ANALİZ

İşte püf noktası bu zaten


Erdoğan, Zarrab olayının Türkiye’yi yıkmak için Amerika ve dış düşmanların tertibi olduğunu söylüyor. Buna inanan büyük bir kitle olduğu kesin. Dünkü AKP grup toplantısı müthişti. Türkiye’nin her tarafından getirilmiş gençler olağanüstü bir destek şovu sergilediler. Erdoğan konuştukça, Amerika’ya, Batı’ya, İsrail’e ayar verdikçe adeta kendilerinden geçen AKP’nin kadınları da müthişti. Tabii lideri ne söylerse söylesin tereddüt etmeden inananların sayısının büyük olması gerçeğin anlatılabilmesi açısından çok sıkıntılı bir durum. Böyle bir ortamda ortaya hangi belgeyi koyarsanız koyun inanmayacak büyük bir kesim olunca işin içinden çıkmanız da mümkün olmaz. Doğru olmayan bilgilerle beyni adeta yıkanan toplumların bir gün doğruyu bulmaları da çok zor olacaktır. Ayrıca bu doğru kabul edildiğinde toplumun ciddi bir travma yaşaması da kaçınılmazdır. Tabii bir akçalı iddialara inanmamak var bir de işin doğası olarak yaşananları reddetmek var. Yolsuzlukla, hırsızlıkla ilgili olmayan doğru konuların bile çarpıtılması, doğruların söylenilmemesinin yaratacağı hasarı hesaplamak bile zordur.  Örneğin iktidar Zarrab olayını “rüşvet ve yolsuzluklardan” arındırmak isterken İran’la yapılan ticareti de doğru anlatmıyor. Uluslar arası anlaşmalarla taraf olduğumuz konuları gözden kaçıran iktidar kaba bir milliyetçi söylemle “Bizim kiminle ticaret yapacağımıza Amerika mı karar verecekmiş?” popülizmi ile halkı yanlış yönlendiriyor. Oysa durum çok açık. Kimse Türkiye’ye İran’la ticaret yapmamasını söylemiyor. İstenen ve diğer ülkelerin de uyduğu kural şu; İran’la yapılan ticarette nakit para ödenmesin. Mecbur kalınan ticaretler mal karşılığı olmalıdır. AKP Genel Başkanı Erdoğan dün grup toplantısında konuşurken konuyu bu açıdan yine çarpıttı. Aslında az önce yazdığım işin püf noktasını anlattı herkese, ama algı elbette öyle olmadı, zaten öyle olması da istenmiyordu. Erdoğan şöyle konuştu; “Meselenin görünüşteki sebebi olan İran ile ticaretimizde haklı olan taraf biziz. Kiminle ticaret yapacağımızın kararını biz veririz, başkaları değil. İddianameye göre Türkiye İran’dan aldığı doğalgazın parasını kendi bankalarında tutmak yerine, bir takım yöntemlerle asıl alacaklıya yani İran’a aktarmış.” İşte dediğim püf noktası bu. Elbette İran’dan alınan doğalgazın karşılığını para olarak toplayıp bir bankaya yatıracağız. Ama o miktarı para olarak ödemeyeceğiz İran’a. İran’ın bizden istediği malları piyasadan bu para ile satın alıp sonra da İran’a göndereceğiz. Bu böyle yapılmış olsa hiçbir sorun olmayacaktı. Demek ki burada asıl sorulması gereken şu; “Uluslararası kurallar bilindiği halde neden İran’a doğalgaz karşılığı mal yerine para gönderilmesi tercih edildi? Öğrenilmesi halinde dünyanın tepkisinin çekeceği bilindiği halde kim neden gözünü karartarak bu yolu seçti?” Bugün Erdoğan’ı alkışlayan ve “biz sana inanıyoruz” diyerek oylarını verenler sadece şu soruların cevabını öğrendiklerinde ne yapacaklar çok merak ediyorum.

ŞAŞIRDIM

Amerika’ya kızıp İsrail’i tokatlayacağız


AKP Genel Başkanı Erdoğan dünkü grup toplantısında çok önemli yeni bir “dış politika sorunu” açabileceğinin sinyalini verdi. Erdoğan İsrail ile diplomatik ilişkilerimizi kopartabileceğini söyledi. AKP genel başkanının bu konuya girmesinin nedeni Amerika Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımaya hazır olduğunu söylemesi. Bunun “kabul edilemez” olduğunu söyleyen Erdoğan Trump’ın büyük bir yanlış içinde olduğunu belirterek “Bu karar bölgede çok ciddi sonuçlara yol açar” dedi. Ancak Erdoğan sorunu yaratan asıl taraf Amerika olmasına rağmen nedense yaptırımı Amerika’ya karşı değil de İsrail’e karşı uygulayacağını ilan etti. “Şu anda Netanyahu İsrail’de iç hesaplaşmalarını bitiremiyor. Ve biz kesinlikle son ana kadar buradaki mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz” diyen Erdoğan “Kaldı ki bu bizim diplomatik ilişkilerimizi İsrail ile koparmaya kadar gidebilir. Amerika’da bölgedeki sorunları daha derinleştirecek böyle bir adım atmaması konusunda buradan bir kez daha ikaz ediyoruz. Böyle bir şey olamaz. Böyle bir adım atamazsınız” diye devam etti. Herhalde İsrail’le diplomatik ilişkilerimizi koparmamızın Amerika’yı çok korkutacağını düşünüyor AKP genel başkanı. Gerçi İsrail pek korkmadığını göstermek için olsa gerek hemen bir açıklama yaptı ve “Osmanlı günleri geçti artık, burası İsrail, Kudüs de 3 bin yıldır başkentimiz” dedi. Bundan sonrası yine tufan olabilir tabii. Erdoğan’ın daha sonra İslam Konferansı ile ilgili söyledikleri de ilginçti. Erdoğan “İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanı olarak bu konunun sonuna kadar takipçisiyiz. Eğer böyle bir adım atılacak olursa, hemen 5-10 gün içerisinde İslam İşbirliği Teşkilatı liderler zirvesini İstanbul’da toplayacağız. Ve sadece bununla da kalmayacağız. Çok daha önemli etkinliklerle tüm İslam dünyasını o zirvede hareketlendireceğiz” dedi. İslam dünyasını harekete geçirmek deyince aklıma geldi. İsrail üç gündür Suriye’ye hava saldırıları yapıyor. İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanı Erdoğan bir Müslüman ülkeye yapılan saldırılar konusunda aynı hassasiyeti gösteriyor mu ya da gösterecek mi?

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Seçim sinyali gibi sözler


AKP Genel Başkanı Erdoğan içine düştüğü büyük sıkıntıdan yine seçimle çıkma kararında gibi görünüyor. Nasıl 17-25 Aralık’tan sonra yapılan seçimde birinci parti olmasını “İşte halkımız bize inanıyor, yolsuzluk yapıldığına değil” demişti; şimdi de seçim kozunu çok kısa bir süre sonra halkın önüne koyabilir. Erdoğan’ın dünkü grup toplantısında söylediği sözler bende “hızlı bir seçime gitme kararı alınabilir” duygusu uyandırdı. Erdoğan’ın şu sözleri bana göre çok önemli; “Geldiğimiz şu noktadan itibaren her kim Amerika’daki davayı Türkiye’nin iç siyasetinde malzeme olarak kullanmaya kalkarsa, o da aynı ihanetin ortağı demektir. Amerika’daki mahkemede dile getirilen iddiaların değerlendirilmesini bizim yargımız yapmıştır, hükmünü de vermiştir. Bu iddiaların siyasi bir faturası olacaksa, onu kesecek olan da bizim milletimizdir.” 17-25 Aralık’tan sonra da Erdoğan “milletimize sorarız” demişti. Ardından yerel seçimler gelmişti. AKP bu seçimlerden yine birinci parti olarak çıkmış, hiçbir büyük şehri kaybetmemiş, üstüne birkaç tane yenisini kazanmıştı. Şimdi yaşanan Reza Zarrab olayı, CHP’nin üzerine gittiği “aile fertlerinin milyonlarca doları” konusu da tıpkı 17-25 Aralık gibi akçalı skandallar. Erdoğan vatandaşı bu konularda ikna edebildiğini gördüğü için muhtemelen yine arkasına halkı alabileceğini hesaplıyor olabilir. Zaten baskın bir seçimi hep not defterinde tutan Erdoğan’ın şimdiki krizleri de aşmak için çok hızlı bir seçime gitme kararı alması kimseyi şaşırtmamalı.

ÇOK GÜLDÜM

Zarrap artık istediği kadar konuşabilir


Amerika’da “itirafçı” olan Reza Zarrab AKP’lilere göre artık Türkiye’ye bir zarar veremeyecek. Genel Başkan Erdoğan zaten Zarrab’ın hiçbir suç işlemediğini, Amerika’daki FETÖ’nün marifetiyle Türkiye’nin yıkılmak istendiğini söyledi. Vatandaşa “sakın inanmayın” çağrısı da yaptı. Erdoğan’ın sözlerine baktığımızda Zarrab’la ilgili çok kötü şeyler söylemediğini görüyoruz. Erdoğan söylemiyor ama yandaşları Zarrab için ağızlarını öyle bir açıyorlar ki şaşırmamak mümkün değil. Örneğin saray danışmanı Yalçın Topçu Akşam gazetesine konuşmuş. Zarrap için demişki; “Bu hain, tiynetinin gereğini yapmıştır. Korku ve menfaatinden dolayı yaptığını da ifade etmiştir. Bu karakter ve psikolojideki bir kuşu istedikleri gibi öttüreceklerdir. O şahıs esirdir ve hükümsüzdür. Türkiye, uluslararası ambargoyu delmemiştir.” Yani özeti “Zarrab istediği kadar konuşsun, burada inanan yok ve olmayacak.” Bunu biliyoruz tabii de dünya da aynı şekilde mi düşünüyor, orası farklı işte. Saray danışmanı Topçu hızını alamamış CHP’ye de “haddini!” bildirmiş. Şöyle demiş; “CHP lideri elindeki paçavralarla hükümeti yıkacakları paranoyası ve suflesine kendisini kaptırmış durumda. CHP’nin bir an önce kendisini her şeyi ile resetlemesi lazım. Atatürk önderliğinde bu millet, yüzyıl önce küresel emperyalizme karşı kurtuluş savaşını vermiştir. İkinci kurtuluş savaşı da yüz yıl sonra Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde gerçekleşiyor.” Vay canına. Yolsuzlukları örtme çabalarına kurtuluş savaşı mı denilecek bundan sonra yani?