ANALİZ

Eyvah, Trump Kore’den başladı


Erdoğan’ın günlerce “nefesler tutularak” beklenen ABD gezisi bitti. Erdoğan Beyaz Saray’a gitti, Trump’la 20 dakika başbaşa görüştü, taleplerini iletti, heyetler arası görüşmeler yapıldı.
Peki sonuç?
Bilmiyoruz henüz.
Buluşmadan önceki son yazımda “Erdoğan zaferle dönecek” başlığını kullanmıştım. Sadece başlık okuyarak yorum yapmaya meraklı bir kesim “Sen de mi yandaş oldun?” türü zevzeklikler yaptı tabii.
Yazımda belirtmeye çalıştığım şey aşağı yukarı aynen gerçekleşti.
Medya Erdoğan’ın bu gezisini “zafer” kelimesiyle kutlamadı ama yaratılan imaj “çok başarılı” bir gezi olduğu yönünde.
Görüşmelerden sonra ayrıntılar açıklanmadı. Sorduğumuz sorulara cevap verilmedi. Gezinin nasıl geçtiğini ve bundan sonra neler olacağını önümüzdeki günlerde muhtemelen yaşayarak öğreneceğiz.
Erdoğan- Trump görüşmesini ben de herkes gibi tv ekranlarındaki canlı yayınlarda izledim.
Trump konuşmasına “Türk askerinin Kore’deki kahramanlığından” başlayınca ister istemez “Eyvah” dedim, “bunun arkası bizim için çok hayırlı değildir.”
Kore savaşı 1950’lerde kaldı. 60-70 ve 80’li yıllarda Türkiye’ye gelen Amerikalıların Kore’deki kahramanlıklarımızı anlatmaları pek hoşumuza giderdi.
Oysa eğer Amerikalı konuşmaya Kore övgüsüyle başlıyorsa Türkiye’den mutlaka bazı önemli tavizler aldıklarını bizler ancak yıllar sonra öğrenmiştik.
Şimdi Kore kahramanlığımız yeniden gündemdeyse, o görüşmelerde henüz bilmediğimiz bazı şeyler olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Amerikalılar neden bu tür durumlarda hep Kore’den söz ederler?
Ne söyleyecekler? Türkiye’yi övmek için ellerinde başka bir şey yok ki. “Çok ileri bir ülkesiniz” diyemez. “Demokrasiniz fevkalade” hiç olmaz. “Bilim ve kültürdeki ataklarınız hepimizi kıskandırıyor” sözünü nasıl söylesinler? “Sizden aldığımız mallar ABD’de çok tutuluyor” lafı zaten doğru değil. İki Irak savaşına katılmamışız, hele ikincisinde bir de tezkereyi reddetmişiz. IŞİD terörü ile mücadele konusunda bir ileri bir geri gidiyoruz. Askeri başarımız Kıbrıs Barış Harekatı’nda var ama o da ABD’nin işine gelmiyor. Ama Türkiye’den önemli tavizler alınacak. Peki gönlümüz nasıl alınacak. O halde “ver Kore gazını.”
ABD gezisinde bize aktarıldığına göre iki önemli başlık var.
Birincisi PYD’ye, dolaylı olarak PKK’ya yapılan silah yardımı.
İkincisi Fetullah Gülen ve avanesinin iadesi.
Bu iki konuda ne olduğunu biliyor muyuz? Hayır. O halde her iki konu da olumsuz noktalandı. Çünkü eğer bu iki konuda bir ilerleme olsa yeri göğü inletirlerdi.
Söylenmeyen ama fısıldanan konulardan biri de Reza Zarrab’ın durumu ile ilgili. O konuda da tek satır açıklama yok. Demek o da olumsuz.
Olsun. “Siiiiz Türkler Kore’de ne kahramandınız. Amerikan halkı bunu hiiiiiç unutmayacaktır.”

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Makam aracı Amerika’ya neden götürülür?


Erdoğan’ın Amerika gezisinin ilginç ayrıntılarından biri, iki gün için kullandığı makam aracının Türkiye’den götürülmesiydi.
Fiyatı 4 milyon lira olan makam aracı özel bir kargo uçağı ile bir gün önceden Amerika’ya ulaştırılmıştı.
Peki, neden?
Amerika Erdoğan’ın güvenliğini sağlayacak nitelikte bir araç bulamadı mı ya da bulamaz mıydı?
Sanıyorum araba götürülmesi bir tür “mütekabiliyet” yani “aynı şekilde karşılık verme” amacı taşıyor.
Biliyorsunuz Amerikan başkanları nereye gitse makam araçlarını da beraberlerinde götürüyorlar.
Çünkü Amerikan Devleti dünyanın neresinde olursa olsun kendi başkanını koruma görevini mutlaka kendi üstleniyor.
Buna başta Avrupa ülkeleri olmak üzere bugüne kadar itiraz eden olmadı. Kimse gurur konusu yapmıyor. Birincisi “konuk nasıl rahat edecekse öyle davransın” anlayışı, ikincisi ise özellikle koruma görevinin bir bölümünün konuk ekibe verilmesi kolaylarına geliyor.
Tabii bu Amerikan başkanının tüm korumasının Amerikalılar tarafından yapılması anlamına gelmiyor. Her ülke bu konudaki en üst düzey önlemini alıyor ama başkanın yakın korumasını Amerikalılara bırakıyor.
Erdoğan sanıyorum Amerika’nın bu uygulamasına karşı “Biz de büyük dünya ülkesiyiz, sen ne yapıyorsan biz de onu yaparız” demek istedi.
Yanlış mı? Değil tabii. Hatta bu uygulama gururumuzu okşayacak cinsten.
Ama gücümüzü bu yolla göstermek sorunu çözüyor mu, Amerika PYD’ye destekten vazgeçiyor, Gülen ve avanesini bize veriyor mu? Hayır.
O halde?

BUNU YAZMAK GEREK

Bilgi olmayınca görüntüler övüldü


Cumhurbaşkanı Erdoğan Amerikan Başkanı Trump ile görüşürken bizim medyanın hali de görülmeye değerdi.
“Nefesler” tutulmuştu “tarihi” zirveye çok az zaman kalmıştı, Türkiye “noktayı” koymak üzereydi.
Başta haber kanalları olmak üzere yandaş medyanın tümü ekranlarını “uzmanlarla” doldurmuş bu müthiş anı yorumlamaya çalışıyordu.
Ama ne çare ki, iki lider de dişe dokunur bir açıklama yapmadılar. Herkesin merakla beklediği sorulara cevap vermediler.
Yani “görüntü” vardı ama “ses” yoktu.
Bu durumda ekranlara doluşturulan “uzmanlar” görüntüler üzerine konuşmaya başladılar.
Örneğin Trump Erdoğan’ı kapıda karşılamıştı. Sanki bu durum olağanüstüydü. Resmi ziyaretlerde bu hep böyle. “Çakı gibi” Marine Corp’lar Erdoğan’a selam durmuşlardı. Bu da aynı, Mozambik Başkanı gelse de aynı tören yapılıyor zaten.
Trump gülmüştü, kravatı çizgiliydi, Trump’ın sevdiği kırmızı kravatı Erdoğan takmıştı falan gibi hava cıva konular da konuşuldu.
Trump Erdoğan’ın elini sıkmıştı. Oysa Merkel’le el sıkışmamıştı. (Doğrusu fotoğraf çekilmesi için tokalaşma tekrarı yapılmamıştı.) Trump Erdoğan’ı gülümseyerek karşılamıştı. Beyaz Saray’da Türk heyetine çok büyük ilgi vardı.
Ekranlarda “mecburen” bunlar anlatıldı, zaman dolduruldu.
Ama yandaş medya adına iyi de oldu. Ana konuya girilmeden “Breh breh ne başkanımız var ama değil mi?” güzellemesi sayesinde halkın bir bölümünde “Helal olsun Erdoğan’a, bak Trump’ı nasıl hizaya soktu” havası yaratılmış oldu.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Önceden planlanmış bir oyun izledik


Sanıyorum herkesin dikkatini çekmiştir, buradan da yazayım.
Erdoğan ve Trump 20 dakikalık başbaşa görüşmeden sonra birlikte medyanın karşısına çıktı. Önce Trump sonra da Erdoğan konuştu.
Nedense tek bir soru bile almadılar. Daha sonra da bir basın toplantısı yapmadılar.
Trump da Erdoğan da 20 dakikalık görüşmeden sonra yaptıkları açıklamaları önlerindeki kâğıttan okudular.
İşte dikkat çekici nokta bu.
Sadece 20 dakika süren bir toplantıdan sonra Trump da Erdoğan da o konuşmaları ne zaman yazdılar ve kâğıda aktardılar?
Bu teknik olarak mümkün değil. O halde her ikisinin de görüşme sonrası yapacakları açıklamaları önceden hazırlayıp yazdıkları ihtimali ağır basıyor.
Bu durumda yapılan açıklamalarla içeride konuşulanların aynı olmadığı kuşkusuna düşmemiz şaşırtıcı olmaz.
Hatta “Herşey daha önceden hazırlanmıştı. Kamuoyunun karşısında bir oyun oynandı. Özellikle Erdoğan’ın itibarını yükseltecek birkaç atraksiyon yapıldı o kadar” demek de mümkün.
Erdoğan en önemli konular PYD’ye destek ve Gülen’in durumu ile ilgili Amerikan tarafının son kararını da muhtemelen biliyordu, sadece satır arasında bir hatırlatma yapmakla yetindi.
Gerçek bir süre sonra nasıl olsa ortaya çıkacak. Amerikan basını o görüşmede neler olduğunu birkaç gün içinde yazar.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Amerikan topraklarında HDP’li dövmenin gururu


Erdoğan, ABD gezisinde Türk koruma polisleri yine bir kavgaya karıştılar.
Korumalar Türkiye’de nasıl Erdoğan’ı protesto edenlerin üzerine çullanıp Allah ne verdiyse vuruyorlarsa dış ülkelerde de aynı yöntemi kullanıyorlar biliyorsunuz.
Aynı şey bu kez de yaşandı. Washington’da Erdoğan’ı protesto eden bir grup HDP’li ile Erdoğan’ı alkışlamaya gelen AKP’liler arasında kavga çıktı. Kavgaya “Erdoğan’a edilen hakaretlere dayanamadıklarını” söyleyen korumalar da katıldı.
Korumaların HDP’lilere saldırması Türkiye’deki AKP’lileri pek gururlandırmış. Sosyal medyada inanılmaz destek mesajları vardı. Hepsi sanki bir savaşta düşman alt edilmiş coşkusu taşıyordu.
Oysa o korumaların görevi Erdoğan’ı her türlü tehlikeye karşı korumak. Ama Erdoğan’ı protesto edenleri kendi kafalarına göre cezalandırmaları amirleri ve hatta bizzat saray eşrafı tarafından sempati ile karşılanınca bu tatsız olayları yaşıyoruz. Korumaların adam dövmesi bizdeki bazı fanatikleri çok mutlu edebilir ama Türkiye ciddiyeti ve itibarından çok şey kaybediyor akıllarına bile gelmiyor.