Alın size iktisattaki “yumurta mı tavuktan, yoksa tavuk mu yumurtadan çıkar” sorusuna güncel bir örnek daha. İşsizlik, 2016’nın son çeyreğinde yüzde 14.1’e çıkmış. Suriyelinin, Ermenistanlının, Moldovalının, Gürcistanlının Türkmenistanlının, Afgan’ın iş bulduğu Türkiye’de, 2010 yılının Nisan ayından bu yana vatandaşın işsizliği en üst düzeye çıkmış. İşin esasında işsizlikteki bu artış, 2016’da ekonomide gözlemlenen yavaşlamanın teyidinden başka bir şey değildir. Çünkü ekonomi yavaşlarsa, işsizlik artar; ya da işsizlik artıyorsa, ekonomi yavaşlıyordur.

VATANDAŞ SORUYOR

Vatandaş soruyor: İşsizlik nasıl azalır? Hocalar yanıtlıyor. Ekonomi büyüyünce azalır. Meraklı vatandaş devam ediyor. Ekonominin büyümesi ne demek? Cevap: Milli gelirin artması demektir. Soru: Milli gelir nasıl artar? Cevap: Esas olarak daha çok insanın çalışma hayatına katılmasıyla artar. Çünkü milli gelir “katma değerler” toplamıdır. Katma değerin de yüzde 80’den fazlası emekten doğar.

HERKES KENDİNE BİR İŞ BULACAK

Yıllar önce işsizlik nasıl azalır tartışmasına Aziz Nesin de katılmıştı. Levent Kırca’nın “Yoksa izahı, vardır mizahı” şeklinde harika bir cümlesi vardır. Aziz Nesin de böyle yapıp, işsizlikle ilgili yazısına mizahçı ustalığıyla şu başlığı atmıştı: “İşsizliğe çare: Herkes kendine bir iş bulacak”. Ben de Aziz Nesin’in önerisini değiştirip ”İşsizliğe çare: Herkes kendine bir iş kuracak” yapmıştım. Bu yüzden çok kişinin nefretini de kazanmıştım.

İŞ ARAMA, İŞ KUR

Pek tabii hem Aziz Nesin’in, hem de benim önerim kara mizahtı. Ama yine de içinde bazı gerçekleri barındırıyordu. Aziz Nesin’in önerisinin iktisat diline tercümesi “işsizler aktif olarak iş aramalı” olurdu. Yazar o niyetle söylememiş bile olsa, iş arayanlara zımnen “şartlarınızda da esnek olun, hatta fiyat kırıp, talep yaratın” tavsiyesinde bulunuyordu. Benimki ise daha çok, kendine güvenen, iddialı, okumuş kesime yönelikti. “İş arama, iş kur” önerisi bireysel girişimin istihdam yaratmadaki önemini vurguluyordu.

PARASAL VE FİSKAL ÖNLEMLERLE İŞSİZLİĞİ ÇÖZMEK

Devletlerin para denilen şeytanı tekellerine almasından sonra, modern ekonomiler “iki aktörlü” bir oyuna dönüşmüştür. Bunlardan birincisi, faiz-döviz-para işlerine bakan “merkez bankası” ikincisi ise, topladığı vergiler ve aldığı borçlarla devleti besleyen, bireylere ve özel sektöre teşvik dağıtan “maliye/hazine bakanlığı”dır. İşin tuhafı bu iki aktör, aslında işsizliğin artması dâhil pek çok iktisadi sorunun ortaya çıkmasının bizatihi sebebidir. Gerçeğin böyle olması, bu iki aktörün alabilecekleri kararlarla, iktisadi sorunların çözümüne katkı yapamayacakları anlamına gelmez. Ancak ekonomiyi sadece bu iki aktörün at koşturduğu bir “yetki ve sorumluluk” arenası olarak görmek yanlıştır. Maalesef bu yanlış görüş gitgide yayılmaktadır. Bireyler “masum, mazlum, yetkisiz ve sorumsuz” olmaya bayılır. Maalesef iktisatçılar da yüksek işsizlik oranı dâhil tüm iktisadi sorunlara, merkez bankası ile maliye bakanlığının “hareket alanı” dışında bir çözümü, bırakın önermeyi tasavvur bile etmemektedir.
Son söz: Devlet ne yapmalı değil, ne yapmamalı diye sor.