ANALİZ

Amerika gezisinde Başkan Trump’la görüşen AKP Genel Başkanı Erdoğan bu görüşmeden hemen sonra Meclis’e gönderdiği talimatla “olağanüstü toplantı” yapılmasını istedi. Hafta başında yapılması beklenen Milli Güvenlik Kurulu’nun da hemen cuma günü toplanacağını bildirdi.
Meclis süresi dolmakta olan “yabancı bir ülkeye asker gönderilmesine olanak sağlayan” tezkerenin uzatılması için olağanüstü toplanacaktı.
Cumartesi günü yapılan toplantıda hükümet yetki uzatma tezkeresini okudu ve buna evet oyu verilmesini istedi.
Sonunda AKP’nin yanı sıra CHP ve MHP’nin oyları ile tezkere kabul edildi. Böylelikle hükümetin arzu ettiği anda yabancı bir ülkeye asker göndermesi yasal olarak da mümkün hale geldi.
Dünkü gazetelere baktım, izleyebildiğim kadar yandaş yalaka televizyonların haberlerine baktım. Hepsinde müthiş bir heyecan vardı. Barzani “son kez” uyarılmıştı. Artık bundan sonrası “kendi bileceği” işti. Her an beynine Türk askerinin yumruğunu yiyebilirdi. Falan filan. Ancak nedense hiç birinde “tezkerenin metni” yoktu.
Uzatma olduğuna göre eski metnin tekrar oylanması olacak diye düşünüyor insan önce. Ama öyle değil işte. Uzatma tezkeresine bir cümle eklenmişti, gerisi aynıydı. O cümle şu; “Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulundurulması….”
Bu nereden çıktı şimdi? Hangi yabancı silahlı kuvvetler Türkiye’ye gelecek acaba? “İhtimalen yazdık” da denilemez çünkü böyle bir ihtimal daha önce yoktu da şimdi nereden çıktı? Demek ki bir ülke ile konuşulmuş, onlar da “Bizim askerlerimiz sizin topraklarınızda konuşlansın” demişler.
Bu ülke hangisi olabilir? Amerika’dan başkası olabilir mi? Hani şu FETÖ’cülerin liderini vermeyen, AKP Genel Başkanı’nın koruma polislerine tutuklama kararı çıkaran, AKP’lilerin bağırlarına bastıkları yardımsever işadamı Rıza Zarrab’ı bir yıldır hapiste tutan, yetmezmiş gibi bir bakanımızla bir kamu bankamızın genel müdürüne gıyabi tutuklama kararı çıkaran, Erdoğan’ın korumalarına 1.5 milyon dolarlık tabancaları parasını ödediğimiz halde satmazken, PYD’li teröristlere milyonlarca dolarlık silah yardımı yapan Amerikan’ın askerleri gelecektir, başka kim olacak?
Şimdi Amerikan Başkanı Trump’ın şu sözlerini bir kere daha okuyalım; “Arkadaşım olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tanımak büyük bir şeref ve ayrıcalık. O, dünyanın zor bir bölgesinde çalışıyor. Çok, çok ilgili ve açık olmak gerekirse çok puan topluyor ve ABD ile de birlikte çalışıyor. Ülkelerimiz arasında harika bir dostluk var. Bence biz şu anda hiç olmadığımız kadar yakınız.”
Hani çok güzel bir deyimimiz vardır. Acele ile yapılan yanlış bir iş komik biçimde ortaya çıkınca “Şimdi anlaşıldı Vehbi’nin kerrakesi” denir ya, işte tam o örnekteki gibi Trump’ın neden o kadar övücü konuştuğu da anlaşıldı.
Güya AKP Genel Başkanı Amerika’ya ayar veriyor, her fırsatta Trump’a esip gürlüyor, ama gerçek bu değil işte. O esip gürlemeler Türkiye’de kendisine oy veren kitlelere moral sağlamak için, kapalı kapılar ardında ise “Siz benim söylediklerime aldırmayın, ne isterseniz yapacağız herhalde” deniliyor.
Yoksa durup dururken “yabancı asker bulundurma” maddesi neden tezkereye eklenir? Tabii muhalefet partileri bunun farkında mı bilemiyorum. Konuşmalarda kimse “hangi yabancı asker için kondu bu madde?” diye sormadı.
Ne bileyim, belki de çaylı kurabiyeli toplantı nedeniyle “ayıp olmasın” diye sormamışlardır.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Bizim karatımız mı düştü onunki mi yükseldi?


Hatırlayacaksınız Irak’ın Başbakanı, AKP Genel Başkanı Erdoğan’ı ne çok kızdırmıştı. Erdoğan esip gürlemişti Irak Başbakanı’na karşı. Irak Başbakanı İbadi geçen yıl ekim ayında Türk askerinin Başika’dan çekilmesini istemişti. İşte bu talep AKP Genel Başkanı’nı çileden çıkarmıştı.
Açmış ağzını yummuş gözünü ve şunları söylemişti; “Sen benim muhatabım değilsin, karatımda değilsin, kalitemde değilsin. Biz bildiğimizi okuyacağız. Kim bu, Irak’ın Başbakanı... Önce haddini bil. Şu anda kendileri Başika üssünü kurmamız için bizlere talepleri var. Bunların canlı kayıtları var. Bunlar televizyonlarda yayımlanacak. Şimdi diyor ki Başika’dan çekilin. Türkiye’nin ordusu sizden talimat almaz.”
Aradan bir yıl geçti. Barzani bağımsızlık için referandum yapıyor. AKP Genel Başkanı bu kez Barzani’ye öfkeli. “Irak’ın toprak bütünlüğü” diyor, bunun bozulması halinde çatışma çıkacağını söylüyor ve en önemlisi “Irak hükümetiyle koordineli çalıştığımızı” bildiriyor.
Bunlar normal tabii de insan merak etmeden duramıyor. Bir yıl önce “muhatabımız olmayan” İbadi şimdi nasıl oldu da muhatap haline geldi? Onun karatı mı yükseldi yoksa bizim karatımız mı düştü? İnsanın kafası karışıyor.

KOMİK

Türkler korkuyorlarmış


Sabah Gazetesi birkaç gündür Almanya’ya savaş açmış durumda. Bu seferki AKP Genel Başkanı’na yaranmak için değil. Kendi dertlerine düşmüşler. Çünkü Alman maliyesi Sabah’ın Almanya matbaasında bazı usulsüzlükler saptamış ve ceza kesmiş.
Bizim iktidar ve yanlıları Türkiye’de haksız, hukuksuz ve usulsüz olarak kendileri ne yapıyorlarsa dünyada da aynısının yapıldığını sandıklarından Alman hükümetine veryansın ediyorlar. Neymiş Sabah Gazetesi Almanya’nın teröre verdiği desteği açık ediyormuş, Merkel de suçüstü yakalanmanın telaşı ile Sabah’a saldırıyormuş.
Para kaybediyorlar. Feryat edecekler, bize ne karışmamızın bir anlamı yok. Ama bu haberi yaparken, destek olsun diye Almanya aleyhine yapılan konuşmaları da haberleştiriyorlar. Bir tanesi çok ilginç. Almanya’daki Türkler Merkel’in Sabah’a saldırısından sonra korkmaya başlamışlar. “Bu kadar hukuksuz davranan Merkel bize de birk şey yapar mı?” endişesi içindelermiş.
Komediye bakın. AKP Genel Başkanı’nın adeta savaş açtığı ve iki ülke arasındaki ilişkileri tarihin en kötü haline getirdiği bir sırada bundan dolayı korkmayan Almanya’daki Türkler, Sabah’a vergi cezası kesilmesinden sonra çok korkuya kapılmışlar. Yahu kafa mı buluyorsunuz yoksa hepiniz kafayı mı yediniz?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Kutlu Doğum Haftası nihayet cemaatin elinden kurtarıldı


Türkiye’nin resmi takvimi miladi takvimdir. Tüm dünya ülkelerinin kullandığı takvimi kullanıyoruz bizde. Sadece dini günlerimizi Hicri takvime göre kutluyoruz. Bu nedenle başta Ramazan ve bayramlar olmak üzere kandiller ve diğer önemli dini günler yılın her dönemine denk gelebiliyor. Hicri takvimin özelliği nedeniyle bu 33 yıllık bir süreç. Yani örneğin Kurban Bayramı 33 yılda yine aynı tarihlere denk gelebiliyor.
Tüm İslam aleminin ortak kutladığı dini günler dışında bir de bize özel kandiller vardır. Mevlit Kandili. Berat Kandili Regaib Kandili gibi özel günler de hicri takvime göre kutlanır. Bu kandillerden Mevlit Kandili peygamberimizin doğumunu müjdeleyen kandildir. Diğer kandiller gibi Mevlit Kandili de hicri takvime göre kutlanırken 1989’da 20 Nisan’a denk gelen Kandil günü Diyanet tarafından “Kutlu Doğum Haftası” olarak ilan edildi. Sonra “nedense” Kutlu Doğum Haftası’nın 14-20 Nisan’da sabitlenmesi kararlaştırıldı.
O tarihlerde sorduk; “bütün dini günler hicri takvime göre düzenlenirken ve Mevlit Kandili de aynı şekilde kutlanmaya devam ederken Kutlu Doğum Haftası’nın sabitlenmesinin nedeni nedir?”
O tarihlerde kimse mantıklı bir cevap veremedi. İşin aslını ileriki yıllarda anladık. Fetullah Gülen’in doğum günü 20 Nisan’mış. Cemaat o tarihlerde 23 Nisan Çocuk Bayramı’na alternatif olarak Türkçe Olimpiyatları’nı düzenlemeye başlamıştı. İkisini birleştirip “Kutlu Doğum Haftası” yapmışlar meğer. 27 yıldır bu tuhaf uygulama sürüyordu. Sonunda peygamberimizin doğumu cemaatin elinden kurtarıldı. Ama şimdi şunu söylemek istiyorum. Biz zamanında bunu eleştirir ve asıl amacın Fetullah Gülen’in doğum gününü kutlamak olduğunu söylerken “peygamberi çok seven Müslümanlar” parmaklarını sallayarak “Neden rahatsız oluyorsunuz, peygamberimizin doğumunu kutlamak için hafta düzenlemek sizi niye bu kadar geriyor” diyorlardı. Şimdi aynı “peygamberi çok seven Müslümanlar” Kutlu Doğum Haftası’nı “sabit” olmaktan çıkardılar. Kutlu Doğum Haftası artık her yıl Mevlit Kandili’nin denk geldiği tarihteki hafta içinde kutlanacak. O gün onu savunuyorlardı bugün de bunu. Yani karakterde değişen bir şey yok.