ACAİP YAZILAR

Hani Erdoğan bu askerlere “sizlere güvenebilir miyim” diye sormuştu?


Cemaatin dinci faşist darbe girişiminden bu yana bir yıldan fazla süre geçti. Bu süreçte on binlerce kişi hakkında soruşturma açıldı, 30 binin üzerinde kişi tutuklandı, kimileri çok ağır hapis cezalarına çarptırıldı, yüz binin üzerinde kamu görevlisi kapının önüne kondu. Ancak hemen her gün hepimizi çok şaşırtacak yeni bilgilere ulaşıyoruz. Bugüne kadar ısrarla söylediğim bir şey var biliyorsunuz, diyorum ki “O gece ile ilgili bildiklerimiz gerçeklerin yüzde 15’ini bile bulmaz.” Darbe gecesi ile ilgili çok şey söylendi, yazıldı, çizildi. İktidar ve yandaşları 15 Temmuz’u bir destan gibi sunmaya çalışıyorlar ama halkın zihnindeki kuşkular da bir türlü bitmiyor. Ancak iktidar ve çevresinin o gece ile ilgili öyle büyük bir dayatması var ki, çoğu insan kuşkularını dile getirmeye çekiniyor. Çünkü “Bu nasıl oldu?” diye basit bir soru sorana bile anında “vatan haini” veya “darbeci, Fetö’cü” damgası vuruluyor. Ama böylesine bir dayatma ve korkutma var diye ağzımızı açmayacak, hiçbir şey sormayacak mıyız? Örneğin cemaatin faşist darbe girişiminin asıl hedefinin AKP Genel Başkanı Erdoğan olduğu söyleniyor ama kimse “tüm yaverlerinin FETÖ’cü çıkmasına” akıl sır erdiremiyor. Erdoğan’ın en yakınındaki kişiler cemaatçi olduğu halde nedense darbeyi yapanlar Erdoğan’ın yerini bile bulamıyorlar da otel komisine soruyorlar. Üstelik Erdoğan oradan ayrıldıktan 3 saat sonra geliyorlar o otele. Sonra Erdoğan’ın en yakın koruma polislerinin de yarısı cemaatçi oldukları için tutuklandılar. O polisler darbe gecesi bile Erdoğan’ın yanındalar ama darbeciler için kıllarını bile kıpırdatmıyorlar. Şimdi en son olay ise Erdoğan’ı Marmaris’ten Dalaman’a götüren helikopterin pilotlarının da cemaatçi çıkması. Meğer AKP Genel Başkanı’nı Dalaman’a götüren o pilotlar da bylock kullanıcısı imiş. Darbecilerin has adamlarıymışlar. Oysa 15 Temmuz Destanı anlatılırken o pilotların ne kadar vatansever olduklarını öğrenmiştik. Erdoğan darbeyi eniştesinden öğrendikten sonra İstanbul’a gitmeye karar vermişti. Emrindeki helikoptere doğru yürürken, kapıda kendisini bekleyen pilotlara “Size güvenebilirim değil mi?” diye sormuştu. O pilotlar da “Sayın Cumhurbaşkanımız” demişlerdi, “bize elbette güvenebilirsiniz. Sizi kılınıza bile zarar gelmeden götüreceğiz, darbecilere pabuç bırakmayız” demişlerdi. Erdoğan o anı anlatırken gözleri sulanmıştı. İşte şimdi ortaya çıktı ki meğer o pilotlar da darbeciymiş. Haydi buyurun bakalım. Şimdi biri çıksa ve şu soruları sorsa ne olacak? O pilotlar darbeciyse o gece neden Erdoğan’ı tereyağından kıl çeker gibi darbecilerin arasından geçirip Dalaman’a ulaştırdılar? Erdoğan’ın gizlice uçağına binmesine yardımcı oldular? Hemen ardından gelen diğer darbecileri şaşırtarak Erdoğan’ın uçağının havalanmasını sağladılar? Dediğim gibi ya biri çıkıp bu soruları sormaya kalkarsa ne olacak? Vallahi hemen “sen darbeci misin, hain misin?” diye üzerine çullanırlar. İyisi mi hiç sormamak. Bunu da sineye çekmek.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Polis Kudüs eylemine sert müdahale etmiş


Üç gündür Kudüs protestoları yapılıyor. Başta Kudüs’te tabii. Bir de Müslüman ülkelerde. Amerika Başkanı Trump “İsrail’in başkenti Kudüs’tür” deyince ortalık karıştı. Türkiye’de de birçok ilde protesto eylemi yapıldı. Özellikle cuma namazından çıkanlar Kudüs protestolarına katıldılar. Dün internetteki haber sitelerinden gelişmeleri izlerken çok ilginç bir başlık görünce şaşırdım ve haberin ayrıntısına girdim. Çünkü başlıkta Kudüs protestolarına polisin çok sert müdahale ettiği yazıyordu. Önce bunun bir batı ülkesinde olduğunu zannettim. “Hangi ülkenin polisi vicdanının sesini duyurmaya çalışanlara bu kadar sert müdahale etmiş acaba?” diye düşündüm. Ama o da ne? Polisin sert müdahalesi Türkiye’de olmamış mı? Kadıköy’de bir grup Trump’ın kararını protesto etmek için Mehmet Ayvalıtaş meydanında toplanmak istemiş. Ancak etrafları polis tarafından çevrilmiş. Bunun üzerine protestocular Bahariye Caddesi’ndeki Süreyya Kültür Merkezi’nin önünde toplanmış. Polis burada da peşlerini bırakmamış protestocuların. Gençler slogan atmaya başlayınca dalmışlar kalabalığın içine, fena halde coplamışlar herkesi, 15 kişiyi gözaltına almışlar, hepsine ters kelepçe takıp uzun süre otobüslerde oturtmuşlar. Oysa başka yerlerde yapılan protestolara hiç karışmayan ve yolları açan polisin bu protestoculara göz açtırmaması ve acımasızca coplamasının nedeni aslında çok basit. Çünkü bu Kudüs protestocuları “dinciler” değil. Amerika ve İsrail’in emperyalist yayılmacılığına ve şiddetine karşı çıkan gençler. AKP’li değiller. Tayyip Erdoğan’a biat etmemişler. Her dünya yurttaşı gibi zulmü protesto etmeye çalışıyorlar. AKP polisi elbette müsamaha göstermeyecektir buna!

Bİ SORALIM BAKALIM

Lozan gürültüsü FETÖ’cüleri ve adaları unutturdu


Yunanistan’a tarihi bir ziyaret yapıldı hesapta. AKP Genel Başkanı Erdoğan cumhurbaşkanı sıfatıyla 65 yıl sonra Yunanistan’a resmi ziyaret yapan ilk Türk siyasetçi oldu. Erdoğan Yunanistan’a giderken akıllarda iki konu vardı. Birincisi; Yunanistan’a iltica etmek isteyen darbecilerin iadesi, ikincisi ise Yunanistan’ın işgal ederek silahlandırdığı 18 ada sorunu. Ancak Erdoğan Yunanistan’a ayak basar basmaz bir Lozan sorunu çıkardı. Yunanistan’la aramızda “dinsel” bir sorun gibi sunulan Lozan konusu o kadar çok konuşuldu ki herkes ilticacı darbecilerle 18 adayı unuttu. Neredeyse yüzde 95’i iktidarın kontrolündeki medya, sanki bu konular hiç yokmuş gibi davrandı. Amerika’ya karşı “güya çok kararlı” gibi davranan ve “ver papazı, al papazı” pazarlığı bile yapan Erdoğan’ın ilticacı darbecilerle ilgili hiçbir şey yapmaması nedendir acaba?

BUNU YAZMAK GEREK

Erdoğan sözünü tuttu CHP operasyonunu başlattı


Tuhaf olaylar yaşıyoruz son zamanlarda ama bunların hiçbiri artık şaşırtıcı değil. İçişleri Bakanı CHP’li Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi’yi görevden uzaklaştırdı biliyorsunuz. Gerekçesi bu belediye başkanı hakkında bazı soruşturmaların olması. İçişleri Bakanı soruşturmaların selameti için bunu gerekli görmüş. Bakan böyle diyor ama aslında bu operasyonun sinyalini AKP Genel Başkanı Erdoğan çoktan vermişti. Hatırlayacaksınız AKP Başkanı bazı kendi atadığı belediye başkanlarının istifasını istemişti. İstanbul’daki buna uymuş ve hemen istifasını vermişti. Ankara’da Başkan biraz ayak diremeye çalışmış, Erdoğan’ı birkaç kez görmeye çalışıp yapabileceği her şeyi yapmıştı ama sonunda daha fazla direnememişti. Bursa’daki biraz direnecek gibi yapmış ama boyun eğmişti. Balıkesir’in Başkanı ise sanki ayaklanma başlatıyormuş gibi yapmış sonra da ağlayarak görevini bırakmıştı. AKP bu istifaları “metal yorgunluğu” diye açıklamıştı. “Bu arkadaşlar” yeterince yararlı olamıyorlardı, hepsi buydu. Oysa tam bu aşamada AKP Genel Başkanı Erdoğan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na çağrıda bulunarak “Bak biz kendi temizliğimizi yapıyoruz, sen de yolsuzluk yapan başkanlarının istifasını iste, aksi takdirde İçişleri Bakanlığı bunu yapacak” demişti. AKP Genel Başkanı böylelikle kendi başkanlarının yolsuzluk nedeniyle görevden alındıklarını da doğrulamıştı aslında. Şimdi belli ki Erdoğan sözünü tutuyor ve CHP’li belediyelerin üzerine yürüyor. Seçime hazırlanan Erdoğan’ın bu işi büyüteceğini kendi partisindeki tüm yolsuzluk iddialarını örtbas etmek için medya ile birlikte CHP’ye saldıracağını söylemek yanlış olmaz.

BUNU YAZMAK GEREK

Protestolarla ne amaçlandığı belli değil


Müslüman ülkeler ayakta. Filistinliler yeni bir “intifada” yani ayaklanma kararı aldı. Kudüs’te İsrail polisi ve askeri göstericilere çok sert müdahalelerde bulunuyor. Hepsi iyi de bizde ve diğer Müslüman ülkelerdeki protesto gösterileri ile ne amaçlanıyor, bunu anlamak zor. Çünkü bu tür protestolarla İsrail’in Kudüs’ü başkent yapmaktan alıkoyması mümkün değil. Çünkü İsrail Kudüs’ü 1980’den bu yana başkent olarak kullanıyor. Parlamentosu, hükümeti, tüm kamu kurumları Kudüs’te. Diğer ülkeler Kudüs’ü “hesapta” başkent olarak kabul etmiyor bu nedenle elçiliklerini hâlâ Tel Aviv’de tutuyor. Amerika ise çok uzun yıllar önce başkent olarak kabul ettiği Kudüs’e elçiliğini de taşıma kararı aldı. Yani eğer bir protesto yapılacaksa bu öncelikle Amerika’ya karşı olmalı. İsrail’e karşı yapılması Amerika’yı fazla etkilemeyecektir. Çünkü Filistin’de bu tür protestolar ve hatta intifada ilk kez olmuyor ve hiçbirinde olumlu sonuç alınamadı tam tersine her seferinde İsrail biraz daha mevzi kazandı, işgal ettiği alanı genişletti. Bu kez de böyle olması kaçınılmazdır. Başta Araplar olmak üzere İslam ülkeleri ortak kararlar alamadıkça ve ortak eylemlere girişemedikçe İsrail’in hoyratlığı devam edecektir. Ne yazık ki son olayda da anlaşıldığı kadar bu ortak tavır yine olmayacak, İslam ülkeleri biraz bağırıp çağırdıktan sonra kendi dünyalarına dönecekler Filistin halkı da daha da daraltılmış kaderiyle baş başa kalacaktır. Çözüm belki de konuyu din patentinden kurtarıp özgürlük mücadelesine çevirmekle bulunacaktır.