DEDİKODU

İktidarın en güçlü olduğu bakanlıkların başında İçişleri Bakanlığı geliyor.
Polis AKP iktidarı döneminde hem silah ve teçhizat, hem teknoloji hem de personel sayısı açısından çok güçlendirildi.
Öyle ki bir iç çatışmada polis ordu ile baş edebilecek güçte. Bir tek uçağı yok ama onu da ele geçirecek ya da etkisiz hale getirebilecek kabiliyete sahip.
Silah, mühimmat, teknoloji ve personel sayısı açısından çok güçlü hale gelen polis teşkilatının sorunu üst düzey, etkili, bilgili ve deneyimli eleman eksikliği.
Bu bir süre öncesine kadar cemaat tarafından hallediliyordu. Cemaat iktidarın “ne pahasına olursa olsun yönetimde kalmalıyım” anlayışı içinde bütün teşkilatı cemaate teslim etmişti.
Çünkü o sırada “aynı hedefe gidiyorlardı” ve “cemaatçilerin de başı secdeye eriyordu” yani bir tehlike değil tam tersine iktidarı elde tutabilmenin en önemli dayanağı idi.
Bu süreçte cemaat İçişleri bakanlığının en etkili birimlerine kendi adamlarını yerleştirdi. Amerika’da yetiştirdiği polislerini emniyetin kilit noktalarına getirdi, istihbaratı neredeyse bütünüyle ele geçirdi.
Ancak ne zaman ki menfaat çatışması başladı, iktidar cemaati tasfiye etmeye başladı. Sonunda geldik 15 Temmuz dinci faşist kalkışmasına, ipler tamamen koptu.
İktidar elbette devleti elinde tutan güç olarak cemaati darmadağın etti, devlete kendi eliyle yerleştirdiği ve birlikte tüm pis işlere imza attığı kadroları ortadan kaldırdı.
Bu kez de başka bir sorun çıktı ortaya. Etkili bütün noktalar cemaatten temizlenince bilgili, deneyimli ve akıllı müdür ve alt kadrosu da yok oldu.
İlk anlarda bazı MHP’li polislerle CHP’li kadrolara can simidi gibi sarıldılar ama bu da yetmedi.
Ankara’da kulağı delik kaynaklarımdan aldığım bazı bilgilere göre son çare olarak İçişleri eski Bakanı, ünlü polis müdürü Mehmet Ağar’dan “aman” dilenmiş.
Ağar sık sık İçişleri Bakanlığı’na gidiyormuş.
İçişleri Bakanı olan Süleyman Soylu Ağar karşısında ceketi ilikli, sürekli “efendim”le başlayan cümleler kurarak saygıda kusur etmiyormuş.
Ağar emniyetten atılan polislerin listelerini inceliyor “Şu iyi adamdır, bu mecburen cemaatçi gibi görünüyordu” gibi gerekçelerle bazılarının göreve çağrılmasını istiyormuş.
Görevden ayrılan, emekli edilen bazı polis müdürlerinin de isimlerini Soylu’ya veren Ağar “Bunları geri çağırın, etkili yerlere tekrar koyun, geç kalırsanız ipin ucunu da kaçırırsınız” diyerek uyarıyormuş.
Ankara’daki kaynaklarım “Artık İçişleri Bakanlığı Ağar’a emanet” diyorlar.
Bence pratik ve akıllı bir çözüm. Mehmet Ağar arkasında pek çok bilinmeyen olmasına rağmen işini bilen, terörle mücadelede etkin olan bir isim.
Çoğu MHP’li olan deneyimli polislere tekrar hizmet olanağı sağlayarak emniyetteki sıkıntıların daha hızlı atlatılmasına katkı sağlayabilir.
Aksi takdirde saray fedaisi gibi çalışan alt kadrolarla Türkiye’nin bu açığını kapatması hem çok zor hem de çok geç olabilir.
Kim bilir, belki MHP lideri Erdoğan’ı başkan yapma hevesine öncelikle emniyette başlayan kadro hareketine yeşil ışık yakılması sayesinde kalkışmıştır.
Önce emniyette sonra devletin diğer bakanlıklarında kadro beş bakanlık ve bir başkan yardımcılığı Bahçeli’ye “doğru siyaset” gibi görünüyordur.

BUNU YAZMAK GEREK

Referandumdan evet de çıksa hayır da çıksa ekonomik tsunami  geliyor


Mustafa Pamukoğlu’nu bu köşeden hatırlayacaksınız. Hem işadamı hem de ekonomi uzmanı. Zaman zaman bazı görüşlerini bana gönderiyor, bazılarını sizlerle paylaşıyorum bazılarını da not alarak yazılarımda kullanmaya çalışıyorum.
Pamukoğlu referandumun kesinleşmesinden sonra ekonomik durumla ilgili bir mesaj daha gönderdi.
“Bu iktidarın bunun altından kalkması çok zor” diyen Pamukoğlu Türkiye’yi neden zor günlerin beklediğini bakın nasıl özetlemiş;
1- Yüzde 4’ün üzerinde büyüme artık hayal. Ortalama yüzde 2’lerde büyümeye razı olacağız.
2- Düşük büyüme(yeterli olmayan büyüme % 5’in altında büyüme) işsizlik demektir. İşsizliğin artması demektir.
3- Kısa vadeli döviz ihtiyacı 200 milyar dolar da kronikleşti. Çevirmekte zorlanıyoruz. Faizi öde ve uzat parkuruna girdik. Ancak elin oğlunun uzatmıyorum, diyeceği günler yakın.
4- Dış borç ve kaynak bulmak o kadar zorlaşacak ki Varlık Fonu ve tüm fonların suyu çıkarılacak.
5- TL ciddi değer kaybedecek. Doları Ağrı Dağı’nda göreceğiz.
6- İnsanlar tüketim harcamalarını artık eskisi gibi yapamıyor. Tüketim eğilimleri düşüyor.
7- Cari açık tehlikeli sulara doğru ilerlemeye devam ediyor.
8- İhracat odaklı büyüme hayal. İhracatın en az % 50’si ithal edilen ürünlerin süslenmesi sonucu gönderilen mallardan oluşuyor.
9-Trump ABD’nin gelişmekte olan ekonomileri finanse etmesine izin vermeyecek.
10-Dev bir tsunami geliyor.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Genelkurmay’dan hep aynı açıklama


El Bab’ta vahim şeyler oluyor. Hesapta “Kürt koridorunu önlemek için” başlattığımız “Fırat Kalkanı Operasyonu” facia ile bitiyor.
Biz burada Genelkurmay’ın ve iktidarın anlattıkları “kahramanlık destanları” ile avutulurken meğer Rusya ile anlaşma yapılmış. Bize bir “sınır” çizmişler, “Buradan öte gidemezsiniz, çünkü ondan sonrası Esad’ın işi” demişler.
Yani biz Esad ÖSO’yu rahat ezsin diye Mehmetçiğimizi feda etmişiz.
Dün itibarıyla El Bab’taki şehit sayımız 66’ya çıktı. 66 gencecik insanımızı bir hiç uğruna feda ettik.
Genelkurmay günlerdir aynı klişe cümleleri kullanarak “kamuoyunu bilgilendiriyor” hesapta.
Günlerdir Genelkurmay bildirileri şöyle bitiyor; Bizleri derin bir acı ve üzüntüye boğan bu saldırıda hayatını kaybeden aziz şehidimize Allah’tan rahmet, şehidimizin değerli ailesine, yakınlarına, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları ile Yüce Türk Milleti’ne başsağlığı ve sabır; yaralanan kahraman silah arkadaşlarımıza acil şifalar diliyoruz.
Peki siz sıcak yataklarınızda rahat uyuyor, kabuslar görmeden uyanabiliyor musunuz?

ÜZÜLDÜM

Doğan Grubu dürüstçe (!) safını belli etti


Kanal D’de her sabah izleyici ile buluşan İrfan Değirmenci ekranda “Ben hayır diyeceğim” dediği için işinden oldu.
Doğan Medya yöneticileri “Bu bizim tarafsız yayın ilkelerimize uymuyor” diyerek Değirmenci’nin kapı önüne konduğunu açıkladı.
Aynı şekilde Posta Gazetesi’nde yazan Hakan Çelenk de yine “hayır dediği” için atıldı.
Aslında içimden “Doğan Grubu hiç olmazsa dürüst davranmış, işten atma gerekçesini açıklamış” demek geçti ama yine tutmuyor. Çünkü eğer söz konusu olan “ilke” tarafsızlıksa aynı grupta çalışan ve “evet diyeceğim” diyenler ne olacak?
Genel Yayın Müdürlüğü’ne hazırlandığı ileri sürülen Fatih Çekirge çok değil birkaç gün önce “Güçlü Türkiye için Erdoğan, Evet diyorum” diye yazmıştı.
Anladığım kadarıyla Doğan Grubu’nda “Evet demek” tarafsızlık ilkesini zedelemek anlamına gelmiyor, ama “hayırcı” iseniz tarafsızlığınızı bozmuş oluyorsunuz.
Gün gelecek, devran değişecek, Doğan Grubu yaptığı bu fahiş hataların faturasını nasıl
ödeyecek acaba?