Memleketimden ekonomi manzaraları seyrediyorum; gözlerim açık. Gördüğüm şu: Türk medyasında görüşlerine yer verilen mektepli veya alaylı; muhalif veya muvafık iktisatçıların yüzde doksan dokuzu Türk ekonomisinin dış borç almadan yaşamayacağını zikrediyor.
Dışarıdan para taşımadan ekonomimizin çarkları dönmez demek, “cari açık” kapanmaz demektir. O zaman da çözülmesi gereken sorun “cari açığı kapamak” değil “cari açığı finanse etmek” oluyor. Amaç bu olunca, araçlar da bu amaca uygun olarak seçiliyor. Cari açık vermek, ürettiğinden fazla tüketmek demektir. Cari açığı kapamak ise en az birkaç yıl “ürettiğinden az tüketmek” anlamına gelir. Halka soralım bakalım hangisini istiyor? Atalarımız “söz referandum getirmez” demiştir. Referandumun olacağı varsa, vakti saati geldiğinde olur. Ne bir gün önce ne bir gün sonra! Yeni referandumun sorusu: Dış borç almaya evet mi, hayır mı?

SEMİZ, TEMİZ VE DE KÜLFETSİZ YAPISAL REFORM OLMAZ

Söyleyeni önemseten, dinleyeni umutlandıran hicazkâr (yoksa nihavent miydi?) makamında bir şarkı var. Adı “Yapısal Reform Yapılacak”. Yapısal reform, İslam’da reform kadar olmasa bile, aşağı yukarı o kadar, hadi imkânsız demeyelim, zor bir iştir. Bir defa büyük kitleleri ilgilendiren reformlar yani “yeniden formatlanma” halkın çok ciddi enerji harcamasını gerektiren köklü eylemler dizileridir. Yapısal reform, işadamlarının kârlı iş yapma usullerinden ve halkın yaşam alışkanlıklarından kısmen de olsa vazgeçmesi demektir. Gelecekte feraha çıkmak için bir süreliğine daralmak yani gördüğünden geri gitmeye razı olmak demektir.
Her hareket maksada matuf yani belli bir amaca yönelik olmalıdır. Türkiye ekonomisinde yapılacak yapısal reform hareketinin tek bir amacı olabilir. O da “sürdürülebilir yüksek büyüme hızına ulaşmak” tır. Bu amaca ulaşmanın, “sine qua non” (olmazsa olmaz ) şartı, cari açık kapanıncaya kadar döviz fiyatlarının reel olarak yüksek seyretmesidir. Bir başka deyişle “ucuz dövizle” yapısal reform olmaz. Hâlbuki birinci paragrafta apaçık söylediğim gibi, siyasilerin, iktisatçıların ve halkın tercihi “ucuz döviz”dir.

TL FAİZİNİ YÜKSELTMEK, PARA POLİTİKASINI GEVŞETMEKTİR

Benim izlediğim mektepli veya alaylı iktisatçılarımız, Türkiye’nin “çift para birimli” bir sisteme sahip olduğu gerçeğini henüz idrak edememiştir. Ya da etmesine etmiştir de (çünkü bu gerçek apaçık ortadadır) bunu ikrar ettikten sonra eski yazdıklarını çöpe atmaları gerekeceği için olayı anlamamış gibi davranıyorlar.
Türk Lirası’nın faizini artırmak, sıkı değil gevşek para politikası izlemektir. Çünkü yüksek TL faizi, TL’yi cazip kılar ve Türk mali sektörüne döviz/para girer. Giren döviz bozdurulunca, hem TL değerlenir, hem TL arzı artar, hem de MB rezervleri büyür. İkramiye olarak enflasyonun düşer. Döviz fiyatları düşünce (veya sabit kalınca) döviz kredisi, TL kredisinden ucuza gelir. Yatırım iştahı artar. Kısaca piyasadaki paranın (TL artı Döviz) hem miktarı artmış hem de maliyeti düşmüş olur. Buna “gevşek para politikası” denmez de ne denir?
Şimdi niçin “dış-borç-kolik” olduğumuz anlaşıldı mı?
SON SÖZ: Cari açık olmasa, ekonomiyi yönetmek kolay olurdu.