ANALİZ

Şu son 15 yılı gözünüzün önüne getirin. Dünyada en çok kimler öldürülüyor?
Müslümanlar. Onbinlerce Müslüman öldü şu kısacık dönemde.
Peki, kimler öldürüyor?
Yine Müslümanlar?
Ne kadar acı değil mi?
Arada elbette İsrail’in ve Amerikalıların öldürdüğü Müslümanlar da var. İsrail farklı tabii ama Amerikalıların öldürdüğü Müslümanlar yine Müslümanlar adına öldürülmüyor mu?
Elbette çok haklı olarak bizler de tepki gösteriyoruz. AKP Genel Başkanı Erdoğan da önceki gün ve dün yaptığı konuşmalarda bu hassas konuya değinerek üzüntülerini dile getirdi.
Üzülelim, kahrolalım ama elimizi biraz vicdanımıza koyarak “bunda payımız olup olmadığını” da bir düşünelim.
2004’te Amerika Irak’a operasyon başlatmaya karar verdiğinde bugünkü iktidar Amerikan askerlerinin Türkiye’de konuşlanmasına karar verdi. 100 bine yakın Amerikan askeri Mardin’de kurulan dev alanda konuşlanacak ve Irak’a yönelik operasyonları buradan yapacaktı.
Neyse ki AKP içindeki sağduyulu bazı isimlerin katkılarıyla Amerikan askerlerinin topraklarımızı kullanmasına izin verilmedi.
Durum değişti mi? Hayır. Türkiye tezkereyi reddetmiş olmasına rağmen Irak’ta Amerika’ya desteğini sürdürdü. Amerikan askerlerinin bazı bölgelerde giriştiği katliamlara tek kelime laf etmedi tam tersine Başbakan Erdoğan “Amerikan askerlerinin başarısı için duacıyız” dedi.
Sonra Libya. Libya’da Kaddafi’ye baş kaldırıldığında biz de taraf olduk. Üstelik dönemin başbakanı NATO müdahalesine önce “Ne işi varmış NATO’nun orada” dedikten üç gün sonra “Operasyonun merkezi Türkiye olmalı, elimizden gelen desteği vereceğiz” dedi. Libya’nın abluka altına alınması sırasında Türkiye bölgeye iki gemi bir denizaltı gönderdi, Libya’dan kaçarken gemileri batan Libyalılara Türk savaş gemileri Ankara’dan gelen emirle yardım etmedi, 600’e yakın kişi öldü.
Suriye’de başlayan iç savaşta ne olduğu belirsiz muhalif terörist gruplara destek verdik. Bir yandan kapılarımızı açarken diğer yandan Suriye’de sözde muhalefeti eğitmeye kalktık, bu gruplar sınırlı olanaklarla Suriye rejimine karşı eylemlere giriştiler, her seferinde devletin daha güçlü silahları karşısında kırıldılar, yüzbinlerce kişi öldü.
Yanlış Suriye politikası nedeniyle bölge radikal İslamcı grupların istilasına uğradı. Bu grupları etkisiz hale getiremediğimiz gibi hem kendi ülkemizde hem de Suriye ve Irak’ta yüzlerce Müslüman’ın ölümüne engel olamadık.
Şimdi yine Müslümanlar arası bir krizde “oyun kurucu” olmaya çalışıyoruz. Bu krizde de yine insanlar ölebilir, hayatlar sönebilir.
Evet, Müslümanın Müslümanı öldürmesine tepki gösterecek ve çok üzüleceğiz, ama bunda bir payımız olduğunu da düşünmek ve hiç olmazsa bundan sonraki adımlarımızı buna göre atmak zorundayız.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Kadıköy Belediye Kitap Fuarı’nı 325 bin kişi ziyaret etti


Pazar günü öğleden sonrasını tarihi Haydarpaşa Garı’nda Kadıköy Belediyesi tarafından düzenlenen Kitap Fuarı’nda geçirdim. Fuara gireceğim sırada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu çıkıyordu. Bu nedenle izdiham olmuştu.
Meğer o izdiham fuar boyunca sürmüş. Bir hafta içinde tam 325 bin kişi fuarı ziyaret etmiş. Bir milyonun üzerinde kitap satılmış.
Bunlar çok güzel gelişmeler.
Kadıköy Belediyesi tek başına dev fuar şirketlerine kafa tutmuş gibi görünüyor. Diğer belediyeler de buradan yola çıkarak kendi sınırları içindeki ilginç mekânlarda bu tür fuarlar düzenleyebilir.
Fuarda Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu’na da rastladım, biraz sohbet ettik.
Başkan fuarın gördüğü ilgi nedeniyle çok mutluydu. Daha önceki yıllarda Caddebostan Kültür Merkezi’nde düzenlenen fuarı geçen yıldan itibaren Ulaştırma Bakanlığı’nın izniyle tarihi Haydarpaşa Garı’nda yaptıklarını söyleyerek “Bu mekanın cezbedici olması fuara ilgiyi de çok artırdı” dedi.
Bu arada tarihi Haydarpaşa Garı’nın kesinlikle gar olarak kalacağı müjdesini de Başkandan duydum buna çok memnun oldum.
Çocukluğumun geçtiği 50’li yılların sonunda Doğu Ekspresi’ne bindiğimiz, Ankara’ya yataklı vagonda gidip restoranda güzel yemekler yediğimiz günleri anımsayarak “Bu çok iyi bir haber, tren yurtiçi ulaşımda çok önemli. Hızlı trenin de buraya kadar gelmesi Haydarpaşa’nın eski şaşaalı günlerini tekrar yaşatacaktır” dedim.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Yandaşlar arasında “Erdoğan’a tuzak” kavgaları


Televizyonlardan pek fark edilmiyor ama eğer yandaş medyayı ve yazarlarını izliyorsanız aralarında çok ciddi kavgaların yaşandığını da görüyorsunuzdur.
Özellikle 15 Temmuz’dan sonra bu kavga daha da açığa çıktı.
Çünkü bir kesim var, onlar sadece Erdoğan’a bağımlılar. Ona biat etmişler, başka kimseyi tanımıyorlar. Hatta öyle ki bu kesim için AKP yok hükmünde, olsa da olur olmasa da.
Bir kesim Erdoğan’ı tek patron olarak tanımakla beraber AKP’yi ve hükümeti de önemsiyorlar.
Kavga FETÖ ve FETÖ ile mücadele nedeniyle yaşanıyor. Özellikle Erdoğan’a biat etmiş olanlar partilileri “FETÖ ile mücadelede zayıf kalmakla” suçluyorlar. Erdoğan’ın “Tek başımayım, yanımda sadece halkımın gücü var” sözleri de bu kesime büyük güç katıyor.
Bunun da ötesinde Erdoğancılar partilileri “Erdoğan’a tuzak kurmakla” da suçluyorlar.
Zengin FETÖ’cülerin, FETÖ’cü damatların tahliye edilmeleri AKP’lilerin de kimyasını bozdu.
Zamanında hepsi cemaatin bir dediğini iki etmediği, her şeyi birlikte yaptığı ve en önemlisi cemaatle birlikte müthiş zenginleştiği için, şimdi cemaatçi olmadıklarını kanıtlamak için hem en üst perdeden Gülen’e hakaretler ediyorlar hem de beğenmedikleri her AKP’liyi FETÖ’nün hizmetinde gibi gösteriyorlar. AKP’de kimya bozan son olay ise bir anda AKP’nin en önemli ismi haline gelen ve bu nedenle Erdoğan’a biat eden kesimin de oklarını üzerine çeken Hayati Yazıcı’nın eşinin Erdoğan’a bedelli askerliği sorması ve aldığı cevabı sosyal medyada paylaşması oldu.
Selma Yazıcı’ya (elbette Hayati Yazıcı’nın eşi olduğu için) saydıranlar “Nereden çıktı bu bedelli askerlik, savaş kapımızdayken bedelli istemenin sevimsiz olduğunu ve bunun Erdoğan’a zarar vereceğini bilmiyor mu?” diyorlar.
İnsanın aklı karışmıyor değil. Çünkü karşılıklı atışlar kendi içlerinde haklı unsurları da içeriyor. Bakalım kim kazanacak?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

CHP yönetimi üzülüyor mudur acaba?


Galatasaray Adası’nda yıkılan tesislerin yerine bir cami yapılması önerildi İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde. Başkan Topbaş “Böyle bir cami yapılmayacağını” söyledi. Zaten olması çok absürd olurdu.
Bu teklifi getiren kişi ise Beşiktaş Belediye Meclisi üyesi Hüseyin Avni Sipahi. Bu ismi hemen hatırlarsınız. 17-25 Aralık olayının bir numaralı sanığı idi. Yani o bakan çocuklarının falan şefi durumundaydı.
Tutuklanmıştı ama Erdoğan duruma müdahale edince kurtulmuştu
Bu kişi CHP’den seçilmişti. Parti Genel Merkezi “Beşiktaş’ı ille de bu kişiler yönetecek” diye dayatmıştı. Sonra bu kişi kendiliğinden istifa etti.
Şimdi düşünüyorum, acaba yerel yönetimlere müdahale eden CHP yönetimi bu büyük skandal karşısında üzüntülü müdür? Bir özeleştiri yapmış mıdır? Bir daha bu tür hataları yapmamak üzere kendine bir ders çıkarmış mıdır?
Vallahi bilemiyorum.

Bİ SORALIM BAKALIM

Bu sanatçılarla yetinecekler artık ne yapalım


Erdoğan son zamanlarda “kültür ve sanat alanındaki yetersizliklerinden” söz ediyor. Aslında açıkça itiraf etti “Biz” dedi “Kültür ve sanat alanında boşluk bıraktık.”
Tabii bu boşluk doğal boşluk. Çünkü AKP zihniyetinin kültür ve sanatla arası pek iyi değil. Sanata sanatçının kendilerinden olup olmadığına göre bakıyorlar.
Bir sanatçı kendi yanlarındaysa ona bir sözleri yok. Ama sanat dünyanın her ülkesinde olduğu gibi bizde de hakim otoriteye karşı hem eleştirel yaklaşıyor, bunu da anlamıyor iktidar yanlıları.
Sonuçta halka anlatılan “hizmetler” aynen sanat alanında da “inşaat” üzerinden sürdürülüyor. Ne diyor AKP Genel Başkanı “Muhsin Ertuğrul Sahnesi’ni yıktığımızda kıyametleri kopardılar, ama şimdi onun yerine iki misli büyük salon yaptık, fena mı oldu?”
Elbette fena olmadı da “Son 5 yılda şu kadar oyun sergiledik, dünya klasiklerini halka ulaştırdık, yüzbinlerce izleyicimiz oldu” demiyor “daha güzel bina yaptık” diyor. Tıpkı sağlık hizmetlerinin iyileşmesini değil “Hastanelerimiz beş yıldızlı otel gibi oldu” dediği gibi.
Erdoğan Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi için de aynı yöntemi uyguluyor. “Burayı yıkıyoruz” diyor “Yerine çok daha güzelini yapacağız.”
Ellerine sağlık tabii de bir de sanata sanatçıya da önem verseler.
Önceki akşam yine sanatçılarla bir araya geldi Erdoğan. İbrahim Tatlıses, Orhan Gencebay, Emel Sayın, Ajda Pekkan, Bülent Ersoy gibi isimler masasındaydı. Demek “ülkesine ve milletine yakın” diye nitelediği sanatçılar bu kişiler oluyormuş.
Ama bence yanılmasın. O isimler şu anda kendisine destek veriyor olabilir ama bilmeli ki hiçbiri AKP zihniyetinde değil.
“Biz kendi sanatçımızı yetiştiririz” diye düşünebilir belki ama o da mümkün değil. Sanatçı dediğin patlıcan değil ki suyunu gübresini verince çıksın.