Sevgili okurlarım, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı olan Kadir Topbaş’ın bir damadı varmış.
Adı Ömer Faruk Kavurmacı imiş.
Damat bey geçen yıl 15 Temmuz olayı sonrasında FETÖ kapsamında tutuklanmış.
Bunları hepimiz son günlerde bir rastlantı sonucunda öğrenmiş olduk.
Rastlantının nedeni ise çok ilginç:
Damat bey tutuklu bulunduğu cezaevinden doktor raporu ve mahkeme kararıyla tahliye edildi!

*  *  *

Türkiye’nin cezaevlerinde 300 bine yakın hükümlü ve tutuklu var.
Binlercesinin sağlığı şu veya bu nedenle bozuk. İçlerinde koğuşlarda yatırılan ağır hastalar var.
Bu insanlar cezaevleri yönetimlerine sağlık durumlarını bildiren dilekçeler veriyor. Bu konuda yapılacak işlemler belli.
Tutuklu veya hükümlü ya da avukatı başvuruda bulunup tedavisini, durumu ağırsa tahliyesini isteyecek.
Bazılarına ilaçları bile verilmiyor.
Cezaevi yönetimi uygun görürse onları ilk aşamada cezaevi hekimine yönlendirecek.
Bu devirde cezaevi hekimi olmak zor iş.
Sağlığı bozuk olan yüzlerce, belki binlerce hasta sizden bir çare umuyor. Tedavi edeceksiniz, derdine derman olacaksınız ama olanaklarınız çok kısıtlı.
Gerekirse hastayı nereye havale edeceksiniz?
Yönetmelik bunu açık seçik yazıyor.
İlk aşama, eğer varsa cezaevi hastanesine sevk...
İkinci aşama tutuklu veya hükümlüyü ya devlet, ya da üniversite hastanesine sevk edip oradan heyet raporu alınmasını, veya tedavisinin orada yapılmasını sağlamak.
Son aşama ise Adli Tıp Kurumu.
Buralardan sevk zinciri içerisinde tahliye kararı alabilmek çok zor bir iş... Hatta, ölüm döşeğinde değilseniz mümkün değil.

*  *  *

Bizim damat bey ise bütün engelleri yıkıp birkaç gün önce tahliye kararı almayı başardı!
Hem de iddianamesi hazırlanmadan, mahkemesi henüz başlamadan.
Ama işin püf noktası var!
Ömer Faruk Kavurmacı’ya hastalık raporu bir özel hastane tarafından verildi!
Bunu İstanbul’da Acıbadem Hastanesi başardı!
Konulan teşhis sara (epilepsi) ve uyku apnesi.
İşin içinde torpil mi var, damada yapılan inanılmaz bir kıyak mı var, bilmiyoruz ama ne olduğunu açıkça görüp tahmin edebiliyoruz.

*  *  *

Medyaya düşen haberlere göre, bu raporu hastanenin iç hastalıkları uzmanı vermiş, hem de muayene bile etmeden, hastanın eski raporlarına dayanarak!..
Oysa bu durum nörologların (beyincilerin) alanına girermiş.
Bu hadise medyada günlerden beri yer alıyor. Fakat gelin görün ki Adalet Bakanlığı (her nedense) bu konuda bir açıklama yapma gereğini duymuyor.
Bakanlık sessizliğe büründü.
Ne evet diyor, ne de hayır!

*  *  *

Şimdi biraz geçmişe dönelim. Türkiye’nin gururu olan Prof. Dr. Mehmet Haberal, Ergenekon hakimleri tarafından tutuklanmıştı. İstanbul’da bir devlet hastanesine sevk
edildi ve tedavi süreci başlatıldı...
Peki bir süre sonra ne oldu?
Haberal hocayı hastaneye sevk eden, rapor veren ve tedavisiyle ilgilenen üniversite öğretim üyesi doktorlar Ergenekon mahkemesi tarafından tutuklandı, hemşireler dahil haklarında iddianame düzenlendi!
Zaten öyle bir talebi yoktu da, bırakın tahliye edilmeyi bir yana, Haberal yatmakta olduğu hastane odasında bile polis baskınına uğradı, üstelik baskın çekimleri yandaş medyaya servis edildi.
Bunlar unutulmadı.

*  *  *

Şimdi hükümete bu konuda bazı sorular sorma zamanıdır:
- Damat bey olayı doğru mudur?
- Türkiye’deki cezaevlerinde bugüne kadar özel hastane tarafından verilen tek imzalı bir raporla tahliye edilen başka bir hükümlü veya tutuklu olmuş mudur?
- Bu durumda özel hastanenin vermiş olduğu rapor mevzuat açısından geçerli midir?
- Damadın tahliyesinde kayınpederi, AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın, ya da başka bir iktidar üst düzeyinin rolü, etkisi, torpili vesairesi olmuş mudur?
- Cezaevlerinde gerçekten ağır hasta olan, ancak tedavisi ve gerekirse tahliyesi için rapor verilmeyen yüzlerce hükümlü ve tutuklu ile onların dışarıdaki yakınları bundan sonra ne yapacaktır?

*  *  *

Bunlar yargının siyasete alet edilmiş olmasının doğal sonuçlarıdır. Şimdi toplumun kafasında bir sürü soru oluştu “Kişiye özel tahliye mi” diye!
Ömer Faruk Kavurmacı’yı tanımam, kendisiyle bir alışverişim yok...
Böyle bir yöntemle tahliye edilmiş olması mevzuata aykırıdır ama daha da önemlisi hukuka ve vicdanlara ters düşmüştür.
Bu konuda hükümetin en kısa zamanda doyurucu bir açıklama yapması gerekmektedir.