Türkiye’nin yüksek  itibarlı  özel  sektör  ve kamu bankaları, şu sıralarda harıl harıl dolar  cinsinden 10 yıl  vadeli,  ortalama yüzde 8 faizli  tahvil  ihraç  ediyor

Önce haberi vereyim, daha sonra yoruma geçeriz. Yatırım danışmanlarından aldığım bilgilere göre Türkiye’nin yüksek itibarlı özel sektör ve kamu bankaları, şu sıralarda harıl harıl dolar cinsinden 10 yıl vadeli, ortalama % 8 faizli tahvil ihraç ediyor. Hemen ekleyim, bu yüksek faizli tahviller belli bir risk taşıyor. Şöyle ki; tahvili ihraç eden banka zora girerse, tahvilin anaparasını kısmen veya tamamen geri ödememe hakkına sahipmiş. Ancak bu ihtimal zayıf duruyor. Netice itibarıyla ihraç eden kurumlar Türkiye’nin en güvenilir kamu veya özel bankaları. Bu sebeple 100 dolarlık tahvilin satış fiyatı 103 dolar civarında geziniyormuş. Dolayısıyla “vadeye kadar getirileri” yıllık ortalama % 7’ye geliyor. Bundan iki yıl önce benzeri tahvillerin yıllık ortalama getirileri ise % 5.5 idi. Biraz da dünyadan bilgi vereyim. 10 yıllık dolarlı Amerikan tahvili % 2.3; Euro’lu Alman tahvili % 0.3; Sterlinli İngiliz % 1.08; Yen’li Japonya % 0.02 faiz getiriyor. Bizimki özel sektör, diğerleri devlet tahvilidir. Ama aradaki verim farkı, en muhafazakar yatırımcıyı bile baştan çıkartır.

MİLLİ GELİR BÜYÜME ORANI VE TAHVİL FAİZİ

Gelelim faiz ile milli gelir artış oranı ilişkisine. Sayılar karşılaştırılmadan önce “düzeltme” yapmak gerekir. Çünkü büyüme oranları enflasyondan arındırılmış sabit fiyatla hesaplanır. Faizler ise kuponun üstünde yazandır. Birkaç düzeltme örneği vereyim. Mesela ABD’de faiz % 2.3, buna karşılık enflasyon % 2 ise, reel faiz % 0.3 demektir. Buna mukabil Japonya % 0.5 kadar eksi enflasyon (deflasyon) ise nominal % 00.2 olan Japon devlet tahvilinin reel faizi % 0.5 olur. Kural olarak, bir ülkede devlet tahvilinin reel faizi, milli gelir (reel) artış oranından daha büyük olmamalıdır. Eğer büyükse, bu emekçilerden sermaye sahiplerine gelir transfer ediliyor demektir. Bu da halkın oyuyla iktidara gelen bir siyasi partinin isteyeceği bir şey olamaz. Olaya bu açıdan bakılırsa (ki bakılmalıdır) Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın niçin faizin düşürülmesini istediği daha iyi anlaşılır.

YURT DIŞINA GELİR AKTARMA

Türkiye’de “enflasyon kadar devalüasyon” olsa, dolarlı Türk tahvilinin faizi hiç düzeltme yapmadan kendiliğinden “reel faiz” olur. Dolayısıyla “dolarlı tahvil faiz oranı”, “milli gelir artış oranı” ile karşılaştırılabilir. Şimdi sonuca gidelim. Türkiye’nin en güvenilir özel ve kamu bankaları önümüzdeki 10 yıl boyunca, dolara natık tahvile, yılda % 7’nin üstünde reel faiz ödemeyi taahhüt ediyor. Bu durumda eğer Türkiye’de milli gelir önümüzdeki 10 yıl boyunca ortalama % 7’den az artarsa, milli gelir dağılımı, emekçiler aleyhine yerli sermayedarlar lehine bozulacak demektir. Eğer bu tahvilleri kısmen de olsa yabancılar alıyorsa, o zaman “yurtiçinden-yurtdışına” gelir aktarılacaktır. Yurtdışına transfer edilen faizler, mili gelir hesabında ithalat gibi eksi olarak yer alır. Bunun anlamı, dışarıya ödenen faizlerin milli geliri düşürdüğüdür. Dış kredi anlaşmasından sonra, gazetecileri Londra’da ağırlayıp, haklarında övgü yazdıran banka genel müdürleri ve bunu haber yapan gazeteciler, “dışarıdan para geldi, dolar ucuzladı” diye şerefe kadeh kaldırırken, acaba bunun bir “yurtiçinden-yurtdışına” milli gelir aktarma mekanizması olduğunun farkında mıdır? Merak ediyorum.

Son söz:Ucuz döviz pahalıya patlar