Bu yazıyı cumartesi sabahı yazıyorum. Siz pazar sabahı okuyacaksınız. Aslında bugün için bir başka yazı yazmıştım. Onun yayımını erteledim. Çünkü cuma sabahı TÜSİAD ve Koç Üniversitesinin ortaklaşa düzenlediği bir “2017 Yılında Türkiye Ekonomisi” (durum ve beklentiler) konulu bir panel toplantısını izledim. Cuma gecesi TV karşısında derecelendirme firması Firch Ratings’in Türkiye notunu beklerken diğer bir derecelendirme firması olan Standard & Poors’tan beklenmeyen bir açıklama geldi. Türkiye’nin zaten düşük tuttuğu notunu değiştirmezken görünümü “negatif”e dönüştürmüştü. Gece yarısından sonra da Fitch notumuzu “BB+”ya düşürdü. Böylece Moody’s dâhil üç firma, para simsarlarına “Türk kâğıtlarına para bağlamayın” tavsiyesinde bulunmuş oldu.

PARA İÇERİ, EKONOMİ YUKARI-PARA DIŞARI, EKONOMİ AŞAĞI

Panele, para piyasaları veya iktisat alanında rüştünü kanıtlamış 6 uzman katıldı. Hem dediklerini “satır, satır” dinledim, hem de “satır aralarına” yerleştirdikleri fikir ve kanaatlerini yakalamaya çalıştım. Birinci tespitim bu uzmanların hepsi Türkiye’nin “çift para birimli” bir ekonomiye sahip olduğunu (idrak etmemiş diyemem, bu mümkün değil) hesaba katmadan konuşuyordu. Görüş ve önerilerini “tek para birimli” ve parası “döviz” olan gelişmiş Batı ülkelerinin merkez bankası uygulamalarından örnekler sunarak savunuyordu. Tabii örnekler anlamsızlaşıyordu. Daha da önemlisi Türkiye’nin sonsuza dek “cari açık” vererek, yani sürekli artan miktarda dış borç alarak yoluna devam etmekten başka bir seçeneği olmadığına iman etmişlerdi. Dolaysıyla zihinlerini işgal eden sorun ve aradıkları çözüm “Türkiye, dışarıya borçlanmayı nasıl sürdürebilir ve maliyetini düşürebilir” idi. Onlara göre, nasıl olsa dış borçları asla ödemeyecektik. Haklıydılar.

BEN DİYORUM MÂLİ İSTİKRAR, SEN DİYORSUN ÇANAKKALE KÖPRÜSÜ

Derecelendirme firmaları Türkiye’nin veya herhangi bir ülkenin kredi notunu belirler ve açıklarken bunu niçin düşürdük veya yükselttik diye izahat da veriyor. Bunlar, sadece “büyüme-enflasyon-işsizlik-devalüasyon-bütçe açığı-özellikle cari açık” gibi iktisadi kıstasları hesaba katmıyorlar. Liderlik, iç siyaset, demokrasinin işleyişi, hukukun üstünlüğü, kurumların bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı, uluslararası ilişkiler, isyan veya harp hali veya riskleri gibi ekonomi dışı hususları da göz önüne alıyorlar. Benim kanaatim, Türkiye’nin notunun düşürülmesinde ağırlıklı gerekçe, iktisat dışı değişkenlerdeki kötüleşmedir. Üstelik değerlemeciler, hükümetin “dış borçla, iç tüketime dönük yatırım” yapma hatasından dönmesini beklerken bir de baktılar bizim ağalar, “dış finansman gerektiren projeler, hastalığın sebebi değil, ilacıdır” diyor. Ne denir? Hayırlısı olsun.
Son söz: Dışa bağımlı olan, dıştan bağımsız olamaz.

Sevgili kardeşim Mehmet Türker


1980’li yıllarda Hürriyet’te yazmaya başladığımda tanıdım Mehmet Türker’i. Son olarak haber müdürlüğünü üstlenmişti. Kendisiyle yakın arkadaş olma şansını elde edemedim. Ama hem o, kendini bana; daha önemlisi ben de kendimi ona yakın hissettim. Her karşılaştığımızda bu muhabbeti birbirimize gözlerimiz ve sözlerimizle ilettik. Çok yakışıklıydı. Girişimci ve cesurdu. Eşim Handan da onun en sadık okuruydu. Genç denecek bir yaşta aramızdan ayrıldı. Geride bıraktıklarına başsağlığı ve sabır dilerim. Onu hep güzellikle hatırlayacağım. Allah rahmet eylesin.