AKP’nin üst aklına göre, Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye’den, nedense müthiş korkuyor. Korktuğu için de Türkiye’nin zenginleşip güçlenmesini istemiyor. Türkiye, iktisadi gücünü artırdıkça telaşa kapılıyor. Bunu durdurmak için türlü-çeşitli komplolar planlıyor ve uyguluyor. Son olarak Hollanda’da yaşanan “şaşırtma vererek sınır aşan hanım bakanımızı, cebren sınır dışına çıkarma” skandalının gerisinde işte bu korku yatıyor. Başta Alman Başbakanı Merkel olmak üzere, Avrupalı devlet adamlarının Türkiye’nin siyasi liderleri hakkında olumsuz konuşmaları da hep bu korku yüzünden. Bitmedi. Türkiye’nin zenginleşip, kuvvetlenmesinden sadece Avrupalılar değil, herkes korkuyor. Suriye, Ermenistan, Irak, Yunanistan, Bulgaristan, İran korkuyor. Hatta Amerika ve Rusya da korkuyor. Tamamen yanlış bir varsayımdır bu. Allah aşkına buna inanan var mı?

TÜRKLÜĞÜN İMAJI ATATÜRK SAYESİNDE YÜCELMİŞTİR

Osmanlı, Avrupa’ya savaşla yayılmıştır. Doğal olarak düşman kazanmıştır. Hâkimiyeti altına aldığı milletlerde bir “Türk korkusu” (Turcophobia) oluşmuştur. Ancak bu, çok ama çok gerilerde kalmış bir şeydir. Bugün Batı dünyasına hâkim olan his “İslamafobi”dir. Bizatihi Türklerin özellikle laik Türklerin Batıda imaj sorunu yoktur. Osmanlı, içinde çeşitli milletler barındıran bir “zarf” devletti. Osmanlı, askeri gücüyle Mısır’dan İngiltere’ye kadar yayılan Roma’nın bir Yeniçağ versiyonuydu. O da Roma gibi sonunda parçalandı. Birinci Dünya Harbi’ni de kaybeden Osmanlı, Sevr Antlaşması’yla, çarşaf gibi bir imparatorluktan, mendil kadar bir devlete indirgendi. Kaybedilen savaşı, sıfırdan devralıp kazanca dönüştüren Atatürk, zaferden sonra bu topraklarda yaşayan insanların selameti için “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesini bir “Cumhuriyet Değeri” yaptı. Türkleri, korkulmayan ama saygı duyulan bir millet haline dönüştürdü. O kadar ki, Yunan Başbakanı Venizelos,1934’de Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü adayı yaptı. Bu “Cumhuriyet Değeri”nin hikmetini, dünyayı “Dâr-ül-harp” ve “Dâr-ül-İslam” diye ikiye ayıran İslamcılar idrak ve takdir edemez.

TÜRKİYE’NİN KALKINMASI, AVRUPA’NIN ÇIKARINADIR

Türkiye, başka ülkeler için kötü emeller taşımıyor veya böyle bir izlenim yaratmıyorsa, Türkiye’nin iktisadi gelişmesini istemeyen bir ülke olamaz. Sıcak suyla, soğuk su karıştırılırsa ılık su elde edilir. AB, tam üye yapmasa bile, yakınında fakir değil zengin bir Türkiye ister. Aynısı bizim için de geçerlidir. Gerek komşularımız gerek AB ülkeleri ne kadar zenginleşirse, bizim için o kadar iyi olur. Daha çok turist çeker, daha çok mal satarız. Turgut Özal’ın “ben zenginleri severim” derken bunu kastetmişti.

GÖÇMEN TÜRKLER, YAŞADIKLARI ÜLKEYİ VE İNSANLARINI SEVMELİDİR

Avrupa’da yaşayan Türklere yapılacak en büyük kötülük, içinde yaşadıkları toplumun onlara düşman gibi bakmasına sebep olmaktır. Kalp kalbe karşıdır. Avrupalı Türkler, Almanlara veya Hollandalılara kendilerini “beş çocuk yaparak” zorla kabul ettiremez. Avrupalı Türklerin selameti ve mutluluğu için, onların ikinci (hatta birinci) vatanları hale gelen yaşadıkları ülkelerle bütünleşmesi şarttır. Bu süreç, hem kendileri hem de Türkiye için, onların iç siyasetimize katılmalarından kat be kat daha yararlıdır.
Son söz: Bir eyleme girişmeden, önce sonucu düşün.