CANIMI SIKAN ŞEYLER

O arenalar “Atatürk adını silmek” için var


AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan her konuda “üste çıkmayı” beceriyor. Daha doğrusu ne söylese inanan ve destekleyen bir kitle var arkasında bu nedenle canı nasıl isterse öyle konuşuyor ve her seferinde zeytinyağı gibi üste çıkmayı başarıyor.
Bir süre önce İstanbul’un görüntüsünü çirkinleştiren çarpık gökdelen yapılaşmasından şikâyet etmiş ve “Bu ne böyle?” diye sormuştu.
Oysa o gökdelenlerin temellerinde hep kendi imzası var. Boş arazileri yandaşlara verip gökdelenler dikilmesine bizzat karar vermişti. Sonra ne olduysa oldu ve Erdoğan kendi diktirdiği bu gökdelenlere karşı çıktı, bunu sanki ilk kez duyuyormuş gibi yapan AKP’liler de çılgınca alkışladı.
AKP Genel Başkanı önceki gün de “Türkçeye” taktı. “Cafe, kafetarya, clup” gibi yabancı kelimelerin işyeri ismi olmasını eleştirdi ve belediyeleri “Bu tabelaları sökün” diye uyardı.
Dilimize ve asıl önemlisi hayatımızın her alanına giren bu yabancı kelimelerden hepimiz rahatsızız aslında. Kimbilir kaç yazı yazmışımdır bu konuda?
Ama söyleyen AKP Genel Başkanı ayrıca cumhurbaşkanlığı görevini de yürüten kişi olunca durum değişiyor. Çünkü bu kötü uygulama bizzat kendi iktidar döneminde iyice çığrından çıktı.
Erdoğan’ın şimdi eleştirdiği “yabancı isim taşıyan” kaç tane AVM, mağaza, işyeri ya da spor tesisi açtığının haddi hesabı yok.
Erdoğan statlara ve spor salonlarına verilen “Arena” isimlerinden de rahatsız olduğunu anlattı.
Nereden çıktı bu her stada “arena” adının verilmesi, gelin bir de ona bakalım.
Şimdi adı Arena olan stat ve kapalı spor salonlarının tamamına yakınının eski adı Atatürk’tü veya adını bir başka Cumhuriyet büyüğünden veya bir milli günden alıyordu.
“Her şeyi biz yapıyoruz” diyerek bu stat ve kapalı salonların hepsini yeniden yaptılar ama nedense açılışta eski ismini vermediler. Böylece Atatürk adını sildiklerini zannettiler.
Tabii buradaki kurnazlık şu; Atatürk adını silerken yerine yenisini bulamadıkları için herkesin kabul ettiğini düşündükleri “arena” adı üzerinde anlaştılar.
Birkaç örnek vereyim:
Antalya Atatürk stadı yeniden yapıldı adı Antalya Arena oldu.
Afyon Atatürk stadı da yenilenince Afyon Arena adını aldı.
Beşiktaş stadının adı İnönü idi, yenilenince Vodafon Arena’ya dönüştü.
Eskişehir Atatürk stadı da yeniden yapılınca adı Es Es Arena’ya devşirildi.
Antakya Atatürk Stadı da Hatay Arena adını aldı.
Kocaeli İsmetpaşa stadı yeniler yenilenmez İnönü adı atılda o da Kocaeli Arena oldu.
Konya Atatürk stadı da sponsor Torku’nun adıyla Arena’ya çevrildi.
Malatya İnönü stadına da tahammül edemediler; yeni stadın adı Malatya Arena.
Samsun stadının adı 19 Mayıs’tı. Samsun’la bütünleşen bu tarihi gün unutuldu o stadın adına da Arena adı verildi.
Sakarya Atatürk stadı da Arena’ya dönüştürülmekten kurtulamadı.
Görüldüğü gibi bütün bu statların adı bizzat AKP iktidarı tarafından değiştirildi. Hepsinden de Atatürk adı çıkarıldı,
Erdoğan bunun fark edilmeyeceğini mi sanıyordur nedir, birden “Arena demek hoş değil” deyiverdi.
Çaresi var. Hepsi en az 50 yıldır Atatürk adıyla anılan bu statlara tekrar eski isimlerini verin.

ŞAŞIRDIM

İdamı geri getirme sözü de bir kandırmacaymış


İktidar partisinin idamı geri getirme kararından vazgeçtiği ve bu durumu anlayışla karşılaması için MHP Genel Başkanı’ndan da ricada bulunduğu haberleri çıktı dünkü bazı medya organlarında.
AKP’den ise yazıyı yazdığım ana kadar bir yalanlama gelmedi.
Haberlere göre AKP aslında idamdan vazgeçmemiş ama 2019’da başlayacak yeni rejim için çıkarılması gereken uyum yasalarının aksamaması için kararı biraz ileri atmışlar.
Başından beri ısrarla söylüyordum; “İdam cezasının geri getirilmesi söylemleri bir kandırmacadır, eğer getirilecek olsa son anayasa değişikliklerine konurdu. Hatta bu sayede evet çıkması ihtimali de büyürdü.”
Bunları yazarken Erdoğan’ın ve hükümetin tavrına bakıyordum. Çünkü Erdoğan 15 Temmuz dinci faşist kalkışmasından sonra defalarca idamın geri gelmesinden söz ederken hükümetten hiç ses çıkmıyordu.
Erdoğan’dan habersiz su bile içmeyen hükümetin “Yasa önüne gelirse hemen imzalarım” diyen Erdoğan’ın bu talebini kulak arkası etmesi düşünülemez herhalde.
Oysa Erdoğan konuştu, hükümet sessiz kaldı. Demek idam konusu bir oyun bir kandırmacaydı. Sokaklardaki bilinçsiz kalabalıkların “idam isteriz” diye bağırmasının nedeni, 15 Temmuz’u yapanların asılacağını sanmasındandı. Hukuk açısından bu mümkün değil. Ama Erdoğan “idam” diyerek bu kalabalıkları diri tutuyordu.
Şimdi sanıyorum “idam sözü” 2019 seçimlerinin propaganda aracı olacaktır artık.

BUNU YAZMAK GEREK

Üzülmeyin Rizeliler yüzde 90’ı bulursanız belki iş bulursunuz


Gazetem Korkusuz’un dünkü manşeti çok ibret vericiydi. İktidarın “Ekonomide muhteşem bahar havası” propagandası yaptığı Türkiye’de işsizliğin ne boyuta geldiğini, gösteriyordu.
Haber kaynağı bu kez Rize idi. Rize’de 1500 kişilik mevsimlik işçi alınacakmış. Tam 28 bin kişi başvurmuş.
Mevsimlik işçi olduğuna göre demek ki kalıcı bir iş değil. Muhtemelen sosyal güvencesi de ya yoktur ya da çok zayıftır.
Ama küçücük Rize’de bile 28 bin kişi kısa süreli bir işe sahip olabilmek için saatlerce kuyrukta beklemişler, aralarından sadece şanslı 1500 kişi çıkmış.
Mevsimlik iş için bile 28 bin kişi başvurduğuna göre, o işi yapamayacağına inanan, lise, üniversite eğitimi görmüş daha kaç kişi vardır siz düşünün artık.
Ekonominin bu kadar dibe vurduğu insanların mevsimlik iş için bile birbirini ezdiği bir ortamda Rize’deki seçim sonuçlarını merak ettim, açıp baktım.
7 Haziran seçimlerinde AKP Rize’de 66.8 oy almış. Arkasından gelen 1 Kasım’da ise Rize’nin yüzde 75.9’u AKP’yi desteklemiş. Referandumda da durum aynı. Rize’nin yüzde 75.6’sı evet demiş.
Ama Rize’de işsizlik korkunç boyutta. Kimse hayatından memnun değil. Sanıyorum Rizeliler AKP’ye desteğin daha da artması halinde kurtulacaklarına inanıyorlar herhalde.
O halde, ha gayret, yüzde 90’ı hatta 95’leri bulsun AKP oyları Rize’de. İktidar belki o zaman döner bakar Rize’nin hal-i pürmelaline.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Sahi ne oldu bu Kavurmacı’ya?


Hukuk rezaletleri artık günlük “rutinimiz” haline geldi.
Ankara’da hiçbir gerekçe gösterilmeden işlerinden atılan iki öğretmen açlık grevi yaptıkları için tutuklanırken, FETÖ’nün önemli isimlerinden biri kayınpederi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu için serbest bırakılıyor.
Tutuklanan iki kişi 70 günü aşan açlık grevi nedeniyle ağır ve görünür bir sağlık sorunu yaşarken demir parmaklıkların ardına konuyor ama Belediye Başkanının damadına sağlık nedeniyle cezaevi kapıları açılıyor.
Bu adaletsizliği ve haksızlığı ve hatta vicdansızlığı açıklayacak bir iktidar yetkilisi çıkabilir mi acaba?
İşin tuhaf tarafı damat beyin nerede olduğu da bilinmiyor. Kimi kaçtı diyor kimi evinde diyor ama kesin bilgimiz yok.
Sahi, bir soralım bakalım; FETÖ’nün en önemli finans kaynaklarından biri olduğu gerekçesiyle tutuklanan ancak “sara hastalığı” nedeniyle serbest bırakılan Ömer Faruk Kavurmacı nerede?
Hakkında en son MHP Genel Başkanı Bahçeli de konuştu ve “Nerede bu kişi?” dedi.
Elbette Ömer Faruk Kavurmacı her gün ortaya çıkıp “Buradayım” demeyecektir ama hakkında bunca spekülasyon yapılırken hiç sesini çıkarmaması da şüphe çekiyor.
En azından kayınpederi Kadir Topbaş damadının kaçmadığını açıklayabilir.
Kimsede utanma da kalmadı galiba.