Bİ SORALIM BAKALIM

Cumhurbaşkanı Erdoğan referandum stratejisini CHP ve Genel Başkanı Kılıçdaroğlu üzerine kurdu biliyorsunuz.
Varsa yoksa CHP ve Kılıçdaroğlu.
“Ne yaptı bunlar?” diyor, “dikili ağaçları yok” diye aşağılamaya çalışıyor.
Son günlerde “bilgisizlikle” suçladığı Kılıçdaroğlu’na hitaben “Kendi partinin tarihini bile bilmiyorsun, utan, Mustafa Kemal hem cumhurbaşkanıydı hem CHP’nin genel başkanıydı, bundan bile haberin yok” diye bağırıyor.
Söylediği doğru olmasına doğru da, bugüne uyarlamak mümkün değil. Çünkü Erdoğan’ın sözünü ettiği CHP o tarihlerde bugünkü gibi bir parti değil, kurucu unsurun partisiydi. Ülkede zaten başka parti yoktu ve kuruluş döneminde sistemin ta kendisiydi.
Bugünkü anlamdaki partiler ancak 1946’da çok partili hayata geçildikten sonra ortaya çıktı ve o andan itibaren cumhurbaşkanının partili olması, il başkanlarının valiliğe getirilmesi de son buldu. Çünkü demokrasi bunu gerektiriyordu.
Erdoğan Kılıçdaroğlu’nu en çok devlet memuru olduğu 90’lı yıllarla vurmaya çalışıyor. Hatta bunun için merhum gazeteci dostumuz Savaş Ay’ın o dönemlerde yaptığı haberleri meydanlarda halka izleterek haklılığını göstermeye çalışıyor.
Hastanelerin durumunun çok kötü olduğunu ve bunun sorumlusunun o sırada SSK Genel Müdürü olan Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu söylüyor.
Bu mantıkla bakarsak bugün çok övündüğü hastaneleri kuran genel müdürleri neden hiç anmıyor? Ya da neden “yolları, köprüleri, tünelleri” kendilerinin yaptığını söylüyor, oysa bunları yapan Kara Yolları Genel Müdürü değil mi?
Bunca yol, köprü, tünel açılışı yapıldı. Hiç Karayolları Genel Müdürü’nün öne çıkarıldığını “İşte bütün bunları bu adam yaptı” dendiğini gördünüz mü?
Siz hiçbir bürokratınızı öne çıkarmazken “hizmetleri siyasi iktidarlar yapar” derken, sıra muhalefete gelince neden her şeyden bir bürokratı sorumlu tutuyorsunuz.
Bürokratlar elbette çok önemlidir ama sorumluluk siyasi iktidarlardadır. Hastaneler Kılıçdaroğlu’nun SSK Genel Müdürü olduğu için çok kötü duruma düşmedi, siyasi otoritenin beceriksizliğidir asıl önemli olan.
Kılıçdaroğlu SSK Genel Müdürü olduğu sırada iktidarda CHP değil DYP vardı SHP ise iktidarın koalisyon ortağı idi.
Ayrıca şunu kimse unutmasın. CHP 67 yıldır iktidarda olmadı. Bir iki kez koalisyon ortağı oldu. Bu nedenle “Ne yaptı bunlar” diyerek bütün geçmişi karalarken CHP suçlanamaz. Erdoğan bir kere de çok beğendiği sağ iktidarlar dönemlerinde, yani son 67 yılda yapılamayanları eleştirse, Menderes’i Özal’ı, Erbakan’ı diline dolasa ya...

FIKRA GİBİ

Ordunun haberi bile yok yazarlar biliyor


Anladığım kadarıyla silahlı kuvvetlerin hali çok kötü. Kendi içlerinde neler olup bittiğini bile bilmiyorlar. Yandaş yazarları izleyerek ordu içinde yaşananları öğreniyorlar.
Nereden mi çıkardım bunları? Yandaş medyanın en irisinde yazan Rasim Ozan Kütahyalı dünkü yazısında Genelkurmay’a giderek ifade verdiğini yazmış. Yanında yine kendisi gibi AKP’nin Erdoğancı kanadından eşi Nagehan Alçı da varmış. O da ifade vermiş.
Bu iki yandaş gazeteci bir süre önce batı illerindeki bazı askeri birliklerde hareketlenme olduğunu ileri sürmüşlerdi. O sırada kendilerine başka gazeteciler de katılmıştı. Söyledikleri şuydu; Ordu yine hareketleniyor. Başörtüsünün orduda kullanılabileceğinin açıklanmasında sonra Atatürkçü subaylar öfkeli. Darbe için yeniden ortam hazırlamaya çalışıyorlar.
İşte bu yazılar üzerine ordumuz harekete geçmiş. İşin aslı var mı yok mu öğrenmek için soruşturma açmış ve tam 614 subayı bu nedenle ifadeye çağırmış. Düşünebiliyor musunuz, koskoca ordu, bir dinci grubun faşist kalkışmasından sonra bazı hareketlenmelerden ve darbe hazırlıklarından habersiz. Birkaç Erdoğancı yazar yazınca telaşa kapılıyorlar ve yüzlerce subayı ifadeye çağırıyorlar.
Sanıyorum, hele bir de evet çıkarsa, bu bahane ile ordu içinde ne kadar Atatürkçü vatansever subay varsa tasfiye edilecek.
“İnsan üzülüyor” diyeceğim ama artık o kadar çok üzülüyoruz ki bunun da bir faydası dokunmuyor.
Ne diyeyim “hayırlı” olsun.

ŞAŞIRDIM

Çiller de referandumda evet diyecekmiş


Halk TV’de dünkü konuğum Meral Akşener’di. Bana göre Akşener yaklaşık bir saatlik programda çok formdaydı. Söylemek istediği her şeyi samimiyetle söyledi. İnandırıcılık ve güven verme açısından da bence dört dörtlüktü.
Kadınların ilgisini çok güzel anlattı Meral Akşener. AKP’li bile olsa yaşadıkları sıkıntıların, işsizliğin ve yoksulluğun nedeninin bugünkü siyasi iktidar olduğunu gördüğünü söyledi.
Programın sonuna doğru eskiden bakanlığını yaptığı DYP’nin o zamanki genel başkanı Tansu Çiller hakkında çok ilginç bir iddia attı ortaya. Çiller’in “Evetçi” olduğunu söyledi. Zaman darlığından üsteleyemedim ama inanın çok şaşırdım.
Çiller gibi bir merkez sağ liderinin demokrasiyi, hukuku, insan hak ve özgürlüklerini tamamen ortadan kaldıracak bir anayasa değişikliğine evet demesini açıkçası aklım almadı.
Demek geçen yıllar içinde bazı menfaatler ağır basmış.
96 yaşındaki Nilüfer Gürsoy (Celal Bayar’ın kızı) hâlâ pırıl pırıl açık dimağı ile bütün baskılara rağmen “Bu anayasaya hayır diyorum” diye haykırma cesareti bulurken, Çiller’in evetçi olması tek kelime ile yazıktır.

ÖNERİ

İşte fırsat; Yalanı yüzüne vursanıza


İktidar ve saray anayasa maddelerini bir kenarı bıraktı bütün kampanyayı CHP ve Genel Başkanı’nı karalama üzerine sürdürüyor. Daha önce de yazdım amaç referandumu bir tür seçim atmosferine sokmak, sanki AKP ve CHP yarışıyormuş algısı yaratmak ve sağ oyları evet’te toplamak.
Kılıçdaroğlu’na “çarkçı” diyorlar “yalancı” diyorlar, “bilgisiz” diyorlar.
Kılıçdaroğlu da her fırsatta “Madem öyle gelin birlikte bir tv programına çıkalım, siz de söyleyin ben de söyleyeyim.”
AKP buna yanaşmıyor. Dün Fox tv’de İsmail Küçükkaya Başbakan Yıldırım’a yine sordu “Neden tv programına çıkmıyorsunuz?” diye. Cevap yine aynıydı;
“Herkes söyleyeceğini
söyledi. Daha ne
konuşacağız ki?”
Oysa sürekli ağır hakaretlerle saldıran AKP ve liderleri, Kılıçdaroğlu’nun kendi ayağı ile karşılarına gelmesinden niye korkarlar ki, çıksınlar ekrana yalanını yüzüne vursunlar daha ne istiyorlar?
Ama biliyorlar ki karşı karşıya gelince söyleyebilecek hiçbir sözleri yok.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Aramış valiyi şarkıyı yasaklatmış


İktidarın kendileri için zamanında “paçalarından yolsuzluk akıyor” diyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu “tek başına” aldığı kararla HDP’nin hayır propagandası için hazırladığı şarkının çalınmasını yasakladı.
Soylu kendisini “yargı yerine” koyarak “Açtım valiyi, ‘bu şarkı yasaklanacak’ dedim” diye konuştu.
Daha önce de HDP’nin Kürtçe “hayır” diyen pankartları da yine hiçbir yargı kararı olmadan yasaklanmıştı. Oysa aynı sıralarda Güneydoğu kentlerinde üzerine Kürtçe sloganlarla dolu AKP minibüsleri sokaklarda propaganda yapıyor. Kürtçe hayır sözüne tahammülü olmayan iktidar sıra kendisine gelince her şeyi hak görüyor. İçişleri Bakanlığı’nın bu keyfi kararları referandumda evet çıkması halinde nasıl bir ülkede yaşayacağımızın tipik örnekleridir. Eğer evet çıkarsa niteliği ve içeriği ne olursa olsun hiçbir eleştiriye izin verilmeyecek, muhalefet toptan yok edilecek.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Hiçbir soruya cevap vermeyen MİT sıra CHP’ye gelince aslan kesiliyor


Türkiye 15 Temmuz’da cemaatçilerin dinci faşist darbe kalkışması ile sarsıldı. MİT Müsteşarı’nın darbeyi öğle saatlerinden önce öğrendiği anlaşıldı. Ama ne hikmetse ne bağlı olduğu Başbakan’a ne de nezaketen Cumhurbaşkanı’na meclis araştırma komisyonuna bilgi vermek için gelmedi bile.
Adil Öksüz adlı kişinin MİT elemanı olabileceği çeşitli kaynaklar tarafından defalarca dile getirildiği halde tek bir açıklama bile yapmadı.
Ne zaman ki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Adil Öksüz konusunu dile getirdi, MİT aslan kesilip resmi açıklama yaptı. Ama ne açıklama. Zannedersiniz açıklama MİT’ten değil de saraydan yapılmış.
Açıklamada aynen şöyle deniyor; “FETÖ/PDY Örgütü tarafından dile getirilen mesnetsiz iddiaların, Ana Muhalefet Partisi tarafından da dillendirilmesi, FETÖ/PDY mücadelesine olumlu bir katkı sağlamadığı gibi, milli güvenliğimize de zarar vermektedir.”
Neymiş? Bu iddiaları FETÖ söylüyormuş. CHP’nin bunu dile getirmesi milli güvenliğimizi tehlikeye sokuyormuş. Darbeden haberi olduğu halde bunu ilgililere bildirmemek, bu nedenle bütün hükümeti ve en önemlisi cumhurbaşkanını tehlikeye atmak milli güvenliği tehlikeye sokmuyor da, muhalefetin aylar sonra bu iddiaları sorması sorun yaratıyor.