Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir zamanlar sivribiber sıklıkla enflasyonun sebebi ilan edilirken, al yanaklı domates köşesinde mücrim gibi oturup suçlu ilan edilme sırasını beklermiş. Nihayet o gün gelmiş ve İzmir Türkçesi’yle domat, 2017 yılının bir bahar sabahı, sivribiberi ekarte ederek “enflasyon suçlusu” ilan edilmiş. Çünkü Türkiye İstatistik Kurumu,“Tüketici Fiyat Endeksi, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 12 arttı; fiyatı en çok artan maddelerin başında da domates geliyor” diye bir bilgi yayımlamış. Ülkenin kanaat önderleri “Ruslar bizim domatesi almayınca domates fiyatları yükseldi” diyerek olayı açıklamış. Vatandaş “Bu açıklamada bir yanlışlık olmalı. Ruslar domates almazsa, iç piyasaya arz edilen domates miktarı artar. Bu da fiyatın artmasına değil, düşmesine sebep olur” demiş. Ama ne gam! Tabii bu arada hemen “her fiyatı artan ürünün fiyatını düşürmenin çaresi ithalattır” diyenler de ortaya çıkıvermiş.

GENEL VE NİSPİ FİYAT ARTIŞLARI

Fiyatların genel seviyesinin sürekli artmasına “enflasyon” denir. Yoksa serbest piyasa ekonomisinde nispi (göreli) fiyatlar her zaman değişir. Bu fiyat değişimlerinin olması, arz ile talebi eşitleyen ve mal yokluğu yaşanmamasını sağlayan “fiyat mekanizması”nın çalıştığını gösterir. Nitekim Türkiye’de bugün herkes, istediği her malı, istediği zamanda ve istediği yerde bulabilmektedir. Bunun sebebi “mal ve hizmet fiyatların, zamana ve zemine göre değişmesine” izin verilmesi yani kamunun (devlet veya belediye) ”fiyat tespiti” (narh) uygulamasına başvurmamasıdır. Taze tarım ürünleri fiyatlarının mevsimlik dalgalanması her ülkede bir “enflasyon ölçme sorunudur”. Bu sebeple “işlenmemiş gıda maddeleri” hariç diye bir enflasyon hesabı daha vardır. Bazı ülkeler, gümrük duvarlarını indirip, yaş meyve ve sebze ithalatını belli dönemlerde teşvik ederek arzı çoğaltıp tüketiciyi korur. Zamanı geldiğinde de gümrük tarifelerini yükseltip üreticisini korur. Böylece arz güvenliği sağlanır.

ENFLASYONLA MÜCADELE

Türkiye gibi “çift para birimli” (biri TL, diğeri dolar/döviz) ülkelerde, enflasyonla mücadele, tek para birimli, ABD, Almanya, Japonya, İsviçre gibi ülkelere göre çok zordur. O ülkelerde geçerli olan “yükselt faizi-düşsün enflasyon” mekanizması Türkiye’de de çalışır. Ama bu “o ülkelerde olduğu gibi, yatırım ve tüketim harcamalarını kısarak değil, döviz fiyatını düşürerek” sağlanır. Çünkü Türkiye benzeri “yüksek cari açıklı” ülkelerde “devalüasyon-enflasyon” sarmalı vardır. Ancak ucuz döviz, ilave “döviz açığı” yaratır. Bu da finansal istikrarsızlık demektir. Bunları birçok kez yazdım. Yazmaya da devam edeceğim. Ama bugün çok daha önemli bir enflasyonda “sebep-sonuç” bağlantısından bahsedeceğim. Bu bağlantı tek veya çift para birimli her ülkede geçerlidir. Enflasyon son tahlilde bir “ücret-fiyat” sarmalıdır. Emek arzını kısıtlayarak ücretler üzerinde “tekel rantı” yaratan sendikaların çok güçlü olduğu yıllarda Amerika ve Avrupa’da da çift haneli enflasyon yaşanmıştı. Türk sanayisi de sorumsuz sendikacılıktan çok zarar görmüştür. 1980’den sonra bu sorun “mecburi tahkim” ile çözülmüştü. Son zamanlarda burada bir bozulma görüyorum.
Son söz: Koşan kedi, kuyruğunu yakalayamaz.