ÖNERİ

Fındık fiyatlarını protesto eden CHP dün Ordu Giresun arasında “Fındık İçin Adalet” yürüyüşü başlattı. Bir faydası olacak mı? Olacak tabii, fındık üreticisi 8.5 liraya satacağı fındığı bir hafta on gün sonra devlete 9 liradan satacak. Aradaki 50 kuruşluk fark için de müthiş bir sevince kapılacak ve oyunu koşup AKP’ye verecek. Böylelikle kural bozulmamış olacak. Karadenizli fındık üreticileri kazıklandıkça iktidara daha da bağlanacak.
CHP ise yine havasını alacak. Yürüyüş sayesinde fındık üreticisi birkaç kuruş daha fazla para kazanacak, CHP’nin bu konudaki payını görmeyecek bile, hatta bir süre sonra “CHP karışmasa fındığı daha yüksek fiyata satacaktık” diyenler bile ortaya çıkacak.
Fındık konusu yıllardır çözülmeyen bir hastalık. Kim bilir kaç yıldır Karadenizli fındık üreticileri öfke kusarlar. Hemen her yıl fındıkta oynanan oyunlar yazılır çizilir, ama nedense hiçbir çözüm bulunamaz.
Oysa Türkiye’nin fiyatını dilediği gibi belirleyebileceği tek ürün belki de fındıktır. Çünkü dünyada tüketilen fındığın yüzde 75’i Türkiye’de üretiliyor. Türkiye 95 ülkeye fındık satıyor.
Dünyanın en büyük çikolata fabrikaları fındığı sadece Türkiye’den alıyorlar.
Bu durumda Türkiye fındık fiyatı belirlemede tek otorite. Oysa durum tam tersi.  Bir yabancı firma fındık fiyatını canı nasıl istiyorsa öyle belirliyor. Türkiye de buna oturup bakmaktan başka bir şey yapamıyor. AKP’nin önde gelen isimleri asında fındık kralları da var. Ama onlar da bir şey yapmıyor nedense. Muhtemelen yabancı çikolata devinin rotasında yürümek işlerine geliyor.
Şimdi Tarım Bakanlığı’nda “namusu ve dürüstlüğü” ile tanınan Ahmet Eşref Fakıbaba oturuyor. Fakıbaba önceki gün fındık üreticisine seslenerek “Yürüyüş falan yapmayın, çözeceğiz sorununuzu” dedi. Sonra da “Biraz sabredin, malınızı 8.5 liraya satmayın biz 10 liradan alırız” diye ekledi. Tabii üreticinin büyük bölümü malını sattı bile orası ayrı.
Şimdi Fakıbaba’ya buradan seslenmek istiyorum. Durumu gerçekten düzeltmek istiyorsanız bir kereliğine mahsus bir operasyon yapın. Üreticinin elindeki tüm fındığı alın. Sonra da dış piyasaya “bu yıl fındık yok, başka yerden bulun” deyin. Elinizdeki fındığı da bedavaya okullara dağıtın çocuklar her gün birer avuç fındık yesinler.
Eğer AKP içindeki fındık kralları ile birlikte iş tutan yabancı çikolata devleri karşısında dik durabilirseniz hem fındık üreticisi kurtulur hem de Türkiye elindeki önemli bir ürünün fiyatını kendi belirleme şansına kavuşur. Haydi Fakıbaba, gösterin namusunuzu, dürüstlüğünüzü. Satmayın elin yabancısına şu fındığı bu yıl. Bakalım o zaman ne yapacaklar?

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Fetullah Gülen’e çok ilginç bir çağrı


Halk TV’deki Yazıişleri programının dünkü konuğu İstanbul Üniversitesi eski rektörlerinden Prof. Dr Mesut Parlak’tı.  Okulların açılışı nedeniyle Mesut Parlak’la eğitim üzerine çok hoş bir sohbet yaptık. Parlak laik eğitimin önemini anlatırken iktidarın “dindar-kindar” nesil yetiştirme hayalinin Türkiye’yi nasıl bir uçuruma götüreceğini güzel örneklerle anlattı.
Sohbet sırasında söz AKP iktidarının kısa bir süre öncesine kadar engin fırsatlar tanıdığı Fetullah Gülen cemaatine ve okullarına da geldi. Prof. Dr. Parlak “Türkiye’ye en büyük kötülüğü yapan insanların başında o Pensilvanya’daki kişi gelir” dedikten sonra ekledi; “Ama yaptığı bütün kötülüklerden sonra bir kereliğine namuslu davranıp bir şey yapmasını istiyorum. Bunun Türkiye’ye çok yararı olacaktır.” Ben de “Ne yapmalı?” diye sordum. Parlak “Çok basit” dedi “Albümünü göndersin.”
Ben gülmeye başlayınca Parlak devam etti:  “Pensilvanya’ya giden herkesin fotoğrafının hatta videolarının çekildiğini bilmiyor muyuz? Bunların hepsi o adamın elinde. Türkiye’ye bir kereliğine hayırlı bir iş yapıp bunu gönderse ve biz de bölük pörçük öğrenmek yerine hepsini bir kerede görsek.”
Parlak’ın önerisi bana göre de çok mantıklı. Cemaat için artık yol bitti. Bundan sonra başarılı olmaları mümkün değil. Gerçekten hayırlı bir iş yapsalar da zamanında önlerinde yaltaklanan ama şimdi akla gelmeyecek küfürlerle saldırıp kendilerini işin içinden sıyırmaya çalışanları ifşa etseler.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Değişen müfredatla “zır cahil” bir nesil yetişecektir


İktidar ilköğretim ve liselerdeki müfredat değişikliğinin çok gerekli olduğunu söylüyor. Günün koşullarına göre müfredat yeniden düzenlenmiş, bu yapılırken de gelişmiş Batı ülkelerinden örnek alınmış. Duy da inanma.
Yeni müfredatla bilimsellikten vazgeçiliyor, aydınlanma ıskalanıyor, Atatürk ve devrimleri neredeyse tamamen unutturuluyor, bunun yerine din kuralları geliyor, bilim yerine din kuralları öne geçiyor.
Geçenlerde bir fizik öğretmeni ile sohbet ediyorduk. “Dayanamıyorum artık, emekli oldum” dedikten sonra gözyaşlarını tutamayarak başından geçen bir olayı anlattı. Derste bir fizik kuramını anlattıktan sonra bir problem sormuş. Öğrencilerden birine “Anlat bakalım neden böyle oluyor?” demiş. Öğrenci biraz düşünmüş, belli ki konuyu bilmiyor “Hocam ne soruyorsunuz yani, Allah böyle istiyor, o kadar işte” cevabını vermiş.
Geçen hafta müfredatı tartıştığım biri “Kuran’da her şey var. Eğer çocuklarımıza Kuran’ı iyi öğretirsek, sizin bilimsel dediğiniz konuları çok daha iyi kavrarlar” dedi. Şaşırmış halde “Kuran’da her şey var diyorsunuz, şu cep telefonu var mı?” diye sordum tamamen espri olsun diye. Adam bütün ciddiyetiyle “Elbette” dedikten sonra bir Sure okudu, tercümesini zorlarsanız “bak burada telefonu kastediyor” diyebilirsiniz. “İyi de” dedim “İslam dünyasında 1400 yıldır her gün Kuran okurken bunu kimse bulamadı da Kuran’ı hiç okumamış elin gavuru telefonu nasıl icat etti?” diye sordum. Aynı ciddiyetle “Siz okumadıklarını mı sanıyorsunuz, onlar da Kuran’da her şeyin yazılı olduğunu biliyorlar, gizlice Kuran okuyorlar, icatları da böyle yapıyorlar” dedi ve “nasıl oturttum mu” der gibisinden baktı.
Gerekten hayretler içinde kaldım, söyleyecek hiçbir şey bulamadım.
Sonuçta işte böyle düşünen ve bir de üstüne buna inanan bir nesil yetişiyor.

KOMİK

Dünyayı düz sananlar güneşi de en büyük zanneder


Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu tarafından 21.06.2017 tarihinde eğitim aracı olarak kabul edilen ve
1 milyon 552 bin 751 adet basılan İlkokul Türkçe 1 Ders Kitabı’nın Uzay Ünitesi’nde, birçok yanlışa imza atılmış. Örneğin gökyüzündeki en parlak yıldızın “Kutup Yıldızı” olduğu yazılı kitapta. Güneş için ise “Evrenin en büyük yıldızı” deniyor. Kuyruklu Yıldız içinse “Arkasında ışıklı bir kuyruğu oylan yıldızlara kuyruklu yıldız denir” ifadesi kullanılmış.
Yeni müfredatla birlikte çocukların beynine sokulmak istenen kimi hurafelerin yanı sıra bir de böyle maddi yanlışlar var.  İşin garip tarafı da bütün bu yanlışlar on binlerce kitap basıldıktan sonra fark ediliyor. Kitaplar yeniden basılamayacağı için de görev öğretmenlere düşüyormuş. Bu yanlışları her kitapta ellerindeki “stikırlarla” düzelteceklermiş. Geçen hafta da bir karikatür skandalı yaşanmıştı biliyorsunuz. Özensizce okul kitabına konulan bir karikatürün bulunduğu sayfaların yırtılması kararı alınmıştı. Bu işi de her sınıfta öğretmenler yapacak. “Getir yavrum kitabını.” Sonra karikatürün bulunduğu sayfa “cııırt” kesiliyor. Peki karikatürün arkasındaki sayfada olan bilgiler için ne düşünüldü acaba?