Amerikan anayasası bundan 230 yıl önce 17 Eylül 1787 günü kabul edildi. Dünyanın en eski yazılı anayasasıdır. Avrupa ülkelerine dahi ilham kaynağı olmuş bir demokratik düşüncenin ürünüdür. İşte bu “çok eski model” (Binali Yıldırım’ın kulakları çınlasın) anayasanın önsözü “we the people” (biz halk olarak) diye başlar. Özetle şöyle devam eder: “Ülkenin selameti, milletin sulh sükûn içinde müreffeh olarak yaşaması, şimdiki ve sonraki nesillerin özgürlüğü için bu anayasayı yürürlüğe koyduk”. Ortada atı alıp Üsküdar’ı geçmek yoktur. “1-0” biten ama “5-0” kadar puan getiren bir sonuç da yoktur. Çünkü ortada at da yoktur maç da. Anayasa inşa etmek vardır. Gaye bağcıyı dövmek değil birlikte üzüm yemektir. Kanaatime göre anayasa değişiklikleri, oyların 2/3 ü evet derse yürürlüğe girmelidir. Meclislerde de anayasa değişikliklerinin kabulü için gerekli oy oranı, yasa çıkarmak için yeterli olan oy oranından farklıdır. Buna “nitelikli çoğunluk” (qualified quorum) deniyor. Çünkü anayasanın etkin olması için, toplumun büyük çoğunluğu tarafından benimsenmiş olması gerektir.

NEYE EVET, NEYE HAYIR

1960 darbesi yapıldığında ben üniversite bitiriyordum. Demokrat Parti’yi tutan az sayıdaki öğrencilerden biriydim. Darbeden önce başlayan “yeni bir anayasa, ayrıca bir anayasa mahkemesi ve ispat hakkı lazımdır” laflarından gına gelmişti. Benim de evet oyumla 1961 Anayasası yüzde 62 ile kabul edildi. Yeni anayasanın ne getirdiği konusunda hiçbir fikrim yoktu. Taslağın kapağını açıp okumamıştım. Okusaydım da anlamazdım zaten. Sadece bir an önce seçimler yapılsın diye evet dedim. 1982 Anayasası’nın maksadını ve mimarisini az çok çözmüştüm. Ama çok beğendiğim için değil sadece “yola devam” anlamında evet dedim. Bu sefer çok daha bilinçliyim. Yeni anayasanın demokrasinin taşıyıcı sütunları olan “kuvvetler ayrılığı” ile “denetim ve denge” mekanizmasını yok ettiğinin farkındayım. Zaten bu anayasanın uzun ömürlü olmayacağı kanısındayım. Ama esas olarak, hayırlar çok çıkarsa “yurtta kavga, dünyada kavga” ilkesiyle hareket eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, belki “yurtta sulh, cihanda sulh” çizgisine gelir ümidiyle “hayır” dedim.

ANAYASA SANILDIĞI KADAR ÖNEMLİ DEĞİLDİR

Kanaatimi gizleyecek değilim. Başka ülkelerde nasıldır bilmiyorum. Ama ülkemde “bu anayasaya aykırı” veya “bu yasal, şu yasal değil” şeklinde hukukçuların söyledikleri hiçbir şeye güvenmiyorum. Bir örnek vereyim. 1982 Anayasası Kenan Evren’in direktifiyle her hal ve kârda Meclis’in bir cumhurbaşkanı seçebilmesi amacına uygun şekilde kaleme alınmıştır. Buna rağmen “ağırlaştırılmış toplantı açılış nisabı” diye uyduruk bir yorum yüzünden cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yolu açıldı. Bugün başımıza gelenlerin başlangıcı bu zorlama tefsirdir. Anayasadan ve yasalardan çok, ama çok daha önemli olan sadece yargıçların, savcıların, avukatların değil, kamu ve özel sektör yöneticilerinin, üniversite hocalarının, kanaat önderlerinin ve gazetecilerin ve tüm yurttaşların vicdan ve ahlâk sahibi olmalarıdır.
Son söz: Yasa beden, vicdan ruhtur.