “Sen nasıl olsa alışıksındır” diyebilmesi akıl alacak bir şey değil. Bu nasıl bir özgüven ya da şımarıklıktır.
İktidarın yarattığı “Artık her şey bizden sorulur, biz nasıl istersek öyle davranırız” iklimi demek ki buralara kadar inmiş.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Latife Hanım’ın mektubu;  “Çakma” sözünü ilk kim icat etti?


Atatürk’e ve ailesine iğrenç yalanlarla hakaretler savuran meczuplar umarım hak ettikleri cezaları bulacaklardır.
Ama söyledikleri yalanlar içinde biri dikkatimi ve merakımı çekti.
Güya Latife Hanım bir Fransız gazetesine mektup yazmış ve Atatürk için “Çakma Napolyon” demiş.
Bu mektubu yayınlayanlar “tarihi bir gerçeği açıklıyoruz” diyerek bir de mektubun Fransız gazetesinde yayınlanan kupürünü gösteriyorlar.
Merakım şu; Latife Hanım “Çakma Napolyon” tanımını nasıl yapmış? O günün diliyle hangi kelimeyi kullanmış?
“Çakma” kelimesi dilimize son 10 yıl içinde girdi. Eskiden “sahte” ya da “taklit” diye kullanılan kelimenin gençler arasında yaygınlaşan yeni hali bu “çakma” lafı.
Güya Latife Hanım’ın mektubunu “bugünkü dile çevirdik” diyenler Latife Hanım’ın hangi tanımını “çakma” olarak dilimize
uyarladılar acaba?
Belli ki bugün yaygınlaşan “çakma” sözünün daha çok iş yapacağını düşünmüşler ve sözde mektubu tercüme ederken bu kelimeyi kullanmışlar. Yalan ve samimiyetsizlik buradan belli zaten.

ŞAŞIRDIM

Müslüman yatırımcı  “İçki ruhsatı isterim” deyince


Halk TV’deki Yazıişleri programında dünkü konuğun iktisatçı Emre Gülener’di. Kobilerin ve esnafın sorunlarını AVM’lerin esnafa nasıl nefes aldırmadığını konuştuk.
Gülener sohbetimiz sırasında Göztepe Ünalan bölgesine yapılan Emaar adlı rezidans ve AVM ile ilgili çok şaşırtıcı bir bilgi verdi
AKP’li Üsküdar Belediyesi göreve geldiğinden bu yana ilçe sınırları içinde yeni açılan işyerlerine içki ruhsatı vermiyor. Eski ruhsatları ise süresi bittiğinde iptal ediyor ve yenilemiyor.
Ama bu kural Dubai emirinin yaptığı yeni AVM’de bozulmuş.
Lafa gelince “İslam sermayesi” olarak kucak açılan Dubai emiri “Açtığımız AVM’nin müşterileri genellikle zenginler olacak. Bu nedenle lokantalara içki ruhsatı verilmesini istiyoruz” demiş.
Talep zengin Müslüman bir isimden gelince belediyenin “Bizim sınırlarımızda içki içirtmeyiz” ilkesi bir anda yerle bir olmuş.
“Bunların Müslümanlığı da parayı bulana kadar” diyeceğim ama ayıp olacak diye endişe ediyorum.