Avrupalılar cidden akıllı adamlar. Avrupa Birliği’nin patronu Almanya’nın Başbakanı Merkel, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı takındığı tavırla ortamı bir hayli gerdi. Türkiye-AB ilişkileri neredeyse kopma noktasına geldi. Tam bu sırada, eskiden AB’nin “Genişlemeden Sorumlu Komiseri” olan Alman diplomat Günter Verhaugen, “iyi polis” rolünü oynamak üzere sahneye çıkarıldı. Verhaugen’nin “Avrupa, Türkiye’ye verdiği taahhütlere sadık kalmalıdır“ sözleri, ilişkilerin onarımı için ilaç gibi geldi vallahi. Diğer yandan Verhaugen arabuluculuk senaryosunun bir gereği olarak “Türkiye de iç sorunlarını demokratik hukuk devleti olarak” çözmeye çalışmalıdır dedi. Eh artık, olacaktı o kadar yani.

DOLAR AŞAĞI, EVET YUKARI

Dolar, Euro karşısında geriledi. Üstelik Merkez Bankası faizi yükseltti. Bu iki faktörün üst üste gelmesiyle dolar TL karşısında 3.60’a kadar düştü. Piyasalar moral buldu. Referandumda evet diyeceklerin oranı arttı. Böylece Başbakan Binali Yıldırım “mağlubun galip sayıldığı” Rotterdam meydan savaşıyla Avrupa’ya nasıl ayar verdiyse, Merkez Bankası Başkanı da dolar fiyatını düşürerek, evet kampanyasına ona yakın katkıda bulunmuş oldu. İnşallah 16 Nisan’a kadar rüzgâr terse dönmez.

DÖVİZ FİYATLARI NASIL OLUŞUR

Sorunun cevabı çok basittir. Döviz fiyatları da iktisadın temel kanunu olan “arz ve talep”e göre oluşur. Herhangi bir para birimine, mesela dolara, Euro’ya ve TL’ye talep, arzından fazla artarsa, onun diğer para birimleri karşısında fiyatı artar. Peki, belli bir para birimine talep niçin arzından fazla artar? Bunun iki sebebi vardır. Birincisi o ülkenin yabancı paralar cinsinden gelirlerinin, yabancı paralar cinsinden harcamalarından yüksek olmasıdır. Buna kısaca “cari açık” veya “cari fazla” vermek denir. İkinci sebep ise sermaye hareketlerinin, yani para akımının yönüdür. Getiri ve/veya güvenli liman arayan paralar, faizi yüksek, borsası yükselme sinyali veren ülkelere doğru akar. O zaman o ülkenin parası değerlenir. Ancak bu hareketler iki yönüdür. Mesela Euro (iki Alman Markı) ile dolar arasındaki çapraz kur 40 yıldır bazen yüzde 50’ye yaklaşan bir artış veya düşüşle değişir durur. Ama Türkiye gibi sürekli cari açık veren ülkelerin paralarının değeri (TL diye okuyun) kısa vadede vur kaç yapmak isteyenlerin yarattığı zikzaklar ihmal edilirse, sürekli düşer.

KISIR DÖNGÜYÜ KIRMAK

TL’nin açmazı “devalüasyon-enflasyon” sarmalına takılmış olmalarıdır. Bu tavuk-yumurta kısır döngüsünü kırmak için IMF’nin önerisiyle “önce devalüasyonu durdur” ilkesi benimsendi. Bu modele göre, bir süreliğine yüksek faiz verilerek ülkeye sıcak döviz girişi sağlanacak ve döviz fiyatları kendiliğinden sabitlenecekti. Döviz fiyatı değişmeyince enflasyon da duracaktı. Ancak bu arada, cari açığı sıfırlayacak bir iktisat politikası uygulanacaktı. Cari açık bitince, düşük faize geçecektik. Böylece, sıcak para akımı dursa bile dövizsiz kalmayacaktık. Ama biz “yatırım için borç alıyoruz” yalanıyla cari açıktan yani yüksek tüketimden vazgeçmedik. Devalüasyon-enflasyon sarmalından çıkamadık tabii.
Son söz: Ucuz döviz seven, krizine katlanır.