AB’nin “teknolojide ileri-ekonomide güçlü” ülkeleriyle aramız açıldı. Bu kötü oldu. Doğrudur. Bu ülkeler (Almanya, Hollanda, Avusturya, İsveç, Belçika ve arkadan gelecek diğerleri) Türkiye pazarını kaybetmek istemez. Peki, biz onların pazarlarını kaybetmek istiyor muyuz? Hayır. Bu ihtilaftan daha fazla zararlı çıkacak taraf, Türkiye’dir. Çünkü Türkiye “taşıma suyla” (yabancı para) ekonomi değirmenini döndürmektedir. Bu ülkeler ise sıcak para kaynağıdır. Üstelik daha henüz, başta Rusya olmak üzere komşularımızla iktisadi ilişkilerimizi hale yola koyamadık.

ÇÖZÜMÜN ANAHTARI CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’DADIR

Eğer Türkiye, Hollanda’ya bedel ödetmek için ambargo-boykot gibi nahoş iktisadi tedbirlere başvurmazsa Hollanda ile ticari ilişkilerimizin fazlaca bozulacağını sanmıyorum. Zaten bu gerilim iki ülkenin iş âlemi arasında çıkmış değildir. Kök sebep “İslam-Batı” çatışmasıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçtiği kelimelerle Batı’nın damarına basmaktadır. Bu bakımdan çözümün anahtarı yine onun elindedir. İsterse, AB ilişkilerini tekrar rayına oturtabilir. Anladığım kadarıyla kendisi bunu, referandum sonrasında yapmayı planlıyor. Çünkü mevcut gerilim referandum sürecinde hükümetin işine yarıyor. Onlar da bu fırsatı köpürte köpürte kullanmak istiyor.

ESKİ NORMAL BİTTİ YENİ NORMAL VERELİM

Pek tabii bu ihtilaf da bitecek ve siyasi ilişkiler bir süre sonra normalleşme yoluna girecektir. Ama bu normal, eski değil “yeni normal” olacaktır. Şunu bilelim ki, Erdoğan’ın yönetimindeki AKP hükümetleri, Cumhuriyet’in “Din ile devleti birbirinden ayırma” stratejisini terk etmiştir. Çünkü Erdoğan’ın kurmak istediği rejimin ruhu İslam, hâlbuki Cumhuriyetinki “laikliktir”. Bizdeki sürecin aynısı İran’da yaşanmıştır. “Türkiye İran olmaz” önermesi, söyleyenlerin bir temennisi olmaktan ileri gidemez. Kaldı ki, “Ne yanlış var İranlaşmakta? İnşallah Türkiye de İran olur” diyenler de vardır. 1979 İslâm İnkılâbı sonrasında Batı ile İran arasındaki başlayan soğukluk, kökü derinlerde bir ideolojik kopmaydı. Sözde İran’ın ABD ve AB ile ilişkileri düzelmiştir. Gerçekte ise bu düzelme yüzeyseldir. İktisadi işbirlikleri ise potansiyelin çok altındadır. İran halkının refah kaybı çok büyüktür.

CUMHURİYET SEVDALILARI NE YAPMALIDIR

Cumhuriyet sevdalıları için durum üzücü ama ümitsiz değildir. Çünkü 1923’de temelleri atılan ve 1933’de billurlaşan cumhuriyet fikriyatı ilmidir. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” der. Yani doğa ile uyumludur. Doğa ile uyumlu olan yol “bu dünyada” doğru olan yoldur. Batılı ve Hıristiyan olmayan Japonya da, Çin de, Kore de bilimin aydınlattığı yolda ilerlemiş ve gelişmiştir. Laik Türkler sayesinde Türkiye de bunu başaracaktır.
Son söz: Kendini değil, fikriyatını iktidara taşı.