Sevgili okurlarım, Kılıçdaroğlu’nun adalet yürüyüşü sırasında çekilen bir fotoğrafı gazetelerde çıktı.
Dinlenme anında üzerinde atlet, masada yemek yiyor.

05eminbir15cm

Muhtarlar toplantısında konuşan sayın dünya liderimiz hemen bozuk attı ve racon kesti:
“Bu benim vatandaşıma hakarettir... Sen Atatürk’ün böyle atletle yemek yerken resim çektirdiğine hiç şahit oldun mu?”
Demek ki Atatürk’ü artık seviyor ve onu örnek gösteriyor. Bizim için en büyük onurdur, helal olsun!

05eminiki15cm

* * *

Ancak dünya liderimiz biraz eksik biliyor! Kendisine yanlış bilgi verilmiş.
Burada önemli olan yemek değil üzerindeki atlettir.
Yemek yerken her insanın resmi
çekilebilir.
Ama dünya liderimiz kafayı resmin atletli olmasına takmış!
Oysa yemek yerken olmasa bile Atatürk’ün atletle hatta mayo ile çekilmiş resimleri var.
Dünya liderimiz bunu mutlaka bilir ama şimdi gündeme getirmez! Daha uygun bir ortam bekliyordur...
Sonrasında al sana yeni bir racon kesme konusu!

05eminuc15cm


Bir Şükrü Kızılot vardı


Sevgili okurlarım, birileri Türkiye’nin bir numaralı vergi uzmanı kimdir diye soracak olsa, akıllara ilk gelen isim hiç kuşkusuz Prof. Dr. Şükrü Kızılot olurdu.
Herkesi ilgilendiren vergi yasalarını, ilgili yönetmelikleri ve işin inceliklerini bilirdi.
Bunların binlerce sayfadan oluşan kitaplarını yazmıştı.
İşin ilginç yanı, vergi olayını çoğu zaman mizahla, fıkralarla karışık anlatırdı.

* * *

Şükrü bizim dostumuzdu, unutulmaz anılarımız vardır. Her yeni yıl öncesinde bürosunda buluşur, gelecek yıla ilişkin Türkiye tahminlerimizi Nil Soysal’a anlatırdık. Nil sorular sorar, onları Sözcü için kaleme alırdı.
Değişmez gazeteciler ekibi Bekir Coşkun, Saygı Öztürk ve Emin Çölaşan’dan oluşurdu...
Büro yedi katlı görkemli bir bina...
Söyleşiler bitince Şükrü ve yakın dostlarından oluşan ekip en üst kata çıkar, hazırlanmış olan sofrada rakı ve Türk sanat müziği faslına başlardık.
Mehmet Yazar, Dr. Asım Kayaalp, Sezgin Özcan, Ekrem Sarısu...
Salçalı biftek, pastırmalı yumurta, mezeler ve özellikle Ekrem hocanın özenle hazırladığı muhteşem bir çiğ köfte!

* * *

13 Ekim 2014 günü üzücü bir haber aldık. Şükrü beyin kanaması geçirmişti.
Bir daha hiç düzelmedi. Arada sırada bürosuna gidip konuşmaya çalışıyordum. Koltuğuna oturtulmuş, bakıyor, dinler gibi görünüyor ama hiçbir tepki vermiyordu. Görüntü olarak son derece sağlıklıydı ama gerçek öyle değildi.
Günün birinde büro arkadaşları benden bir istekte bulundu. Şükrü’yü hayata bağlamak için kendisine hitap eden çekimler yapacaktık. Bu konuşmalar kamera karşısında yapılacak ve Şükrü bunları belli zamanlarda izleyecekti. Ben de kameraya konuştum.
Hayattan kopmasın diye onu sık sık bürosuna getiriyorlardı. Bir gün yine ziyaretine gittim. Kendisine sorular soruyor, siyasetten söz ediyor ve biraz tepki almaya çalışıyordum. Sadece bakıyordu.
Koyu bir Fenerbahçe taraftarıydı... Ne olduğunu şimdi unuttum, kendisine Fenerbahçe ile ilgili bir şeyler söyledim.
Gülümsedi, başını salladı...
Herkes mutlu olmuştu, ilk kez küçük de olsa böyle bir tepki veriyordu...

* * *

Tıp bilimi beyin kanamasının böylesi konusunda ne yazık ki aciz ve çaresizdi. Bünyesi yurt dışındakiler dahil hiçbir tedaviye yanıt vermedi...
Ve Ekim 2014’ten bu yana direnen 65 yaşındaki Şükrü hoca, önceki gün aramızdan ayrıldı.
Kitapları, köşe yazıları, bilimsel makaleleri, dostluğu ve insancıllığı ile o da göçüp gitti. Onu dün bir sevgi seliyle toprağa verdik.
Işıklar içinde uyusun.