İktisat öğrenme “ödünleşme” (trade-off) kavramını anlamakla başlar. Daha ilk derste hocalar tahtaya, biri yatay diğeri onu kesen düşey iki çizgi (eksen) çizer. Yatay çizginin ucuna ‘tereyağ’, dikey çizginin ucuna “silah” yazar. İki eksenin kesiştiği “sıfır” noktasının önüne hilale benzer bir eğri oturtur. Sonra bu eğrinin çeşitli noktalarından iki eksene uzanan düz hatlar indirir. Başlar anlatmaya: Görüyorsunuz, indirdiğim düz hatların eksenleri kestiği noktalar, yatayda sıfır noktasından ne kadar uzağa giderse, düşeyde sıfır noktasına o kadar yaklaşıyor. Bunun anlamı “çok tereyağ yemek isteyen, az silah üretir” veya “çok silahlanmak isteyen, az tereyağ yer” demektir der. Bir kişinin veya ülkenin fakirlik veya zenginlik düzeyi ne olursa olsun, elindeki kaynak miktarının bir sınırı vardır. En sınırlı kaynak da vakittir. “Vakit, nakittir” özdeyişini hatırlayın. Tüketim veya yatırım harcaması olması fark etmez; belli şeylere çok para/zaman harcamak istenirse, diğer şeylere harcanacak para/zaman azalır. İşte buna “ödünleşme” denir. Bu tercihin objektif doğrusu yoktur. İktisat okumayan da hayat okulunda bunu öğrenir. Ama bir şeyi öğrenmez. İkisini de aynı anda isteyen, ikisinden de mahrum kalabilir. Buna da kaynak israfı denir.

MAKSADA GÖRE DAVRANMAK

Bir zamanlar Başbakan Adnan Menderes’in iktisat danışmanlığını yapmış olan Profesör Memduh Yaşa (1919 Siirt-2014 İstanbul) ile bazı yönetim kurullarında birlikte görev yaptık. Memduh Hoca “eski yazı” bilirdi. Ben, kelimelerin etimolojisini çok merak ederim. Memduh Bey’e “Hocam, iktisat herhalde k-s-t (kısıt) tan türemiştir, değil mi?” dedim.  Uydurma, iktisat kelimesinin son harfi “t” değil “d” dir. Kökü “k-s-d” dir. Bu kökten türemiş kelimelerin başında kasıt(d) ve maksat(d) gelir dedi. Zihnimde bir pencere açıldı. Demek ki; iktisadi davranmak, maksada göre hareket etmek demekmiş. Maksat farklı olunca, kaynak tahsisi de farklı oluyordu. Kaynak tahsis kararı, karar alıcının maksadına göre olur. Belli bir maksadı olan kişinin aldığı harcama kararı, maksadı başka olan kişininkine uymaz. Aslında her ikisi de iktisadi (maksada uygun) davranmıştır. İşin bu yanı hesaba katılmazsa, kolayca “insanlar her zaman iktisadi davranmaz” diye hatalı bir hükme varılabilir.  Oysa insanlar fıtraten “homo ekonomikus” tur. Her zaman kendi tercihlerine göre iktisadi davranır.

AMAÇLAR AYNI, ÖNCELİKLER FARKLI OLABİLİR

Pek tabii, nihai amaç hem halkın daha çok tereyağ yemesi, hem de daha güçlü bir orduya sahip olmaktır. Bir başka değişle amaç, hem daha çok “tüketim” hem de daha çok “yatırım” yapmaktır. Zaten iktisadi kalkınma da budur. Kişilerin, firmaların ve kamunun aldığı her “kaynak tahsis kararı” özneldir. Yani subjektiftir. Bir alana ayrılan kaynağın çok olması, diğer amaçlardan tamamen vazgeçildi anlamına gelmez. Karar alıcı diğer amaçlardan muhtemelen vazgeçmemiştir. Onun yaptığı yapılacak işleri öncelik sırasına sokmaktır. Öncelik tercihleri farklı insanlar, diğerlerinin kararlarını “şimdi bunun sırası mı?” diye eleştirir. Buradan da anlaşılır ki; bir iktisadi kararı eleştirenler, karar alıcının maksadını hepten ret etmese de, kaynak tahsisinin “öncelik sırasını” uygun bulmayabilir.

Son söz: Empati olmazsa, sempati de olmaz.