1979’da Koç Holding’de Sanayi İşleri Koordinatörü unvanıyla çalışıyordum. Bülent Ecevit Başbakan’dı. Sağ-sol çatışmaları yüzünden ülkede mal ve can emniyeti kalmamıştı. Türkiye ekonomisi dövizsizlik ve fiyat kontrolleri yüzünden berbat haldeydi. Ecevit ara seçimleri kaybedince, Süleyman Demirel Kasım’da başbakan oldu. Kamuoyunda yıldızı parlayan Turgut Özal “en pahalı enerji, olmayan; en pahalı mal, bulunamayandır” diyordu. Serbest piyasa ekonomisini savunuyordu. Demirel, Turgut Özal’ı ekonominin başına getirdi. “İstikrar Kararları” 24 Ocak 1980’de yürürlüğe girdi. IMF’den gelen para sayesinde her tür mal ve döviz bulunur oldu. Pek tabii, gecikmiş veya gizlenmiş zamların yürürlüğe girmesiyle, enflasyon da patladı. (Nitekim yılsonunda yüzde 100 oldu) Ancak sanayi kendine gelememişti. Çünkü yüzlerce fabrika uzun süredir grevdeydi. Sendikalar uzlaşmaya yanaşmıyordu. Asayiş hâlâ sağlanamamıştı. Sonuçta olan oldu ve 12 Eylül 1980’de emir komuta düzeni içinde askerler hükümet darbesi yaptı. Başbakan Süleyman Demirel diğer siyasi liderle birlikte siyasetten “yumuşakça” uzaklaştırıldı. Cunta, ekonominin yönetimini Demirel’in adamı olmasına rağmen Turgut Özal’a bıraktı. Bu işlerin içinde CIA ne kadar vardı ben bilemem. Onu en iyi, müthiş yazar Soner Yalçın bilir.

DEĞİŞİM

24 Ocak kararlarıyla başlayan “ekonomideki yapısal değişim” kendini hissettirmeye başladı. En büyüğünden en küçüğüne kadar “sabit kur-negatif faiz” ortamında yaşamaya göre yapılanmış firmalar ve bankalar “oynak kur - pozitif faiz” ortamında bocalamaya başladı. Yüzlercesi sıkıntıya girdi. Yüksek reel faizin, ekonomi için ne kadar habis bir illet olduğunu kimse kavrayamadı. Toplumsal iktisat cehaletimiz yüzünden oluşmasına izin verilen “banker balonu” 1982’de patladı. Efsaneleşmiş Özal çok korktu, panikledi. Başbakan yardımcılığı görevinden istifa ettirildi. O da kendine gelmek için Amerika’ya “tebdil-i hava”ya gitti. “Yanıcı malzeme bitince her yangın söner” kuralına uygun olarak, banker krizi de yapacağı tahribatı yaptıktan sonra ekonomi normal aksak ritmine geri döndü.

TRANSFORMASYON

Özal Amerika’dan döndü; ANAP’ı kurdu ve 1983 seçimlerini kazanıp başbakan oldu. En sevdiği sözcüklerden biri de “transformasyon” idi. Türkiye iktisadiyatı ve siyasetiyle bir dönüşümden geçiyordu. Herkes çağı yakalamış gözükmek için konuşmaya “hayatta değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir” diyerek başlar olmuştu. 1980-1990 arasında Türkiye, “komuta ekonomisinden serbest piyasaya” evrildi. Ama “ucuz-döviz- kolik” niteliği değişmedi. Ülkeye döviz girdi, coştu; döviz çıktı, çöktü. Dalgalanıp durdu. Bu arada gemisini kurtaran kaptanlar ihya oldu.

DÜŞÜK FAİZ YÜKSEK KUR

Türkiye ekonomisi, birkaç yıldır bir başka “transformasyon” sürecinden geçiyor. Merkez Bankası’nın son kararından anlaşılıyor ki; özlenen “yüksek faiz-düşük kur” geri gelmeyecektir. Hükümet, enflasyonu azdırdığı için döviz fiyatının da fazla artmasını istemiyor. Ama yol çatına gelince neyi tercih ettiğini belli ediyor. Bakalım bu sefer hangi balon patlayacak.

Son söz: Ekonominin ölümü dövizden olmasın.