İtham, itiraf ve günah çıkarmalardan anlıyoruz ki, Amerika ve Avrupa’da ünlü aktörler ve erkek siyasetçiler arasında meğer epey tacizci varmış. Bugün Hürriyet’te okudum, ülkemizdeki kadın cerrahların yüzde 47’sine (çok hassas bir ölçüm) erkek meslektaşları “mobbing” (topluca rahatsız etme, cinsel olarak değil) yapıyormuş. Bırakın tecavüzü, tacizin en hafifine bile hoşgörüm yok. Ancak ben hangi eylem tacizdir, hangisi dostça bir temastır bilemiyorum.

Bunu röportaj yaptığı erkekle sarmaş dolaş resim çektiren kadın gazeteciler açıklasın. Esas merakım şu: Acaba kadınlar tarafından taciz edilen erkek yok mu? Onlar niçin şikâyet etmezler. Yoksa erkeklik gururları mı buna engel oluyor? Belki de palavraya girer, herkes “atma lan der” diye mi konuşmuyorlar? Cevap evetse, acaba yıllar sonra, âhı gitmiş-vâhı kalmış kadınların “ben de, ben de taciz edildim!” diye ortaya çıkması sakın kadın övünmesi olmasın? Erkeklerle kadınların bir arada çalıştığı günümüzde, taciz veya mobbing denilen olaylara tek taraflı bakmak adil değildir. Erkek, erkeği; kadın, kadını hiç mi rahatsız etmiyor?

ŞEHİRLERİMİZ ÇOK ÇİRKİN

Geçenlerde Sayın Erdoğan günah çıkardı. Herkes pek şaşırdı. Ben memnun oldum. Herkesin geçmiş hatalarını kabul edip günah çıkarmasının yaygınlaşmasını bekliyorum. Cumhurbaşkanlarının dokunulmazlığı olduğu için, kendisinin “şehirlerimizin bu kadar çirkinleşmesinde, benim de günahım var” şeklinde konuşması onun için kolaydır denebilir. Aynı sözleri bir belediye başkanı veya imar komisyonu üyesi veya imar müdürlüğü çalışanının söylemesi zordur. Hakkında soruşturma açılabilir. Ne olursa olsun, Cumhurbaşkanı’nın alenen günah işlediğini kabul etmesi öncü bir davranıştır. Belki de böylece, toplumsal hayatımızda kötülük kısır döngüsü yaratan “sanki kendisi sütten çıkmış ak kaşık” diye başlayan ve kötü misali emsal gösterip “günah işleme” özgürlüğünü kullananlar azalır. İnşallah!

DİKEY DEĞİL YATAY YAPILAŞMA

Erdoğan’ın emri, demiri kesmektedir. Bu yüzden onun her dediğini ciddiye alıyorum. Bu gerekçeyle yazıyorum. Kendisinin, şehirlerin güzelleşmesi için yaptığı “dikey değil, yatay bina yapın” önerisini yanlıştır. Tam tersine, yüksek bina yapmadan, kentler güzelleşemez; çünkü kentsel dönüşüm gerçekleşemez. Bugün, her göreni rahatsız eden dip dibe inşa edilmiş dikine binaların yarattığı çirkinlik, onların yüksekliğinden kaynaklanmıyor. Çirkinlik, serbest irtifa nizamının ahlakına sadık kalınmamasından doğmuştur. Serbest irtifa, çirkinliğe karşı bir çözümdü. Bu sayede dip dibe inşa edilen binaların arası açılacak, yeşil alanlar artacaktı. Otopark sıkıntısı olmayacaktı. Serbest irtifada bir numaralı kural “yoğunluğu” düşük ve sabit tutmaktır. İkinci ve daha önemli kural, çarpık çurpuk, dar uzun veya yamuk arsaların hamur edilmesini sağlamak için komşu çekme mesafelerini açmaktır. Serbest irtifa ilk tasarlandığında, komşu çekme mesafesi “beş kata kadar beş metre, beş kattan sonra her kat için bir metre ilave” idi. Sırf her parsele ayrı imar izni vermek için bu kuralın ırzına geçildi. Geçilmeseydi, bugün Türkiye’nin her yerinde, ağaçlıklı geniş bahçeleri ve yeterli otoparkı olan yüksek binalı güzel kentlerimiz olurdu.

Son söz: Merkeze dikey, çevreye yatay bina yakışır.