DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Hürriyet’in saray ve hükümetten aldığı bilgileri servis eden yazarı önceki gün “FETÖ’cülerin 15 Haziran’da yeni bir darbeyi konuştuklarını” yazdıktan ve CHP Genel Başkanı’na adeta parmak sallayarak “Kontrollü darbe demeyin, bu FETÖ’cülerle ve yabancı istihbarat teşkilatlarıyla aynı dili kullanmak oluyor” dedikten sonra aynı tavrını dün de sürdürdü.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisini aramasını fırsat bilen Hürriyet yazarı, “tarafsız” bir tavır takınarak CHP liderinin söylediklerini aynen yazdıktan sonra bir gün önceki parmak sallamasını sürdürerek yine “kontrollü darbe” sözünü etmemesini istedi.
Kemal Kılıçdaroğlu Hürriyet yazarının yazısından sonra nezaket göstererek kendisini aramış ve bazı bilgiler vermiş. Hürriyet yazarı da bunları köşesinde paylaşmış.
Kılıçdaroğlu 15 Temmuz ile ilgili zihinlerde kuşku yaratan konuları madde madde özetlemiş.
Bu maddeler şöyle:
1- 15 Temmuz’u araştırmak üzere Meclis’te kurulan komisyona neden görev yaptırılmadı?
2- O.K. diye bir kişi MİT’e gidiyor, darbe yapılacak diyor. Oysa sadece MİT müsteşarı kaçırılacak diye ihbarda bulunduğu söylenmişti. Darbe ihbarında bulunduğu neden gizlendi?
3- MİT, O.K.’yı dinledikten sonra hangi önlemleri alıyor? Biz bunu hiç sormuyoruz.
4- O gece Cumhurbaşkanı’na bilgi veriliyor. Ama neden Başbakan’a bilgi verilmiyor?
5- Cumhurbaşkanı A Haber-ATV ortak yayınında 3 ayrı uçak beni bekliyordu diyor. Demek ki siz darbe bilgisine sahipsiniz. O uçaklar bu talimat üzerine bekliyordu.
6- Darbeyle ilgili en ciddi soruşturmayı yapan savcı neden görevden alındı?
7- Darbenin siyasi ayağının ortaya çıkarılmaması için bir çaba var. Bu da bizde bilinçli olarak darbe kapatılmaya çalışılıyor kanaatinin oluşmasına neden oldu.
8- 15 Temmuz gerekçe gösterilerek bütün muhalifler susturuluyor. Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri FETÖ’cü mü?
Kılıçdaroğlu, bu soruları sıraladıktan sonra, “Bu soruları neden soruyorum” diye sormuş. Hürriyet yazarının “neden” demesini bile beklemeden cevabını vermiş. Demiş ki; “Bütün bunları 15 Temmuz’daki 249 şehidimiz için soruyorum. Hep diyoruz ya şehitlerimiz, şehitlerimiz diye. Şehitlerimizin kanı yerde kalmasın istiyorum. Şehitlerimizin kanının yerde kalmaması için bu soruların cevaplandırılması gerekiyor.”
Daha ne desin?
Ama Hürriyet yazarını bunlar pek ilgilendirmiyor. Ondan istenen “kontrollü darbe” sözünü tedavülden kaldırtmak. Belli ki ne söylenirse söylensin etki yaratmayacağını ama “kontrollü darbe” sözünün bir karşılık bulduğuna inanıyorlar. Bu nedenle asıl hedef bu tanımı kullandırmamak.
Hürriyet yazarı “tarafsız” biçimde Kılıçdaroğlu’nun sözlerini aynen yayınladıktan sonra tekrar şunu yazmış: “Kılıçdaroğlu’na, ‘kontrollü darbe’ konusundaki çağrımı hatırlatıp, kullanmaya devam edip etmeyeceğini sordum. ‘Özel bir ısrarım yok. Bütün arzum darbenin bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkarılıp aydınlatılması’ dedi. CHP liderinin kontrollü darbe konusunda profili biraz düşüreceği izlenimi edindim.”
Bakın bunun Türkçesi şudur: “Kemal Kemal, kendine gel, bak uyarıyoruz, şu kontrollü darbe lafını ikide bir kullanma, yoksa başın fena derde girecek.”
Böyle oldu bizde gazetecilik artık.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Bu nasıl iş? Yıldırım görüşmüyor, Erdoğan kabul ediyor


Alman Dışişleri Bakanı Türkiye’deydi. İlk görüşmesini Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile yaptı. Konu şuydu; Almanya İncirlik Üssü’ndeki Alman askerlerini parlamenterlerinin ziyaret etmesini istiyor. Ama Türkiye’nin şartı ise bu ülkedeki FETÖ’cülerin iade edilmesi. Alman Bakan kararın yargıya ait olduğunu söylüyor, biz ise “madem öyle biz de sizin parlamentere İncirlik’i ziyaret eden izni vermiyoruz” diyoruz.
Sonuçta bir anlaşma sağlanamıyor.
Alman Bakan toplantının sonunda Başbakan Binali Yıldırım ile görüşmesine geçmek üzere hazırlık yaparken “beklenmedik” bir haber geliyor. Başbakan Yıldırım “çok yoğun olduğunu” söyleyerek toplantıyı iptal ediyor.
Alman Bakan bir buçuk saat bekledikten sonra bu kez Erdoğan tarafından kabul edilmek üzere saraya doğru yola çıkıyor. Erdoğan 20 dakika gecikme ile Alman Bakan’ı kabul ediyor. Kalabalık bir heyet halinde görüşme yapılıyor.
Burada sıradışı bir şey yok mu?
Başbakanın “tepki olarak” görüşmediği Alman Bakan Cumhurbaşkanı tarafından kabul ediliyor.
Eğer Almanya’ya sert bir tepki gösterilecekse iki Dışişleri bakanının görüşmesinden sonra konuk bakan yolcu edilirdi, Çankaya gibi saray toplantısı da iptal edilirdi.
Oysa iptal sadece Başbakandan geldi. Neden?
Saray Binali Yıldırım’a da “Ahmet Davutoğlu muamelesi” mi yapıyor yoksa?

Bİ SORALIM BAKALIM

Alman askerleri neden İncirlik’teler?


Kamuoyu Almanya’ya nasıl gürlediğimizi “gururla” izliyor.
Başbakan “İncirlik’ten çekileceklerse kendileri bilir” diye nokta koyarken hükümete her konuda destek veren MHP Genel Başkanı da “Çeker gidersiniz” dediğinde Meclis salonunda kendisini izleyenler çılgınca alkışladı.
Ama şimdi bir şey soracağım. Kamuoyu Alman askerlerinin neden İncirlik’te olduğunu biliyor mu?
Biz İncirlik’te sadece Amerikan askerlerinin olduğunu bilirdik bugüne kadar. Sonra Almanya da geldi. Başka ülke askeri var mı bilmiyorum.
Dışişleri Bakanı diyor ki “Alman parlamenterler İncirlik’e ziyaret için gidemez, ama çok istiyorlarsa Konya’daki NATO üssüne gidebilirler.”
İncirlik’e yasak olan ziyaret Konya’ya niye serbest? Ayrıca demek ki Konya’da da bir üs varmış ve burada yabancı askerler konuşlanmış. Bunların ayrıntılarını biliyor muyuz?
İlgililer ve bazı gazeteciler biliyordur belki de, dünden beri sokakta kime sorduysam bir cevap veremedi. Üstelik yoldan geçene de sormuyorum bu soruyu, siyasetle ilgilenen, dış politikayla haşır neşir kişilere soruyorum; cevap yok.
O halde, kamuoyunun hiç bilmediği bir konuda Almanya ile gerginlik yaratmak, ipleri koparma noktasına getirmek ne kadar akıllıcadır?
Katar nedeniyle başımız sıkışacak, Suriye’de Rakka’ya PYD Amerikan desteği ile girdi, Almanya ile ilişkimiz kopuyor, Amerika’nın ne yapacağı belli değil, Rusya sırf bir NATO üyesi ülkeyi ayarttığını düşünerek şimdilik bize güleryüz gösteriyor, İran’la her an kapışabiliriz, Yunanistan adalarımızı işgal ediyor, Kıbrıs gitti gidecek, AB maceramız bitmek üzere. Bu manzaraya bakınca galiba iktidara kalan tek şey iç kamuoyunu efelenmelerle oyalayıp diğer gerçekleri gizlemek. Ne diyeyim, bunca dert içinde Allah korusun yani.

BUNU YAZMAK GEREK

Zeytin ağaçlarını kurtarmak için son gün


İktidar bugüne kadar tam 6 kere zeytin ağaçlarının bulunduğu alanları talan etmek için hamle yaptı. Hepsi püskürtüldü. Şimdi sıra 7’ncide.
Zeytinlik alanların belirlenmesi için bir kurul oluşturulacak. Bu kurul zeytinliklerde sanayi tesisi kuracak ya da maden arayacak şirketlerin talebi üzerine bu alanları inceleyecek ve karar verecek.
Deniyor ki bir dönümde en az 15 zeytin ağacı yoksa o alan zeytinlik olmaktan çıkarılacak.
Diyelim ki bir dönümde 16 ağaç var, birini kestin mi, al sana zeytinlik olmayan alan.
İktidarın zeytinlikler konusundaki “beklentisi” ve “hesabı” nedir tam bilemiyoruz. Ama 7’nci kez bu kanunu dayattıklarına göre vardır altında bir şey. Zeytinliklerle ilgili kanun “torba yasa” içinde bugün Meclis’e geliyor.
Muhalefet kararlı ama sayısal gücü yasayı engelleyecek kadar değil. Ya AKP içinden de vicdanlı isimler çıkacak ve bu kanuna oy vermeyecek ya da oluşturulan kamuoyu baskısı iktidara yine geri adım attıracak.
Sosyal medyada çok büyük tepki ve kampanya var. Bakalım her konuda “millet böyle istiyor” diyenler işlerine gelmediği bir konuda yine “milletin sesine” kulak verecek mi?

SOSYAL MEDYA

Katar abluka altına alınınca biz de mi alınmış oluyoruz


Sosyal medyanın en güzel taraflarından biri zaman zaman çok esprili mesajlar yayınlanıyor. Dün de bunlardan birini gördüm. Kimin yazdığını ne yazık ki not almadığım için sonra bir daha da bulamadım.
Katar 7 ülke tarafından ablukaya alındı ya biri “Katar abluka altına alınınca biz de alınıyor muyuz?” diye yazmış.
Göndermeyi tahmin ettiniz herhalde. 1’inci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanlar yenildiği için biz de yenik sayıldığımıza inanıyoruz ya, şimdi de içli dışlı olduğumuz Katar abluka altına alınınca işin ucu bize de dokunacak mı esprisi bu.
Aslına bakarsanız dün de yazdığım gibi Katar olayı eninde sonunda Türkiye için de sıkıntı yaratacaktır. Bir kere en önemlisi belli ki yakın bir süre sonra İhvan yani Mürsi’nin bir dönem başında olduğu Müslüman Kardeşler örgütü terör örgütü listesine alınacak. İhvan’ın en önemli isimlerinin Türkiye’nin koruması altında olduğu hatta pek çok önemli isminin de Türkiye’de bulunduğu söyleniyor. Bu nedenle bir süre sonra Türkiye’ye de “İhvan’ı ülkenden çıkart” baskısıyla karşılaşabiliriz. Bakalım bu sorunu da
“Eyyy Suudi Arabistan” türü efelenmelerle atlatabilecek miyiz?