BUNU YAZMAK GEREK

Ocak ayında yapılacak Kurultay’a hazırlanan CHP’de delege seçimleri bütün hızıyla sürüyor. Bazı mahallelerde seçimler sessiz sakin yapılırken bazılarında ise kavgalı gürültülü olaylar da yaşanıyor. İstanbul Şişli Halil Rıfat Paşa Mahallesi’nde yaşananlar ise hepsinden çok farklı. Belki de CHP’de ve hatta diğer partilerde görülmemiş bir durum. Çünkü bu mahallede yapılan delege seçimlerinde iki liste yarıştı. Kazanan listedeki isimlerin tamamı kadın. İşte işler ondan sonra karıştı.
Başından anlatayım: 6 eylül günü Şişli Halil Rıfat Paşa Mahallesi’nde delege seçimleri yapıldı. Seçimde iki liste yarıştı. Listelerden biri mevcut Şişli ilçe yönetimini destekleyen isimlerden oluşmuştu. Diğer liste değişim isteyen muhaliflerden oluşuyordu. Bu listenin özelliği, tamamının kadınlardan oluşmasıydı. Seçimleri bir oy farkla 32’ye 31 muhalif liste kazandı. İlkay Yıldırım, Belkıs İzgin Kılınç, Nazmiye Akça, Şehriban Başpınar, Semra Toksöz ve Nahide Tahan’dan oluşan delege listesi ilçe yönetimine gönderildi.
Ancak bir hafta sonra Şişli İlçe Başkanlığı seçimlerde “cinsiyet ve gençlik kotasına uyulmadığı” gerekçesiyle seçilmiş üç kadının delegeliğini düşürdü, bunların yerine diğer listeden üç kişinin delege olduklarını bildirdi.
CHP tüzüğüne göre seçimlerde yüzde 33 kadın ve yüzde 10 gençlik kotası uygulanıyor. Tabii adayların tamamı kadın olunca “cinsiyet kotası” ihlal edilmiş oluyor. Burada terslik, listeler hep erkeklerden oluştuğu için “cinsiyet kotası” aslında kadınlar için konmuş bir önlem, oysa belki de ilk kez bu durum erkekler aleyhine bozulmuş oldu.
Ancak burada bana ilginç gelen bazı noktalar var. Birincisi parti tüzüğünde her ne kadar bu kotalar varsa da tüzüğün bir başka maddesinde (61. madde) “Her iki cinsiyetten yeter sayıda aday çıkmazsa, katılan adaylarla seçim yapılır” deniyor.  Halil Rıfat Paşa Mahallesi’ndeki seçime katılan bir listeye hiç erkek başvurusu olmamış. Bu durumda ne yapılması gerekiyor, bu tartışılır demektir.
İkincisi;  Kongreler Yönetmeliği’nin 29.maddesinin d fıkrası gereğince de “blok liste yöntemiyle seçim yapılması halinde en çok oyu almış cinsiyet kotası yedek üyelerle tamamlanamamış olsa bile, diğer listelerden tamamlama yapılmaz” deniliyor. Bu maddeye rağmen seçimi kaybetmiş listeden 3 kişinin kazanan listedeki 3 kadının yerine atanması hukuka ne kadar uygun bunu da uzmanlarına bırakmak istiyorum.
Üçüncüsü, ki bu bana göre siyasi ahlak açısından önemli. Seçimler yapılırken Şişli ilçe yönetiminden de yetkililer mutlaka hazır bulundular. Elbette kimse listeler hazırlanırken “kotalara dikkat edin” diye uyarmak zorunda değil ama sırf kadınlardan oluşan listeyi oylatmak sonra da kotalara uyulmadığı gerekçesiyle üç seçilmişi listeden çıkarmak bana pek hakkaniyetli gelmedi. Eğer kazanan liste Şişli yönetimini destekleyen liste olsaydı yine aynı “kota hassasiyeti” uygulanacak mıydı?
Bu arada son notum şu; Halil Rıfat Paşa Mahallesi’nde seçimleri kazananlar bugün Şişli CHP ilçe binası önünde durumu protesto eden bir basın açıklaması yapacaklarmış.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Hükümet kötü ama Erdoğan baba adam


Hükümet yeni Motorlu Taşıtlar Vergisi oranlarını kamuoyuna açıkladı. Tabii açıklama anında büyük tepki gördü. Çünkü her yıl ortalama yüzde 15 artan MTV nedense bu kez yüzde 40 zamlı olacaktı. Sonra bir dizi skandal yaşadık. Ekonomiden sorumlu Bakan Mehmet Şimşek ekrana çıktı, canlı yayında “Merak edilecek bir şey yok, zamlı tarife sadece 2017 model araçlara uygulanacak diğerleri kapsam dışı” dedi. Verilen reklam arasından sonra nereden telefon geldiyse artık ikinci bölümde “Yok öyle değilmiş, hepsine uygulanacak” diye konuştu. Konu Başbakan’a soruldu. “MTV müzik ödüllerinden mi söz ediyorsunuz” cevabını verdi. Sonra sıra AKP genel başkanına geldi. O da “Bu vergi biraz fazla” dedi. O bunu der demez hükümet üyeleri başladılar “Çok doğru vallahi, bu kadar da zam mı olurmuş derhal düşürelim” demeye. Şimdi MTV düşürülecek. Peki, niye böyle oluyor; Çok basit, yeni rejimle artık parlamentonun, hükümetin bir anlamı kalmadı. Her şey tek kişiye bağlı. AKP 2019’da Erdoğan’ı bu göreve resmen getirebilmek için şimdiden bunun hazırlığını yapıyor. O kadar bakan haysiyetlerini bir kenara bırakıp “Biz kötüyüz ama sağ olsun başımızda baba bir adam var, bize doğru yolu gösteriyor” diyor. Böylelikle vatandaşın bir bölümünün zihninde “Bu hükümet kötü ama Allah’tan halkını seven, vatandaşın yanında baba bir başkan var” algısı yaratılmaya çalışılıyor.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

“Makul seviyeye çekeceğiz” sözü ne kadar da onur kırıcı


Hükümet sözcüsü, AKP genel başkanının MTV’nin düşürülmesi talimatı vermesinden sonra yaptığı açıklamada “MTV makul bir orana çekilecektir, çalışmalarımızı yapıyoruz” dedi. İnsanın nasıl kafası bozulmasın ki. Bunlar nasıl bakanlardır ki, kendi onurlarını hiç düşünmezler de sadece bir tek kişiye biat için birbirleriyle yarışırlar böyle. Ne demek makul seviye? O kadar adam bir araya gelip bir oran belirliyorsunuz, bunun makul olup olmadığını genel başkandan fırça yemeden anlamıyor musunuz? Sırf bir kişiyi yüceltmek için kendi haysiyetinizden bu kadar fedakârlık yapmak belki siyasi hayatınızı sürdürmek için yeterli olacaktır ama yarın utanmadan sizi seçenlerin karşısına nasıl çıkacağınızı hiç mi düşünmüyorsunuz?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Kurtulun artık bu aşağılık duygusundan


İstanbul Ataşehir’de üniversiteli bir magandanın türbanlı bir kadına yumruk atmasından sonra yandaş medya neredeyse zil takıp oynayacak. Neymiş; daha önce şortlu kıza tekme atan adamı eleştirenler türbanlı bir kadının yumruklanması karşısında sessiz kalmışlar. Oysa o yumruk yiyen kadın türbanlı değil de başı açık hatta askılı elbiseli, şortlu falan olsaymış medya bunu günlerce konu yaparmış. “Medya” dedikleri kim bilemiyorum artık, bir buçuk gazete dışında hepsi yandaş, ama o kadarına bile tahammülleri yok, aşağılık duygusu öyle bir çökmüş ki üzerlerine akıl mantık da kalmamış hiç birinde.
Oysa biraz dikkatli baksalar, şortlu kıza tekme veya askılı bluzla kıza tokat olayları ile türbanlı kadının yumruklanması arasında çok ciddi bir fark var. Bir kere şunu belirteyim; yandaşların söylediği gibi türbanlı kadına yumruk atılması olayı kınanmadı değil; tam tersine bu magandalık çok sayıda yazarın kaleminden dile getirildi özellikle sosyal medyada da kıyasıya eleştirildi. Ancak eleştiri dozunun farklı olmasının nedeni başka. Şortlu ya da askılı bluzlu kıza saldıranlar bunu “İslami inançlarına uygun bulmadıkları için yaptıklarını” söylediler. Bir tür din polisliğine soyunmuşlardı. Oysa türbanlı kadına yumruk atan magandanın türbanla bir derdi yok, psikopatın teki olduğu için yumruğu patlatmış. Eğer o maganda da diğerleri gibi inancını öne sürüp “türbanı laikliğe aykırı buluyorum” falan diyerek kendini savunmaya kalksa o da şimdikinden daha farklı biçimde eleştirilirdi.

KOMİK

Dün gördüğüm en aptal başlık


Yandaş gazetelerden biri Amerika’daki katliam haberini verirken “Hrıstiyan cani konseri taradı” başlığını kullanmış. Arkasından da “Katili  IŞİD’le bağlantılı gösterip katliam Müslümanlara ihale edilmek isteniyor” denmiş. Kim yapıyormuş bunu haberde yok tabii.
Yandaş gazete aklı sıra terör eylemlerini hep Müslümanların yapmadığını göstermek için “Hrıstiyan cani” tanımını kullanıyor. IŞİD’lilerin kanlı terör eylemleri için “Müslüman terörist” deniliyorsa buna da “Hırıstiyan terörist” demek gerekiyormuş.
Tabi anlamadıkları veya sakladıkları şu; IŞİD kanlı terör eylemlerini Müslümanlık adına yaptığını açıklıyor. Her cinayeti din adına işlediğini açıkça beyan ediyor. Amerika’da caninin Hrıstiyan olduğu elbette doğru da, bu ya da benzer başka katiller bu vahşi cinayetleri Hrıstiyanlık adına işlemiyorlar. Hiçbiri Hrıstiyanlığı yaymak için bu eylemleri yaptıklarını söylemiyorlar. Onun için de dünyada hiç kimse bu tür canileri “hırıstiyan” olarak anmıyor.