Sevgili okurlarım, elimde ilginç bir kitap var. Özlem Kumrular ve Mehmet Perinçek tarafından çeşitli konularda yapılan 21 söyleşinin toplandığı bir kitap:
“Zaman Treni. Tarihin Renkli Vagonlarında Bir Seyahat.” (Doğan Kitap.)
Söyleşilerden biri Semih Tezcan’la yapılmış...
“Emil Ludwig’in Atatürk’le söyleşisi.”
Ludwig bir Alman gazeteci.
1930 yılında Gazi ile söyleşi yapmak amacıyla Ankara’ya geliyor. Bu konuşmanın metni 9 ve 11 Mart günlerinde günlük Neue Freie Presse gazetesinde yayınlanıyor.
Söyleşinin tam metni ne yazık ki Türkiye’de yayınlanmadı. Oysa içinde çok ilginç hususlar var.
Bunlar günümüzde bile geçerli.
Tam metni Mehmet Perinçek’ten istedim, o da gönderdi. Çok teşekkür ediyorum.

*  *  *

Ludwig soruyor, Gazi anlatıyor:
“Lider koşullardan yararlanmalı, kararlı olmalıdır. Ama hep akıl yolundan gitmelidir.”
Akıl yolundan gitmeli... Günümüzde bazılarında eksik olan hususu vurguluyor.
Gazeteci, yeni kurulan bir devletin (Cumhuriyet’in) başına bir generalin gelmiş olmasının Avrupa’da dehşetle karşılandığını söylediğinde Gazi önce duralıyor, sonra şu yanıtı veriyor:
“Çok doğru. Bir general eğer bir generalden başka bir şey değilse ve hiç kimse onu kontrol etmiyorsa, hükümdar olarak tehlikelidir.”
Bırakın generalleri, günümüz Türkiye’sinde bazı siviller bile şimdi hiç kimsenin kendilerini kontrol edemeyeceği yeni bir düzen getirmek için çaba harcıyor!

*  *  *

Gazi sözlerini sürdürüyor:
“Önder büyük kararları milletin içinden çıkarmalıdır. Milletin nabzını dinlemeli, millete uymalıdır.”
Bugün böyle bir durum var mı?
Bazılarının önder olarak göstermeye kalkıştığı dünya liderimiz (!) örneğin bu son anayasa değişikliğini gündeme millete danışarak mı getirdi?
Hayır.
Milletten böyle bir istek mi geliyordu?
Hayır.
Sadece kendi geleceği için getirdi.

*  *  *

Sonra Gazi sözlerine devam ediyor:
“Ben derhal, sultanlardan (padişahlardan) kurtulmayı bile beklemeden bir Meclis topladım. Affetme yetkimi bile kullanmadım, başkanlık haklarımdan vazgeçtim. Her şeyi Meclis’e devrettim. Hakimiyetin tamamı millete aittir. Yani onun seçilmiş temsilcilerine aittir. ”
İstese padişah, halife ya da başkan olması ve ülkeyi bugünkü iktidarın istediği gibi tek adam yönetimine sürüklemesi işten bile değildi.
Başkanlık haklarından bile vazgeçiyor.
Oysa Türkiye’yi günümüzde yönetenler ise, Meclis’in yetkilerini alıp tek adamın eline devretmenin peşinde!

*  *  *

Gazi anlatıyor:
“Benim faaliyetlerim sizin zannettiğinizden çok daha azdır. Ben her zaman kendimi çalışmalarıma vermeye, cumhurbaşkanlığını, hatta ordunun başkomutanlığını bırakmaya hazırım...”
Emil Ludwig soruyor:
“Peki parti başkanlığını da bırakır mıydınız?”
“Hayır, onu hiçbir zaman bırakmam. Çünkü parti, benim doğru olduğuna inandığım devlet politikalarını temsil etmektedir.”
Alman gazeteci daha sonra yazısında şu yorumu yapıyor:
“1924 yılında ona padişah, hatta halife olması teklif edilmiş ve bu amaçla başka Müslüman ülkelerden Ankara’ya elçiler gönderilmişti. Muzaffer (zafer kazanmış) komutanın padişahın yerine tahta çıkması, yüzyıllardan beri olagelen saray darbelerinden başka bir şey olmayacaktı. O bunların hepsini reddetmişti.”

*  *  *

Alman gazeteci, Gazi’ye “Herkes sizden korkuyor” deyince aldığı yanıt çok ilginç:
“Korkutma üzerine, korku salma üzerine iktidar kurulamaz. Top namlularıyla sağlanan iktidar her zaman geçici olur...”
Tam da bu günlerde Türkiye’yi OHAL, baskı-korkutma ve sindirme ile yönetmeye ve tek adam rejimi getirmeye kalkışan kafalara kapak olacak sözler...
Ve kendi açıklarını kapatabilmek, ayıplarını örtebilmek için şimdi kin ve nefretle saldırmaya yeltendikleri adam işte bu Gazi Mustafa Kemal.
Okusunlar, belki biraz olsun utanırlar!
1930 yılında yapılan ve Türkiye’de yayınlanmayan bu ilginç söyleşinin tam metni araştırmacı yazar Mehmet Perinçek’te var.
Bir gün değerlendirmesini dilerim.