İRONİ

Hürriyet’ten Deniz Zeyrek’in yazısını okuyunca ordumla bir kere daha gurur duydum. Göğsüm kabardı. Tüylerim diken diken oldu.
Kahraman ordum 18 Mart Çanakkale Zaferi nedeniyle kendi içinde bir tören düzenlemiş.
Bu törende hiç korkmadan çekinmeden Atatürk ve silah arkadaşlarına saygı duruşu yapılmış. Hazırlanan video filmlerinde çok sayıda Atatürk fotoğrafı bulunuyormuş.
Hatta öyle ki komutanlar zerre korkuya kapılmadan, hiç çekinmeden İzmir Marşı’nı söylemişler.
Nasıl gurur duymayayım. Nasıl göğsüm kabarmasın. Nasıl tüylerim diken diken olmasın.
Şu kahramanlığa bakar mısınız? İzmir Marşı’nı bile söylemişler. Bu nasıl cesarettir, bu nasıl bir güçtür, hayran olmamak mümkün değil.
Peki Deniz Zeyrek ordumuzun bu kahramanlığını neden gerek görüp de yazmış?
Çünkü Genelkurmay tarafından hazırlanan ve çeşitli illerde duvarlara asılan Çanakkale zaferini anlatan posterlerde Atatürk’e hiç yer verilmemiş.
Deniz Zeyrek de gazeteci olarak açmış Genelkurmay’a sormuş; “Neden astığınız afişlerde Atatürk hiç yok” diye?
Komutanlar buna bir cevap vermemişler.
Ne yapmışlar? Deniz Zeyrek’e demişler ki “Sen posterleri boş ver, biz sana kendi içimizde yaptığımız törenin videosunu gönderelim onu izleyin.”
İşte o video Atatürk ve silah arkadaşlarını anma ve saygı sunma ile başlıyormuş, içinde bol bol Atatürk görüntüleri de varmış. Sadece bununla da yetinmemişler kendi aralarında bir de üstüne İzmir Marşı’nı söylemişler. Hani şu nakaratı “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa” olan marş.
Şakayı bir kenara bırakalım da; Şimdi ne anlayacağız komutanların bu tavrından?
Erdoğan’dan çok korktukları için Atatürk’ü saklamak zorunda kaldıklarını anlatıyorlar aslında. Peki Deniz Zeyrek’e “Videoyu seyret” derken ne amaçladılar? “Baskı altındayız, korkudan Atatürk’ü afişlere taşıyamadık ama kendi aramızda çok seviyoruz” mu demek istiyorlar?
Yeni bir “Karargâh rahatsız ama aynı zamanda çaresiz” haberi ile mi karşı karşıyayız?
Bence olan şu; Ordunun hedefi evet çıkarmak ve Erdoğan’ı padişah yetkileriyle devletin tepesine oturtmak.. Üst komutanlar bu uğurda her şeyi yapıyor. Güneydoğu’da halka “Hayır çıkarsa 17 Nisan’da gününüzü görürsünüz” tehdidi bile yapıyor jandarma hiç çekinmeden.
Ama sanıyorum her şeye rağmen “hayır” çıkma olasılığını da göz ardı etmiyorlar. Hürriyet aracılığı ile “Biz aslında Atatürkçüyüz, bu iktidar yüzünden böyle davranmak zorunda kalıyoruz” savunmasını kayda geçiriyorlar ki hayır çıkarsa birileri de çıkıp “Yok canım askerimiz Atatürkçülük konusunda hiç taviz vermedi” desin.
İnanın şu referandum geçip gitsin istiyorum bir an önce, bu vıcıklıkları görmekten içim kalkıyor.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Kılıçdaroğlu’na sorulan o soru Yıldırım’a da sorulabilir mi?


İktidar ve yandaşları “neden evet” sorusuna mantıklı ve akıllı cevaplar bulamadıkları için biliyorsunuz hep anayasa maddeleri dışındaki konular üzerinden propaganda yapmaya çalışıyor.
Avrupa ile anlaşmalı kriz ile evetleri artırmaya çabalıyorlar örneğin. Hayır oyu vermenin teröristlik olduğunu halkın bir bölümünün beynine çaktılar. Bir diğer dolambaçlı propaganda yöntemi ise başta CHP olmak üzere muhalefeti gerginlik çamuruna çekmek.
Bu nedenle cumhurbaşkanından başlıyor, başbakanla devam ediyor, sonunda AKP’nin en küçük birimlerine kadar hepsinin ağzında CHP var. CHP onu yapmış, bunu yapmış bir dikili ağacı mı varmış, zaten Kılıçdaroğlu’nun SSK genel müdürlüğü dönemi çok kötüymüş, falan da filan da. Bunların hiçbirinin anayasa ile ilgisi yok. Ama asıl amaç halkın bir bölümüne referandumu unutturup sanki AKP mi CHP’mi oylaması yapılıyor havası yaymak. Böylece “sağ blok” hayallerinin gerçekleşeceğini düşünüyorlar.
Geçen hafta yandaş yalakalardan biri güya Kılıçdaroğlu ile referandum söyleşisi yaparken bir anda sordu “Referandumda evet çıkarsa istifa edecek misiniz?”
O yalaka referandumu unutturup seçim havası yaymak istiyor ya soruyor nezaketsizce işte. Cevap aslında “sana ne?” olmalıydı ama Kılıçdaroğlu yine de nazik davrandı.
Merakım şu, hayır diyen en güçlü kesimin liderini ekrana davet edip güya demokratmış gibi davranan ama saraydan aldığı emirle saçma bir soruyla harcayacağını planlayan o yalaka acaba aynı soruyu örneğin Yıldırım’a sorabilir mi? Başbakan’ın “evetli fotoğrafları” Türkiye’nin her yerine asıldı. Bu durumda referandumun tek tarafı Binali Yıldırım. Hayır çıkarsa asıl onun istifası gerekir. Ama o yalakaların soracak gücü var mı ki?

Bİ SORALIM BAKALIM

15 milyon gence mektubun parası kimden çıktı?


Başbakan Binali Yıldırım 18-25 yaş arasındaki 15 milyon gence hitaben bir mektup yazmış. Her mektup isme yazılmış. Yani mektubu alan genç zarfın üzerinde kendi adını gördüğü gibi, açtığında mektubun da kendi ismiyle başladığını anlıyor.
Tabii ilginç bir propaganda yöntemi. O gencecik insanlar mektupta kendi isimlerini gördüklerinde doğal olarak gururlanırlar. Kolay mı başbakandan bizzat adına yazılmış mektup geliyor.
Merakım başka. Bu mektupların bedeli başbakanlık bütçesinden mi karşılanıyor yoksa AKP’den mi?
Adi mektup için pul fiyatı 1 liradan fazla. Ama diyelim ki bu kadar çok sayıda olunca büyük bir indirim yapılmış olsun. 50 kuruş olsa 7.5 milyon lira tutar. 25 kuruş olsa 3.5 milyonu geçer. 10 kuruşluk pul kullanılsa bile PTT’ye ödenecek para 1.5 milyon lira.
“Başbakan 15 milyon gence mektup yazdı” haberi güzel bir başlık olarak geçip gidiyor. Ama arkasındaki maliyet bakın ne kadar yüksek. O halde sormamız yanlış değil. Pul parası başbakanlıktan mı ödeniyor partiden mi?

ŞAŞIRDIM

Ülkü Ocakları’nın düşünmeye ihtiyacı yok


Bugüne kadar Ülkü Ocakları Başkanlığını yapmış olanlar bir araya gelip “Böyle bir anayasa olmaz, demokrasi ve hukuk katlediliyor, ülkenin bütün kaderi bir kişinin eline veriliyor” diyerek “hayır oyu vereceklerini” açıklarken, Ülkü Ocakları’nın mevcut başkanı “Biz evet diyoruz” dedikten sonra hayır diyenleri de “vurmakla” tehdit etti.
Ülkü Ocakları Başkanı Olcay Kılavuz “Lider -evet- dedikten sonra bizim de o kararı sonuna kadar savunarak arkasında dik bir şekilde durmamız gerekir. Biz tatsızlığı, gerilimi, huzursuzluğu istemiyoruz. Ama davamız adına her kim olursa olsun ülkemiz adına iş başa düştüğünde arkamıza bakmayız. Bu millet dardaysa, memleketimizin bize ihtiyacı varsa biz elimize silahımızı alırız, gerekirse de savaşırız” diye konuştu.
Kılavuz’ın açıklamalarını gerçekten şaşkınlıkla izledim. Çünkü Kılavuz bu açıklaması ile Ülkücülerin düşünmeye hiç ihtiyaçları olmadığını, liderin söylediğinin yapılmasının her şeyi çözeceğini belirtiyor. Ama daha fenası isim de vererek “hayır diyen MHP’lileri” kastederek “gerekirse ele silah almaktan” söz ediyor. Sanki Bahçeli’nin “Ülkücü işini yarım bırakmaz, lastiğe sıkacağına kafasına sıkar” sözlerinin hayata geçirilmesi için hazırlıklar yapılıyor gibi geliyor bana.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

ANSİAD’da bir tane bile turizmci yok galiba


Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu Antalyalı. Bu nedenle sık sık Antalya’ya da gidiyor. Son gidişinde Antalya Sanayici ve İşadamları Derneği (ANSİAD)üyeleri ile toplantı yaptı. Hollanda ile krizi de anlatan Çavuşoğlu konuşmasında Hollanda Başbakanı Rutte için “Onu adam sanırdım ama değilmiş” dedi. Hollanda aleyhine de pek çok söz söyledi. Antalyalı sanayici ve işadamları da Mevlut Çavuşoğlu’nun konuşmasını çok beğendikleri için ayağa kalkıp alkışladılar.
Antalya’da turizm alanında çalışan bir tanıdığım aradı ve “Tamam Hollanda karşısında eğilmeyeceğiz ama Antalya en önemli gelirini turizmden sağlıyor. Dışişleri bakanının evet oylarını artırmak için yaptığı şovların turizmi mahvettiğini herkes biliyor. Antalyalı işadamlarının ayakta alkışlamak yerine en azından Antalya’nın canına okuyan son durumla ilgili bir iki şey sorması gerekmez miydi? Ayrıca o kadar işadamı arasında bir tane bile turizmci bile yok mu ki, soru sormak yerine ayakta alkışlıyorlar” diye sordu.